Geçen hafta sonu oynanan maçlarla ilgili program değişikliğini gördüğümüzde hepimiz çok şaşırdık. Trabzonspor ve Galatasaray’ın maç başlama saatleri aynıydı. Federasyon neden böyle bir değişikliğe gitti diye biraz araştırdım ve altından Şenol Güneş’in gündüz maçı oynamak istememesi çıktı. Belli ki Şenol Güneş ‘neden sadece bizim maçımız gündüz oynanıyor?’ diyerek isyan etmiş. Haksız da sayılmaz hani. Çünkü hafta içi Avrupa maçı da oynadılar. Ayrıca maçlarının hem Eskişehir’de oluşu hem de geçtiğimiz yıldan gelen önyargıların oluşturduğu çelişkiler işin tuzu biberiydi.
Dünyanın en önemli liglerinde bile bazı maçlar gündüz oynanabiliyor. Örnek mi? İşte, İngiltere ligi. Artık ülkemizde de havaların serinlemesiyle sıcak hava sorunu ortadan kalktı. Gündüz maç oynanmasının hiç kimseye bir zararı yok. Bilakis kadın ve çocukların gündüz maçlarına daha fazla ilgi göstermesi de iyi bir fırsat olabilir.
Bir de bu konunun izleyici yönü var tabii. Düşünün, taraftarı olduğunuz takımınızın maçını izleyip, aynı saate alınmış dört büyüklerden diğer bir takımın maçını canlı olarak izlemekten mahrumsunuz. Böyle bir şey olabilir mi? Seyircinin, dört büyüklerin oynayacağı her maçı izleme isteğini kimse elinden almamalı.
Federasyon, yayıncı kuruluşla görüşerek bir prensip kararı alıp dört büyüklerden bir tanesinin (Avrupa maç trafiğini de göz önünde bulundurarak) maçını sırayla gündüz saatlerinde de oynatabilir. Federasyon adil bir rotasyon uygulaması ile bu sorunun üstesinden gelebilir. Eğer bunu başarırsa tüm takımlar alınan karara saygı duymaktan başka bir şey yapamazlar.
Bu krizin çıkış sebebini, sadece gündüz maçı oynamak istenmemesine bağlamak fazla iyimser bir yaklaşım olabilir belki. Biraz geriye dönüp bakacak olursak bu çekişmelerin çıkış noktasının, geçtiğimiz yıldan geldiğini görebiliriz.
Görevini yerine getirdi
Ancak konu her ne olursa olsun, yayıncı kuruluşun Türk futboluna sağladığı katkılar yadsınamaz bir gerçek. Süper Lig kulüplerinin en önemli geliri hiç kuşkusuz yayıncı kuruluştan almış oldukları paydır. Futbolumuzun içinde bulunduğu en zor dönemlerde bile yayıncı kuruluş eksikliklerine rağmen görevini yerine getirmeye çalıştı. Şike olaylarından olumsuz yönde etkilendikleri de çok açık ortada. Bana göre Federasyon, yayıncı kuruluşun dört büyük takımların maçlarını farklı saatlerde oynatma isteğine olumlu yaklaşmalı. Üstelik imzalanan sözleşmede maç saati ve gününü federasyon ile yayıncı kuruluş birlikte belirler diye bir madde de varken...
Futbolu yaşatmanın ve geliştirmenin yolu ekonomisini güçlü kılmaktan geçer. Federasyon dört büyüklerin bazı maçlarını aynı saatte oynatmakla aslında kendi ayağına kurşun sıkmıştır (!) Sebebi her ne olursa olsun bu kararıyla futbolun daha geniş kitlelerce izlenmesini engellemiştir. O nedenle federasyon, yayıncı kuruluşla vakit kaybetmeden bir araya gelip bu sorunu çözmelidir. Yoksa yeni bir kaos kapıda demektir.
Halis Özkahya, Gaziantepspor - Beşiktaş maçında çıkardığı iki kırmızı kartla tüm dikkatleri üzerine topladı.
