Şansal Büyüka

Şansal Büyüka

sansal.buyuka@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Türkiye futbol teknik direktörü Fatih Terim’in, Antalya’da birinci lig takımlarının hocaları ile yaptığı toplantı, futbolu derlemek, toparlamak, yeniden yapılandırmak adına bir “milat” olabilir... Biz “penaltıydı, değildi”, “iyi yönettin, kötü yönettin”, “sen haklısın- ben haklıyım“ ve birbiri benzeri ve birbirinden saçma tartışmalarla yılları boşa tüketip bu günlere geldik... İlk defa uyarıcı, sahici sesler duyuyorum... Üstelik buna yabancı hocalar da dahil... Aralarında “gerekirse maça çıkmayalım“ diyenler var... Çünkü görüyorlar... Kulüplerde para yok, plan yok, program yok, mali disiplin hiç yok, Hikmet Hoca’ya göre bazı kulüplerde antrenman yapacak saha bile yok... Tabir yerindeyse, çuvalla para almalarına rağmen...
Bir Hoca, bir takımda, bir sezonu tamamlayamıyor... Futbolcunun parasızlıktan anası ağlıyor... “Sözleşmeyi uzatmam“ diyen kadro dışı kalıyor... Sanki futbolcu değil, esir pazarında köle gibi... Transferde gelsin 10 futbolcu... Fazla değil, üç ay sonra ara transferde gene gelsin 10 futbolcu, gitsin beş oyuncu... Milyon dolarlara aldığını bedava yolla... Bedava sayılacak adamlara milyon dolarları verip transfer yap...
Komite, ortak akıl yok
Mancini o toplantıda soruyor; Arda gelişimini nerede yaptı?
Cevap belli: Atletico Madrid’te...
Peki niye bizde değil? Gerçekten niye bizde değil? Hocalar mı yetersiz, futbolcu mu niyetsiz?
Sonuçta geliştiremiyoruz, yetiştiremiyoruz... Ersun Hoca diyor ki; Futbol Federasyonu’nda alt yapı sorumluluğu görevinde bulundum... Hazırladıklarıma, yaptıklarıma dönüp bakan bile olmadı... O Ersun Hoca ki, son yıllarda yetişen kim varsa, hepsinde emeği olan Ersun Hoca... Futbol Federasyonu yönetim kurullarında sahalarda ter akıtmış, futboldan gelmiş tek adam yok... Bu işleri planlayacak, programlayacak, öneri geliştirip sunabilecek bir komite, bir grup, bir “ortak akıl“, hiçbiri yok...
Mesela merak ediyorum; Avrupalı oyuncu kafa topuna çıktığında, bizim yerli oyuncuya oranla niye daha darbeli, daha sert vuruyor da, biz vuramıyoruz? Avrupalı oyuncu hava topuna daha iyi yükseliyor da, biz niye yükselemiyoruz? Avrupalı bütün yeteneğine rağmen tek top oynamaya çalışırken, biz tam aksini yapmaya niye inat ediyoruz? Takım oyununu, takım disiplinini nasıl oluyor da onlar kadar iyi uygulayamıyoruz?
Modeli geçmiş yönetici tipi
Neyi eksik yapıyoruz, nerelerde yanlış yapıyoruz? Bunu araştırmıyoruz, bunu konuşmuyoruz, sorgulamıyoruz? “Böyle gelmiş, böyle gider” misali, “önümüzdeki maçlara, önümüzdeki yıllara“ bakıyoruz... Kulüplere baktığınızda, toplasanız sayıları üçü beşi geçmeyecek, “bayramlık ağzını“ açtığında tahrip eden, tahrik eden, yakıp- yıkıp geçen, düşmanlık tohumları eken o “modeli geçmiş“ yönetici tiplerinin ağzına fermuar çekecek, onları “yok hükmünde” sayacak, onları susturacak bir modeli, bir uygulamayı bugüne kadar nasıl oluyor da bulamıyoruz?
Yurt dışında çiğniyorlar
Sonuç... Hep birlikte trübünlere oynarken, futbol oynamayı unuttuk... O bakımdan Fatih Terim’in bu ilk adımını önemsiyorum... Futbolu ayağa kaldırmak, futbolcu tarlalarını yeşertmek, rekabeti geliştirmek, kulüpleri disipline etmek, medya dilini düzeltmek, sadece yarıştıran değil, yetiştiren hocaları daha fazla önemsemek için, bu toplantıların futbolun çeşitli unsurlarıyla devam etmesi ve “bağlayıcı kararlarla” sonlanması gerekiyor...
Bu toplantıları kendi alanında Fatih Hoca yapabilir... Bir başka konuda, bir başka yetkin ve yetkili kişi yapabilir... Yeter ki, düşünelim, tartışalım, üretelim... En önemlisi lafta kalmasın, torba dolmasın, uygulama başlasın... Oysa biz hoyrat bir rekabet adına, futbolun ortak değerlerini, hatta futbolun evrensel kurallarını bile ayaklar altına aldık, çiğniyoruz... Yurt dışına çıktığımızda da bizi çiğniyorlar... Ne ekersen, onu biçersin misali... Başarıyı yakalamak için, rekabeti sahada bırakıp, futbolun planlanması, programlanması, kalitenin artması adına “ortak aklı“ yakalamak zorundayız... Fatih Terim’in attığı adımı, ciddiyetini ve kararlılığını koruyarak yeni adımlar izlemeli ve “bağlayıcı kararlar“ zaman yitirmeden uygulamaya sokularak mutlaka devam etmeli... Sözün bittiği, uygulamanın başlaması gerektiği yerdeyiz...