Maç öncesi korkulan şuydu... Beşiktaş kadrosunda, Borussia Dortmund’u endişelendirecek isimler vardı. Fakat isimlerden daha önemli bir şey vardı. O da tempo... N’Sakala, Larin ve Atiba, Şampiyonlar Ligi’nin temposu karşısında zaman zaman zor anlar yaşadı. Larin’i görünce keşke N’Koudou sakat olmasaydı diyorsunuz. N’Sakala’ya baktığınızda keşke Umut ya da Rıdvan sahada olsaydı diye düşünüyorsunuz.
Elbette futbolda keşkelere yer yok fakat Şampiyonlar Ligi gibi maça başlayan Beşiktaş, bu tempoyu ne kadar sürdürebilecekti? İlk gol 20. dakikada Belingham’ın ayağından geldiğinde klasik “adamlar bir kere geldi, o da gol oldu” klişesini kullandık. Evet Beşiktaş sahaya karakterini koydu. İlk gole kadar biz de pozisyonlara girdik. 6. dakikada Batshuayi çok iyi vurdu fakat kaleci Kobel de çok başarılıydı. 13. dakikada Atiba arka direkte kafayla Batshuayi’nin önüne indirdi ama yine Kobel araya giren isim oldu.
Belli ki Sergen Yalçın bu dakikalara bir gol sığdırmak istedi. Hoca, golü bulsa muhtemelen o tempoyu aşağıya çekerek Dortmund’un alacağı riskten yararlanmaya çalışacaktı. Tam devre biterken Haaland’ın attığı golle soyunma odasına giden Beşiktaş, dönüşte umut veren bir futbol oynadı. 67’de Batshuayi karşı karşıya durumda golü bulsa her şey farklı olabilirdi. Çünkü 2-0 önde olan Dortmund hem maçı soğutmak hem de zamanı harcamak için ince ince çalışıyordu. 90+4’te Montero’nun attığı golden sonra bu işi daha da abarttılar. Özetleyecek olursak Beşiktaş mağlup oldu ama bu maç aynı zamanda önemli bir test maçıydı. Hatalardan dersler çıkartılırsa, Beşiktaş Şampiyonlar Ligi’ne çok yakışır.