Selçuk Dereli

Selçuk Dereli

selcuk.dereli@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları

Hakemlerin sezon başından bu yana gösterdikleri yönetimler taraflı tarafsız herkesin bildiği gibi çok kötü.
Hakemler de insan, hata yapacaklar elbette. Tıpkı futbolcuların, teknik direktörlerin ve yöneticilerin yaptıkları gibi.
Ancak hakemlerin sonuca etki eden hataları olduğunda ise işler değişiyor ve bu hatalar kamuoyu tarafından hoş görülmüyor. Kısacası kamu vicdanı da zarar görüyor. Çünkü taraftarlar maçların sonuçlarını sahadaki oyuncuların kendi performanslarıyla belirlemelerini bekliyorlar doğal olarak.
Haftalardır süre gelen hakem yönetimlerini analiz ettiğimizde ortaya çok ilginç veriler çıkıyor. Özellikle dört büyük takımların Anadolu takımlarıyla yaptığı maçlarda hatalar genelde dört büyük takımların lehine gelişiyor.
Sadece geçtiğimiz hafta sonunda oynanan maçları incelediğimizde bile bunu açıkça görebiliriz.
Örneğin; Fenerbahçe-Sivasspor maçında çok kritik bir dakikada Sivasspor lehine çalınması gereken bir penaltının verilmemiş olması. Yine Mersin İdmanyurdu-Galatasaray maçında Mersin İdmanyurdu takımının sahadaki o ana kadar en iyi mücadele eden oyuncusu Barış Ataş’ın yanlış bir kartla ihraç edilmesi ve son dakikalarda Galatasaray lehine verilen skandal bir penaltı kararı gibi. Bunun yanında bir diğer tarafta; Kayserispor-Trabzonspor arasında oynanan maçta oyunun son bölümlerinde Trabzonspor’un lehine verilen ve maçı beraberliğe getiren goldeki hatalı kararı.
Şimdi soruyorum sizlere bu hatalar dört büyük takımların aleyhine olsaydı ve maç sonuçları değişseydi bu takımlar ortalığı ayağa kaldırırlar mıydı, kaldırmazlar mıydı? Yoksa tıpkı Anadolu takımlarının yaptığı gibi hiç sesleri çıkmaz mıydı?
Dört büyük takımın arkasındaki taraftar desteği ve medya gücü ortada. Bence daha önce örneklerini defalarca gördüğümüz gibi ortalık ayağa kalkmış ve hem federasyon hem de MHK çoktan istifaya davet edilmişti bile. Basın açıklamalarının birisi bitip bir diğeri başlıyordu...
Elbette dört büyüklerin aleyhine de ara sıra hatalar oluyor ancak hatalar lehlerine olduğunda hiç sesleri çıkmıyor.
Peki hakemler art niyetli mi? Ya da neden bu hataları yapıyorlar? Ben hakemlerin maçlara art niyetli çıktıklarına hiçbir şekilde inanmıyorum.
Kamuoyunda var olan, dört büyük takım algısının yaratmış olduğu medya ve kamuoyu baskısı herkesin bildiği bir gerçek. Bunun yanında MHK’lerin de buna çanak tutan uygulamaları olunca işler iyice sarpa sarıyor. Yani bu atamalarda ki adaletsizlikler hakemlerin kafalarını karıştırıyor ve bilinç altlarını etkiliyor aslında.
MHK yapmış olduğu atamalarda dört büyüklerin lehine hata yapan hakemlere görev vermeye devam ederken, aleyhlerine hata olduğunda ise hakemleri dinlendirmeye alıyorlar. Bir başka deyişle dört büyüklerin maçlarına veremiyorlar bir daha o hakemleri.

Haberin Devamı

İşte size bir örnek;
26 Ekim 2011 tarihinde oynanan Galatasaray-Gaziantepspor maçını Abdullah Yılmaz yönetmişti. Kötü bir maç yönetmesinin yanında verdiği kararlarla da Galatasaray takımı aleyhine önemli hatalar yaptı Yılmaz.
Abdullah Yılmaz o maçın ardından altı hafta dinlendirildikten sonra Süper Lig’de görev alabildi. O günden bugüne kadar da dört büyüklerin başka maçını yönetme şansı bulamadı bir daha. Oysaki dört büyüklerin lehine hata yapan birçok hakem ise maçlarını peş peşe almaya devam ediyor.
İşte asıl sorun da burada. Bir tarafta hata yapan hakemler cezalandırılırken bir diğer tarafta ise bazı hakemler ödüllerini (!) almaya devam ediyor. Futbolda adalet duygusunun da en çok kaybolduğu yer işte tam burası zaten.
Ayrıca bu durumda bir diğer mağduriyeti de Anadolu takımları yaşıyor. Bir başka şekliyle yanmaya devam ediyorlar...
MHK biraz dik durabilse, hakemlerin ve futbolumuzun adalet duygusu daha az zarar görecek. Kısacası hakemler kararlarını verirken daha objektif, daha cesur olup, büyük takım küçük takım ayırımı yapmamaları gerekiyor.

Haberin Devamı

Anadolu yanıyor

Haberin Devamı

Galatasaray karşısında Mersin İdmanyurdu’nun çalışkan ismi Barış Ataş’ı hakem hatalı bir kararla attı.

Şenes Erzik kaçtı
Kamuoyunda Şenes Erzik’in başkan olması ile ilgili birçok kesim hem fikir olmuşken o arkasına bile bakmadan kaçıp gitti.
Hatta kabul etmeme sebebini ‘UEFA izin vermiyor ve o yüzden aday olmuyorum’ dedi. Oysa ki söylediği doğru değildi. İstese bu görevi kabul edebilirdi.
Tıpkı daha geçtiğimiz hafta yeniden ve yedinci dönem İspanya Futbol Federasyonu Başkanlığı’na seçilen mevkidaşı Angel Maria Villar Llona gibi. Llona, aynı zamanda hem UEFA hem de FIFA’da asbaşkanlık yapıyor. Demek ki olunabiliyormuş...
Görüldüğü gibi Şenes Erzik sorumluluk almaktan kaçmıştır. Aslında Erzik’in bu tavrına onu yakından tanıyan hiç kimsede şaşırmadı. Çünkü Erzik, sadece Türk futbolu ile ilgili olumlu bir şeyler olduğunda ortaya çıkar ve ben yaptım der genelde. Ancak kötü giden bir şeyler olduğunda ise ortada görene aşk olsun..