Bence Quaresma, Ronaldo’dan daha yetenekli futbolcu. Ama yetenek bir yere kadar. Ronaldo daha çok çalıştı ve arkadaşının gerisinde olmasına rağmen bu açığını farklı yönlerle kapattı. Bir kere Quaresma’dan farklı olarak futbolun bir takım sporu olduğunu ve sadece hücumun olmadığını erken yaşta anladı.
Bundaki temel detay çok erken yaşta doğru takım ve antrenör ile çalışması oldu. Lizbon’dan United’a gidip Sir Alex Ferguson’dan temel eğitimlerini çok iyi aldı. Hatırlayın Ronaldo’nun ilk yıllarını. Taç çizgisi kenarında yaptığı saçma, takımına hiçbir katkı sağlamayan çalımları...
Bu ve benzeri hastalıktan Ferguson sayesinde çok erken yaşta kurtuldu Ronaldo. Komple bir oyuncu oldu. Quaresma ise yanlış takımların, sistemlerin ve teknik adamların elinde dibe vurdu. Yeteneklerinin farkında olduğu için her türlü sorunun üstesinden tek başına gelebileceğini düşündü. Sonunda 29-30 yaşındayken Al Ahli’ye gitmek zorunda kaldı. Nerdeyse bu kadar yetenekli bir oyuncunun kariyeri bitiyordu.
Ülkesindeki takımları bir kenara koyarsak en başarılı olduğu kulüp Beşiktaş. En başarılı olduğu teknik adam ise Şenol Güneş oldu. 32-33 yaşından sonra zirve yaptı. Hâlâ eksikleri var mesela. Gereksiz kart görme konusunda üstüne yok. Çok çabuk sinirlenebiliyor. Dün de mecburen son bölümde oyundan çıktı. Bunlar değişmeyen kötü huyları. Her şeye rağmen Quaresma, genç yaşında doğru takım, sistem ve hoca ile karşılaşmış olsaydı emin olun şu an ne Messi ne de Ronaldo’yu konuşuyor olurduk.
Dünkü maçı Portekiz’e kazandıran ana unsur da kendisinin bireysel yeteneği oldu. İran’ın oynadığı tüm maçlar heyecan verdi. Hep bir hareket, hep bir heyecan... Kusursuz değil ama çok yürekten oynadılar. Önce İspanya ardından da Portekiz gibi dev iki futbol ülkesine puanlar kaybetmesinin nedeni ise yetenekli gol vuruşu yapacak oyuncusu olmamasıydı. Quaresma gibi...