Her mahallenin bir “Ağır Abi”si olur. Gücü bilinir, sözü, sohbeti dinlenir. Galatasaraylı olun ya da olmayın, Galatasaray’ı sevin ya da sevmeyin; sözkonusu Süper Lig ise, hele söz konusu “Şampiyonluk” ise, bu işin “Ağır Abi”si Galatasaray... Yarıştaki gücü, tecrübesi ve alışkanlıkları da bilinir, gücü de...
Nitekim “Ağır Abi”nin kararlılığını Kasımpaşa maçında gördük. Gerçi Kasımpaşa özellikle ilk yarıda Galatasaray karşısında bir “antrenman takımı” olmaktan öteye gidemedi. Buna rağmen Galatasaray işini sıkı tuttu. Falcao’nun yokluğunda Adem Büyük, büyük bir alternatif...
Feghouli’nin kritik maçlarda ortaya çıkmak gibi bir huyu var. İki hafta önce gözden düşen Linnes, oyunun başında sakatlanıp çıkan Saracchi’nin yerine önce oyuna girdi, öyle tahmin ediyorum ki, sonra da Fatih Terim’in gözüne...
Lemina, Galatasaray takımında resmen “orta direk...” Savunmada, hücumda her şey Lemina ile başlayıp, Lemina ile bitiyor. Kelimenin tam anlamıyla, takımın ağırlık merkezi...
Maçın bazı bölümlerinde kaleci Muslera adına üzüldüm ve kuşku duydum. O kadar uzun, o kadar hareketsiz kaldığı dakikalar oldu ki, açıkçası üşütecek, hasta olacak diye korktum. Kasımpaşa için maçın bazı bölümlerinde Galatasaray ceza alanı ve çevresi sanki “yasak bölge” gibiydi.
Kasımpaşa demişken; ligin ortasında, adeta bir takımın gönderilip, yeni bir takım kurulmasına ilk defa tanık oluyorum. Kasımpaşa daha düşük maliyetli bir takım kurmayı amaçladıysa “ateşle oynuyor” demektir. Üstelik ligin daha yarısı, 3. hoca takımın başında...
Bir de; penaltıda Hadergjonaj’ın elleri “çiftetelli” oynar gibi iki yana açık... Buna rağmen VAR’la gelen penaltıya niye bu kadar itiraz ederler? Üstelik bu penaltıyı görmek için VAR’a ne ihtiyaç var?
Gelelim yardımcıya; Adem’in attığı Galatasaray’ın üçüncü golüne nasıl bayrak kaldırırsın? “Çıplak gözle” bu pozisyonun ofsayt olmadığını görmüyorsan, nasıl yardımcı hakemlik yapacaksın? Elbette Mete Kalkavan... Lemina gözünün önünde rakibini arkadan bu kadar ısrarla çekerken, sen sarı kartını nasıl çekemezsin? Bu korkaklık nereye kadar...
İkinci yarı başladı, Kasımpaşa’nın ileri çıkmak aklına geldi. Bu iş Muslera’ya yaradı. Buz gibi havada daha fazla üşümekten kurtuldu. Hiç olmazsa sağa-sola biraz hareket edip ısınma fırsatını buldu.
Galatasaray’ın ilk yarıda “fişi” çektikten sonra ikinci yarıya “rölanti” başlaması bekleniyordu. Hele hafta içinde Alanya gibi güçlü bir rakiple oynayacağı ve 2-0’lık yenilginin altından kalkmaya çalışacağı maç düşünülürse...
Galatasaray çok mu iyi oynadı, hayır... Rakip de Galatasaray’ın canını sıkmadı, sıkamadı, daha fazla mücadele etmeye zorlayamadı. Üstelik Onyekuru oyuna girdikten sonra Galatasaray için Kasımpaşa ceza alanı içinde ve çevresinde bir hareket - bereket başladı.
Galatasaray, fikstürden doğan “Süper avantaj” haftalarında, kendi maçlarını kazanarak zirve yürüyüşünde dev adımlar atıyor. Bu hafta da kendi sahasında büyük olasılıkla Malatya karşısında kazanacak, zirve yarışındaki rakipleri Trabzonspor-Sivas ve Başakşehir-Beşiktaş maçlarından çıkacak puan kayıplarının keyfini çıkarıp zirveye çok daha yaklaşacak.
“Rap... Rap.... Rap...” Galatasaray’ın zirveye giden yolda dev adımlarını duyuyorum. Üstelik her hafta biraz daha yükselen ayak sesleri bunlar...