Prof. Dr. Tarık Esen, Fenerbahçe’nin eski yöneticisi Emre Can ve ben birlikteydik... Beşiktaş’ın B.Münih ile eşleştiği kuranın birkaç gün sonrası... Tarık Hoca, “Beşiktaş’ın maçına gitmeliyiz” dedi... Sanmayın ki Tarık Hoca Beşiktaşlı... Kendisi Fenerbahçe Divan Kurulu üyesi... Ama gerçek anlamda bir futbolsever. “Hadi gidelim” dedik... Ama bilet dert... Almanlar Türkler’e bilet vermiyor. Beşiktaş Kulübü’nün alacağı bilet sayısı son derece sınırlı. Fikret Başkan’dan, yönetici Umut Güner’den rica ettik, sağolsunlar “hallederiz“ dediler. Ama bir gelişme oldu. İki sıkı ama çok sıkı Beşiktaşlı Prof. Dr. Orhan Bilge ile kardiyalog Dr. Mahmut Genco, “Siz gidiyorsunuz, biz kalıyoruz, olmaz öyle şey“ dediler. Sağolsun Umut Güner, iki bilet daha halledince biz otelimizi ayırtıp, uçak biletlerimizi aldık...
Civa gibi gençler
Maç günü 12.35 THY seferi için alanda buluştuk. Uçuş kartlarımızı aldık, bizi uçağa götürecek körüklü otobüse bindik. Üstünde Beşiktaş forması olan genç bir kardeşimiz “Şansal Abi, buyrun oturun“ diye ayağa kalkıp yerini bana vermek istedi. “Sağol kardeşim“ dedim, baktım “Medel’in ikiz kardeşi“ gibi... “Medel’e ne kadar benziyorsun“ deyince “Aşkolsun Abi“ dedi; “Ben yakışıklı adamım...“ Doğru... Genç Beşiktaşlı kardeşe jest yapayım derken baltayı taşa mı vurdum ne!
Uçağa gittik, baktım yaş ortalamaları 30 civarı olan “civa“ gibi gençler koltukları doldurmuş... Ben doğal olarak yanımda oturan beyefendi ile tanıştım, konuşmaya başladık... Kartını verdi. Türkiye’de önemli bir bankanın Factoring genel müdürüymüş... “Maçı izleyeceğim, yarın sabah erken saatte geri döneceğim” dedi... İçimden sıkı bir Beşiktaşlı olduğunu düşündüm... “Fenerbahçeliyim“ dedi ve ekledi; “Ama Beşiktaş’ın Avrupa başarısını önemsiyorum, bu bakımdan maçı izleme ihtiyacını hissettim...” Futbol konuşarak gittik... Belli, oyu genel kurulda Ali Koç‘a gidecek...
Eski Cumhurbaşkanı sayın Abdullah Gül de uçakta. Protokolsüz, sakin geldi... 1A numaralı koltuğa oturdu ve yol boyu kulaklığı ile ya müzik dinledi, ya film izledi... Sayın Gül, gerçekten sağlam Beşiktaşlı...
THY’nin hepimizi gururlandıran pırıl pırıl uçağından indik... Otelimize gittik, kapıda Beşiktaşlı iş adamlarından Ömer Sabancı ve arkadaşlarıyla karşılaştık... Ömer Sabancı, “Fenerbahçeli kardeşler Beşiktaş‘a bu desteğiniz umarım pazar günü de devam eder“ deyince Fenerbahçeliler, “Bu akşam sizin, pazar günü bizim olsun“ diye itiraz ettiler... Beşiktaşlısı, Fenerbahçelisi, Galatasaraylısı öyle samimi, öyle güzel bir dayanışma vardı ki, insan o zaman Avrupa’da oynamanın, “Düşler Sahnesi“nde olmanın önemini çok daha iyi anlıyor...
İşte dayanışma
Biletlerimizi almak için otelin yakınındaki bir lokantaya gittik... Umut Güner orada... Buluşacağız ve biletlerimizi alacağız... Stadyum gibi koca bir lokanta... Şık ve kaliteli... Saysanız ya 10, ya 15 Alman müşteri bulursunuz... Lokanta Beşiktaşlıların işgali altında. Kimi arasanız orada. Gerçekten ne güzel dayanışma bu...
Biletleri aldık, otele döndük. Gece soğuğu için termal çamaşırlarımıza kadar her şeyi giydik, lobiye indik... Yanıma üstlerinde Bayern Münih montu olan birkaç Türk “fotoğraf çektirelim“ diye geldiler. “Çektirelim de, üstünüzdeki bu B.Münih montları ne oluyor“ dedim... “Abi Beşiktaş montlarıyla gitsek maça sokmazlar... Maça girmek için tebdil-i kıyafet yaptık“ dediler... O sırada Bayern Münihli Hummels‘in “Türklere bilet yasağı işe yaramaz... Stada tünel kazarlar gene bu maça girerler“ sözleri aklıma geldi... Maçta gördük ki, Hummels haklı... Bilet yasağına rağmen binlerce Türk, Beşiktaş’ı desteklemek için tribünlerde... Sadece tek sorun var, toplu oturamıyorlar, çünkü herkes bileti bir başka yerden öyle veya böyle bulup almış...
