Mesut Özil, bildiğimiz, tanıdığımız, hayranlıkla izlediğimiz Mesut Özil, hem oynayıp, hem oynatınca ilk yarıda “sırıtmayan”, sorunsuz bir Fenerbahçe izledik.
Tam 11 aydır tek maç oynamayan Mesut, ikinci yarıda haklı olarak yorulup “stop” edince, hızla eskiye dönen, rakipten müthiş bir baskı yiyen ve taraftarlarını kan-ter içinde bırakan, alıştığımız Fenerbahçe’yi izlemeye başladık.
Mesut Özil’in rüzgârı ilk yarıda Ozan ile özellikle Sosa‘yı da peşine takıp götürünce, ilk 45 dakikada sorunsuz bir Fenerbahçe ortaya çıktı. Hayrettir, attıkları golden sonra bile savunmaya çekilmediler, Fenerbahçe’ye yakışır futbolu oynamaya çalıştılar.
Fenerbahçe’nin ilk yarıdaki en büyük kusuru, abartılmış pas oyunu ve aşırı ağır hücuma çıkması oldu. Aslında Fenerbahçe bunu hep yapıyor. 3-5 pasta gitmesi gereken rakip kaleye 15-20 gereksiz pas yaparak gitmeye çalışıyor.
O zaman ne oluyor? Rakip savunma iyice yerleşiyor, geniş alan bırakmıyor ve zaten fizik gücü son derece yetersiz olan Fenerbahçe golcüleri, rakip savunmanın arasında, yani kalabalıklar arasında kaybolup gidiyor.
Bu pas oyunun futbolda modası geçmese, dünyada pas oyunun kralını oynayan Barcelona’nın o futbol anlayışı iflas etmezdi. Önüne gelen Barcelona’yı yenmezdi.
Karagümrük kiminle oynarsa oynasın, büyük-küçük fark etmiyor, futbol oynamaya çalışıyor. Kadrosunda Avrupa’nın en kariyerli oyuncuları var. Buna rağmen özellikle ilk yarıda Mesut Özil‘in kariyerine aşırı saygı duydular, adeta teslim oldular.
Mesut ikinci yarıda yorulunca, Karagümrük oyunu tek kaleye çevirdi, Borini ile belki de haftanın golünü attı ve kaleci Altay‘ın kurtarışları olmasa, oyunu 2-0’dan galibiyete bile çevirebilirdi.
Fenerbahçe‘ye bu maçta attığı ikinci gol ders olmalı... Valencia‘nın attığı ikinci golde, Fenerbahçe tek hızlı hücumunu yaptı ve golü buldu. Fenerbahçe koca 90 dakikalarda hiç olmazsa bu hızlı hücumu 3-5 defa niye denemez?
Fenerbahçe geri dörtlüsünün kısa verkaçlarda rakibi sıkça arkasına kaçırdığını gördük. Caner niye bu kadar gergin oynar? Ne gerek var? Serdar Aziz en sakin maçlarından birini oynadı. Rakibe dalmadan, dirsek atmadan, arkadan dolanmadan, Fenerbahçelilerin yüreğini ağzına getirmeden...
Fenerbahçe, henüz Mesut’tan yüzde yüz yararlanamadığı, Pelkas‘ı, Gustavo‘yu , İrfan Can‘ı oynatamadığı bir maçta, çok önemli bir galibiyete imza attı. Oynadığı futbol, ikinci yarıda “mahkum ve mahcup” bir görüntü verse bile çok önemli bir galibiyete imza attı.
Stad zemininin hakkını vermezsek ayıp olur. Bu Olimpiyat Stadı’na her yerden daha fazla kar yağıyor, yağmur yağıyor. Buzlanma oluyor. Rüzgâr ıslık çalarak esiyor. Ama zemin, “ipek halı” gibi göz kamaştırıyor. Bakarsan bağ, bakmazsan rezalet oluyor. Maalesef bu ülkede rezalet diz boyu...
F.Bahçeliler, ikinci yarıda mahkum ve mahcup futboldan mutlu olmasalar bile, Mesut‘un gelmeye başlamasından, sakatların sahaya dönüşünün yaklaşmasından, Karagümrük gibi çok zor bir deplasmanın kazanılmasından mutlu olmalılar. Mutlu ve Mesut...