Dönemin kudretli adamlarındandı... Hem siyaset, hem spor... Zirvedeydi...
Bir yanda İstanbul Belediye Başkanlığı, diğer yanda Fenerbahçe Kulübü Başkanlığı...
Beni sorarsanız, Milliyet’te “toy” bir gazeteci... Yoğun bir ilişkimiz oldu... Diyeceksiniz ki, “biri işinin zirvesinde, diğeri henüz dibinde... Yoğun ilişki nasıl olur...”
O dönem stajyer Fenerbahçe muhabiriydim... Benim önümde çok usta, çok kıdemli en az üç Fenerbahçe muhabiri daha...
Buna rağmen ustalar kadar, acemiye de özen gösterirdi. O kudretli adamın, bir Allah’ın günü tek kişiyi kırdığını görmedim... Gazetecilerle kavga zaten o dönemde yoktu...
Herkesin birbirine saygısı, sevgisi ve hoşgörüsü olduğu için, küfür, hakaret, tehdit ve yalan henüz futbol dünyamıza girmediği için zaten ortada sorun yoktu, kavga yoktu...
O kudretine rağmen kimseyi aşağılamaz, küçük görmez, küfür derseniz hiç bilmezdi... Rekabet derseniz , elbette o gün de vardı... Ama üç büyükler arasına henüz kin, nefret, öfke girmemişti... Hep birlikte girmesine izin vermezlerdi... Dostluğun önemini ve değerini hem “sözde“ , hem “özde“ bilirler, birbirlerine saygıda kusur etmezlerdi... Fenerbahçe’ye tesisleşme ve yarışma anlamında unutulmaz katkılar sağladı...
Yaşlandı, bu işi bıraktı ama Fenerbahçe’den hiç kopmadı... Çok çok yaşlandı ama akıl sağlığı hep yerinde kaldı.
Şimdi futbol dünyamıza bakıyorum da, keşke o akıl sağlığını, günümüz futbolunun aktörlerine (!) miras bırakıp gidebilseydi...
Şimdilerde “Akıl sağlığını“ kaybeden futbolumuz için en değerli miras olurdu...