Futbol antrenörlüğünde, “yerli ve milli hocadan” yanay(dım). Ancak milli takımın ve kulüplerimizin ortaya koyduğu futbol ile aldığı sonuçlar, dünya ve Avrupa futbolu karşısında hızla geride kalışımız, bizim hocaların “atletik bir takım” yaratamayışı, Süper Lig’in kalitesinin her sezon biraz daha geriye gitmesi, “kaliteli yabancı hocaların” zaman geçirmeden ülkemizde çalışması gerektiğine beni inandırdı. Bunca yaşanmışlıklardan, başarısızlıklardan, pişmanlıklarından sonra artık “yabancı hoca” kaçınılmaz diye düşünüyorum.
-Habertürk‘te Fatih Altaylı‘yı okudum, çok etkilendim. Southgate, İngiltere Milli Takımı’nın hocalığını yaptığı sırada “elit antrenör” kursuna gitmiş. Elbette bu Southgate‘e sorulmuş. Hocanın cevabı ibretlik... Özellikle bizim hocalar için... Southgate demiş ki; “Benim futbolcularım dünyanın en iyi hocaları Kloop, Guardiola, Morinho‘nun çalıştırdığı kulüplerden geliyorlar. Milli takımda futbolcularımın bana inanmaları ve saygı duymaları için dünyanın en iyi hocalarının bildiklerini bilmem gerekiyor.”
- Bizim ülkede, bizim ligde bu anlayışa sahip kaç hoca var? Ya da var mı? Kendilerini ne kadar güncelliyorlar? Yoksa “modeli geçmiş, eskide kalmış” hocalar olarak mı yola devam edilyorlar? Kendilerini ne kadar yeniliyorlar, futbolu ve çalıştırdıkları takımları ne kadar geliştiriyorlar, ne kadar oyuncu yetiştiriyorlar? Hepsi “sıfıra” yakın...
-Dünya futbolunda artık “atletik takımlar” kazanıyor. Daha hızlı, daha çabuk, daha sert, daha diri... Daha çok koşan, daha hızlı oynayan, daha çabuk hücum eden... Kaleye en kestirme yoldan dikine giden... Bizim ülkede, bizim ligde, böyle tek takım var mı? Hayır yok. Niye yok? Bunun cevabını hocalar vermeli... Verirler mi? Hayır vermezler. Özeleştiri yapmazlar. TFF’yi, MHK’yi, hakemi, rakibi, medyayı, zemini, havayı, karayı suçlarlar, kendilerini gene temize çıkartırlar.
-Avrupa Futbol Şampiyonası’nda çok dikkatimi çekti. Güçlü-güçsüz takımların tamamına yakını üçlü savunma oynuyorlar. Bir maçta bir-iki pozisyon dışında rakibe en ufak bir geniş alan bırakmıyorlar, pozisyon vermiyorlar. Dörtlü savunma oynayan tek takım belki de bizdik. Buna rağmen her maçta rakibe 8-10 pozisyon veren de bizdik. Millet üçlü savunma oynuyor pozisyon vermiyor, biz dörtlü savunma oynadık, her maçta çuvalla pozisyon verdik. Geçtim milli maçları... Süper Lig’de kaç takım üçlü savunma oynuyor? Niye bu kadar geriyiz? Niye futbolun güncelliğine uymakta bu kadar geç kalıyor ve zorlanıyoruz?
- Bizim çocuklar yabancı takımlarda, yabancı hocaların elinde, yabancı takım arkadaşları ile birlikte mükemmel başarılara imza atarken, biz bize kaldığımızda aynı başarıyı ve beceriyi niye gösteremiyorlar? Niye birlikte oynamayı, takım oyunu oynamayı beceremiyorlar? Şenol Hoca‘nın ya da diğer hocaların buna vereceği bir cevap var mı acaba?
- Avrupa Şampiyonası’nda yarın akşam İngiltere-İtalya finali var. Özellikle rica ediyorum; ulusal marşlar çalınıp söylenirken, lütfen İtalya Milli Takımı’nın oyuncularına dikkat edin. Ulusal marşlarını söylerken , ciğerleri ağızlarına gelecek gibi oluyorlar. O kadar içten söylüyorlar... Biz bu duyguyu, bu coşkuyu niye yakalayamıyoruz? Lafa geldi mi, “ölürüm yoluna” diyoruz. Ama yaşamak ve yaşatmak için ektra bir güç harcamıyoruz.
- Türk futbolunun Avrupa’ya oranla; oyun olarak, sonuç olarak hızla geride kalmasında TFF’nin, MHK‘nin, hakemlerin, medyanın, taraftarın, futbolcuların, siyasilerin, hocaların, kulüp başkanları ve yöneticilerinin elbette büyük günahları var. Ben bu sıralamada birinciliği; kendilerini yenileyemeyen, geliştiremeyen, çalıştırdıkları takımı iyi futbol için etkileyemeyen Türk antrenörlere veriyorum.
Geçen yıllara yazık... Yerli hoca saltanatı artık bitmeli, yabancı hoca çok ciddi anlamda gündeme gelmeli...