FOTOĞRAF: Cengiz Malgır
Beşinci hafta gözlemleri
Beşinci haftanın genelinde hakem performansları iyiydi. Ancak yardımcı hakemlerin hataları bu hafta biraz daha öne çıktı.
Kamil Abitoğlu, Bursaspor-Gençlerbirliği maçındaki başarılı performansıyla haftaya iyi bir başlangıç yaptı. Kendine güvenli ve kontrollü maç yöneten Abitoğlu sonuca etki eden bir hata yapmadı.
Cüneyt Çakır yönetmiş olduğu Fenerbahçe-İstanbul Büyükşehir Belediyespor maçında çok kritik penaltı tartışmalarında doğru kararlar verdi. Ancak Gökhan Gönül ve Orhan Şam’ı ikinci ihtarla oyundan ihraç etmeliydi.
Gole mani oldu
Yunus Yıldırım’ın yönetmiş olduğu maçta, Eskişehirspor ceza alanı içindeki Halil Altıntop’a yapılan müdahale bir penaltı vuruşunu gerektiriyordu. Çünkü burada savunma oyuncusu topa ulaşamayacağını anlayarak Halil Altıntop’un topa vurmasını kurnazca engelledi. Yıldırım’ın Eskişehirspor atağında vermiş olduğu yanlış endirekt serbest vuruş kararı, belki de Eskişehirspor’un bir golüne mani oldu.
Bana göre sezon başından bu güne kadar idare edilmiş olan maçların en başarılısını Fırat Aydınus yönetti. Ankaragücü-Galatasaray takımları arasında oynanan maçta hiç hata yapmadı. Yardımcılarıyla uyumu üst düzeydeydi. Maçta bir çok kritik pozisyon yaşanmış olmasına rağmen hepsini doğru yorumlayarak örnek kararlar verdi. Yardımcı hakemleri de hata yapmadılar. Sezona çok formda giren Fırat Aydınus ve ekibini, bu maçta göstermiş oldukları mükemmel performanslarından dolayı kutluyorum.
Halis Özkahya, Gaziantep-Beşiktaş maçında aslında çok kötü bir maç yönetmedi. Ancak yardımcı hakem Ekrem Kan’ın Sosa’nın ofsayt pozisyonunu kaçırması İsmail Köybaşı’nın ihracıyla sonuçlandı. Necip’i bariz gol şansını engellediği için ihraç etmesi de yerinde bir yorumdu.
Dani’yi kaçırdı
Halis’in maçtaki en önemli hatası 57.dakikada Dani’nin kalecisine verdiği pasta bu oyuncunun kuralın ruhunu delmeye yönelik hareketini yakalayamamasıydı. Burada Dani ayağındaki topu yükselterek kafasıyla kalecisine pas verdi ve kaleci de bu topu eline aldı. Hakem bu oyuncuya ihtar verip oyunu aleyhine bir endirekt serbest vuruşla başlatmalıydı. Yardımcı hakem B.Tuncay Akkın’ın ve dördüncü hakem Hüseyin Sabancı’nın bu pozisyonda hakeme yardımcı olmaları gerekirdi.
Kayserispor-Mersin İdmanyurdu maçında Tolga Özkalfa, Antalyaspor-Sivasspor maçında Özgür Yankaya ve Karabükspor-Orduspor maçında da Süleyman Abay başarılıydılar.
Abdullah Yılmaz’ın yönetmiş olduğu Samsunspor-Manisaspor maçındaki cesur, kararlı ve kendinden emin duruşu ise dikkatlerden kaçmadı. Vermiş olduğu penaltı kararlarının ikisi dışında birine katılmıyorum.
Samsunspor lehine vermiş olduğu ikinci penaltı pozisyonunda, hücum oyuncusu savunma oyuncusuna faul yapıyor. Burada hücum oyuncusunun düşüş şekline aldanarak hatalı bir penaltı vuruşu verdi.