Galatasaray’a bakıyorum... Başakşehir‘i, Beşiktaş‘ı tartıyorum... En iyisi Galatasaray... Artıları daha fazla olan Galatasaray, eksileri daha az olan gene Galatasaray... Üstelik futbol olarak, puan olarak yarıştığın iki takımın da önündesin ve yarıştaki bu iki rakibinle kendi sahanda ve seyircin önünde oynayacaksın... Puan farkı sende, futbol farkı sende, fikstür avantajı yine sende... “Zordur almak bizden kızı” misali, Galatasaray‘ın elinden bu liderliği ve avantajları almak zor gibi görünüyor. Gider Başakşehir, Beşiktaş Aslantepe‘de Galatasaray‘ı yener, o zaman başka... Ama Galatasaray şimdiye kadar Aslantepe‘de kaybetmedi ki... Bu hesapta bir başka...
Trabzon’un ilk onbirinde Sosa‘yı, Yusuf‘u, Abdülkadir‘i görünce “dişe diş” bir maç bizi bekliyor sandım... Oysa özellikle ilk yarıda çok kötü yanıldım... Galatasaray hızlı, hatta mükemmel başladı, Trabzonspor sadece kendini savunmaya çalıştı... ”Dişe diş” maç bir yana “tek kale“ maç oldu... Trabzonspor genelde deplasmanlarda kazanan takım ama “her kuşun eti” yenmiyor... Başlangıç ile birlikte yüklenen Galatasaray‘ın “hızlı hücumları“ Trabzonspor savunmasına yerleşik bir düzen alma fırsatını bile vermedi... Mariano, formayı “tapulu malı“ sanıyordu... Fatih Terim iki maçlık bile olsa “kement“i atınca Mariano kendine gelmiş... Başlangıc ile birlikte sağ kenardan “yel“ gibi esti. Erken gelen golün hazırlayıcısı oldu. Gerçi bu golde, Mariano‘ya topu kaptıran Abdülkadir’in günahı büyüktü ama kaptırana değil, oraya kadar gelip kapana bakacaksın.
Aslında iki kralın sahne aldığı bir maçtı... 25 maçta 25 gol atan Gomis ile 20 maçta 20 gol atan Burak Yılmaz. 45 gollü iki oyuncudan Gomis ilk yarıda vurmak için önünü bir türlü açamadı. Burak Yılmaz topla buluşacak pozisyon bulamadı. Galatasaray ilk yarıda erken golün ardından ikiyi rahatça bulabilirdi. Atamadı... Bu kadar kötü oyunla ve 1-0‘la içeri girmek aslında Trabzonspor’un toparlanması ve maça ortak olması adına şanstı.
Nitekim ikinci yarıda hareketlenen ve Galatasaray‘a ayak uydurmaya çalışan bir Trabzonspor izlemeye başladık. 50’li dakikaların başında Yusuf ile beraberliğe bu kadar yaklaşan Trabzonspor’a bu şansı kaleci Muslera vermedi. “Yusuf mu kötü vurdu, Muslera mı iyi çıkarttı“ derseniz, ben her zaman “iyi“den yanayım... Muslera iyi çıkarttı.
Bir konuyu mutlaka yazmalıyım... Daha oyunun başlangıç dakikaları. Öfke yok, gerilim yok, ortalık adeta “süt liman“... Trabzon sağ savunmasında korner noktasına yakın, Peirera, Selçuk‘a, üstelik arkadan öyle bir bastı ki, affı yok... Net kırmızı... Bu hareket Fırat Aydınus gibi bir hakemin “hoşgörü“ sınırlarına giremez... Demek ki Fırat Hoca göremedi... İşin garip yanı görevi “görmek“ olanlar maalesef göremiyorlar... Galatasaray ilk golünde Hubocan topu kaptırmıştı. İkinci golde bu defa Okay Yokuşlu kaptırdı. Üstelik kaptırdığın oyuncu Gomis... Fırsatı verdin mi, topu ağlarından çıkartırsın... Nitekim öyle oldu. Trabzonspor’un beraberlik için umutlandığı dakikalarda Galatasaray‘ın maçı sağlama alan golü geldi... Gol sonrası Galatasaray‘a düğün bayram... Hem çaldı, hem oynadı. Sıkça da pozisyon yakaladı. Rodrigues daha önce olduğu gibi bu maçta da asist özelliğini hatırlasaydı, Galatasaray da, Gomis de çok daha fazla gol atabilirdi... Trabzonspor adına üzgünüm... Elbette maç kaybedersin... Ama mücadele edersin... “Hücum” diyorsun, yapamıyor, “savunma“ diyorsun ayakta duramıyor... Aslında kulüp yeni başkanını ararken, bizim Trabzonspor’da “futbol“ aramamız “kara mizah“ gibi birşey ya... Bakmayın son dakikadaki süper Kucka golüne... Böyle gol 40 yılda bir olur... Ama helal olsun. Çok kötü oynadığı bir maçta, çok çok uzun yıllar unutulmayacak bir gol attı...
Trabzonspor maçıyla bir daha gördük... Galatasaray kalitesiyle, etkisiyle, moraliyle, puan farkıyla, fikstür avantajı ile bitime yedi hafta kala adeta “zordur almak bizden kızı“ diye bağırıyor... Cömertçe gol kaçırmasına ve bazen “futbolun şakası olmadığını“ unutmasına rağmen...