Maç olunca her yerde trafik var. Faslı şoför “sizi kestirmeden götüreyim“ deyip ana yoldan çıkıp ara yollara girdi. Ama az sonra karşımıza asla açılmayacak olan bariyerler çıktı... Zorunlu olarak indik. Kar yağıyor, yerler buz. Ama öyle bir tuzlama yapmışlar ki, ortalıkta kayıp düşen tek kişi yok. Yarım saat yürüdük, Alianz Arena’nın kırmızı ışıklı gece görüntüsü önümüze çıktı... İçeri rahat girdik, koltuklarımızı rahat bulduk... Çok güzel, çok kullanışlı bir stat... Ama iddia ediyorum, 70 bin seyircinin olduğu statta bir Vodafone Park’ın ruhu yok... Zaten Vodafone Park, o müthiş atmosferi ile Avrupa’da ciddi bir şöhret sahibi olmuş... Herkes bunu anlatıyor.
Pepe çok başka
Maç başladı, Beşiktaş da iyi başladı... Pepe‘nin değerini ve önemini biliyorum ama bu maçta çok daha iyi anladım... Savunmayı müthiş yönetiyordu. Ama aklımıza gelmeyen başımıza geldi... 15. dakikada kırmızı kart olur mu? Bu herhalde Beşiktaş adına yazılacak en kötü senaryo. Bu kırmızıda Vida suçlanıyor ama Atiba‘nın da o yanlış pasla Vida‘nın atılmasına neden olduğunu söylemeliyiz. Beşiktaş bir eksiğe rağmen, Allah’ı var oyunu ilk yarı sonuna kadar bayağı iyi götürdü... Ancak Bayern Münih maçı bir başka seviye... O zaman siz de normal seviyenizin üstüne çıkacaksınız... Ne yazık ki Quaresma, Babel, Talisca, Atiba gibi umutlarımız normal seviyelerinin üstüne çıkmaları gereken maçta, normal seviyelerinin altında kaldılar... İkinci yarı golle başladı ve bizim için tam bir kâbustu. O sırada arkalardan bir Alman “nasıl futbol oynuyorsunuz böyle“ diye bağırınca, hemen önümüzde oturan ve Almanya‘da yaşadıkları belli olan bizim bıçkın gençlerden biri “bir saattir bir eksik oynuyoruz, görmüyormusun“ diye karşılık verdi ve Alman’ın sesi soluğu kesildi...
Robben’in ikinci yarıda oyuna girişi Beşiktaş‘ın sol kenar savunmasını adeta felç etti... Oyun 3-0 oldu... Daha fazla üşümenin, daha fazla acı çekmenin gereği yok... “Çıkalım“ dedik, çıktık hemen stadın dibinde bir minübüs taksiye bindik... Yüzlerce taksi arka arkaya dizilmiş stadın boşalmasını bekliyorlar... Bizim bindiğimiz minübüs takside televizyon vardı... Maalesef dördüncü ve beşinci golü de minübüsteki televizyondan izledik...
Alman şoför üzüldüğümüzü, sinirlendiğimizi görünce “Siz şimdi benim paramı da ödemezsiniz“ deyip televizyonu kapattı...
Otele gittik, barda oturduk, televizyondan maç sonu canlı yayınları izlemeye başladık... Baktım, Bayern Münih‘in hocası Heynckes yayıncı kuruluşun stüdyosuna gelip canlı yayına katıldı... Bizim ligimiz aklıma geldi... Bir hoca maçtan sonra canlı yayına çıkacak, basın toplantısını yapacak, sonra da yayıncı kuruluşun stüdyosuna gelecek... Nerdeee... Bizimkiler burnundan kıl aldırmıyor... Avrupa’nın büyükleri yayıncının, sponsorun, kulübe gelir sağlayan kurum ve kuruluşların önemini ve değerini biliyorlar... Darısı bizim başımıza...
Gül’ün yorumu
Gece boyunca yapılan yayınlarda elbette Beşiktaş‘ın oyunu ciddi anlamda eleştirildi... Özellikle ESPN yorumcusu, bu kadar farklı mağlupken, Şenol Güneş’in bir bekini çıkarıp, bir başka bekini oyuna sokmasını çok ağır eleştirdi... Bir de Beşiktaş‘ın çok yaşlı takım olduğuna ısrarla vurgu yapıldı...
Dönüşe geçtik... THY’nin 18.55 uçağındayız... Gene pırıl pırıl bir uçak... Süper hizmet... Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, dönüşte gene 1A koltuğunda... Elbette sonuçtan üzgün... “Bu sene bizde kar-kış görmemiştik, hiç olmazsa Münih’te onu gördük... Keşke bir de iyi bir sonuç görebilseydik“ diyerek, belki de 24 saatlik Münih seferinin özetini yaptı...