Yazıma başlarken Gaziantep’te meydana gelen terör saldırısını lanetlediğimi bir kez daha belirtmek istiyorum. Böyle bir günde futbol yazmak, tartışmak veya günlük yaşamı devam ettirebilmek gerçekten çok zor. Ancak terörün asıl amacı da bu değil mi zaten? O yüzden acıyı kalbimize gömüp, gerekli tedbirlerin hükümet yetkilileri tarafından alınmasını beklemekten başka yapacak bir şey yok...
Yeni sezona yine kaosla giriyoruz. Daha Süper Lig’in ilk haftası oynandı, ama tartışmalar aldı başını gidiyor.
Şike davalarının yansımaları, yöneticilerin gereksiz tartışmaları, sahaların durumu, tartışılan hakem kararları, PFDK cezalarındaki tutarsız kararlar, oynanan futbolun kalitesizliği ilk haftaya damgasını vurdu.
Bırakın futbolun marka değerini yükseltmeyi ne yazık ki mevcut durumu bile koruyamıyoruz. Her geçen gün futbolumuz kan kaybediyor.
Uzun yıllardır futbolun başında bulunanların gereken otoriteyi sağlayamaması yüzünden, daha fazla bağıran ve güçlü olan haklı çıkmaya devam ediyor. Zayıflar tel tel dökülürken futbolun büyüsü kaybolup yerini güçlülerin futbolu almaya başladı. Bu gücü ekonomik, sosyal ya da siyasi her ne kategoriye koyarsak koyalım hiç fark etmiyor.
Sahada başarılı olanların kazanabilmesi esas olan bu oyunda sahanın dışında da her türlü şaklabanlık yapılıyor. Durum böyle olunca daha ligin ilk haftasında tribünlerin (bir maç hariç) yarısı boş kaldı. Nedeni artık taraftarlar adil oyun oynandığına inanmıyorlar. Ya da bir başka ifadeyle bu endüstriye güvenleri kalmadı.
Yapanların hep yanına kâr kalan bu organizasyonda sektör küçülmeye devam ediyor. Kabul etmeliyiz ki futbol ekonomisinin büyüyebilmesi için daha fazla taraftara ve sevgiye ihtiyaç var.
Futbolun bu duruma düşmesinde federasyonun bazı yetkililerinin de katkı sağladığı açık bir şekilde ortada. Bir tarafta bir büyük kulüp başkanı federasyon başkan vekiline saldırırken diğer tarafta ise o vekil, kulüp başkanından geri kalmayarak cevap veriyor. Yani durum tam bir karmaşa halinde.
Ancak tüm sorumluluğu federasyon yetkililerine atmak, Türk futboluna yapılan en büyük ihanet olur.
Değerler kayboluyor
Futbol oyununun parçası olan her kimse sorumluluk duygusu içinde hareket etmeli. Basit bir örnek vermek gerekirse; dört büyük kulübün başkanı ve yöneticileri bile kendi aralarında anlaşamıyor. Bırakın anlaşmayı ya da bir masanın etrafında buluşmayı, federasyonun vermiş olduğu iftar davetine bile iştirak etmiyorlar.
Ayrıca burada sorun onları iftar yemeğine getirtemeyen federasyon da mı yoksa iştirak etmeyenler de mi? Bence her ikisinde...
Sorunları derinlemesine analiz ederken toplumun kültürel yapısı ve eğitim sistemini kenara koyarsanız büyük bir yanılgıya düşersiniz. Ayrıca daha ülkemizde spor kültürünün oluşmadığı ve bir spor politikamızın bile olmadığını anlamak için sadece olimpiyatlara bakmak yeterli.
Öyle bir durumdayız ki daha ülkemizde spor, hâlâ profesyonellerin yapması gereken bir iş olarak görülüyor. Yani toplumumuzun tüm kesimine bir spor kültürü dahi veremedik.
Tüm bunlara bakınca da futbolun durumuna pek şaşırmamak gerekir. Özellikle futbolla iştigal eden ve bir kıyısında görev alanların asıl sorunu; yozlaşmış bu yapıda kaybettikleri etik değerlerdir. Baktığımızda sadece ama sadece kendilerini ve takımlarının menfaatlerini düşünüyorlar. Yoksa elbette etik değerlerin kaybolması toplumsal bir sorun olarak karşımızda duruyor.
Sonuç olarak vitrinde bulunan futbol ailesinin bireylerinden beklenen, ortak paydada buluşmaları ve her şey bir tarafa futbol topunu kalplerinde taşımalarıdır.
Hakemler sezona kötü başladı
TFF Süper Kupa maçındaki skandal hakem kararlarının üstüne gelen ilk haftadaki bazı maç yönetimleri, ortamın gerilmesine sebep oldu. Özellikle bazı hakem kararlarında eski alışkanlıkların devam etmesi dikkat çekti.
Tolga Özkalfa hakemliğe yeni başlayanların bile yapmayacağı bir hatayla sakatlanan oyuncu ile ilgili prosedürü doğru uygulayamadı. Eğer bu hatayı bir Avrupa maçında yapmış olsaydı inanın UEFA, Özkalfa’ya bir daha maç yüzü göstermezdi. Bizde ise göreceksiniz Tolga maç almaya devam edecek çünkü nasıl olsa yapılan hata dört büyük takımlardan birinin lehine oldu.
İlk haftada başarılı hakem yönetimleri de vardı. Fırat Aydınus ve yardımcıları Galatasaray-Kasımpaşa maçını dört dörtlük yönetti. Fırat’ın en büyük avantajı hata bile yapsa sahadaki futbolcu ve izleyenler ona güveniyor. Yine Fırat’ta gördüğüm en büyük artı kondisyon olarak geçtiğimiz yıldan daha iyi duruma gelmesi oldu. Bir çok futbolcudan fazla koştu.
Beşiktaş-İstanbul Büyükşehir maçında Özgür Yankaya da başarılıydı ancak öyle yanlış kart değerlendirmeleri yaptı ki evlere şenlikti! Özgür bir an önce neyin faul, neyin sarı kart olduğunu öğrenmeli. Yoksa başına büyük dertler alır.