Brezilya Milli Takımı’nın Dünya Kupası kadrosuna “Melo alınacak mı, alınmayacak mı?”, çok konuştuk... Hatta çoğumuz Melo’nun süper formunu “Dünya Kupası’na hazırlanıyor“ diye yorumladı...
Ama Brezilya kadrosu açıklandı, gördük ki Melo gene yok...
Şimdi daha iyi anlıyoruz... Melo, oyunu için değil, huyundan suyundan dolayı Brezilya Milli Takımı’nın kadrosuna alınmıyor...
2010’da Dünya Kupası’nda Brezilya- Hollanda maçında kırmızı kart görmesinin, bu maçta Brezilya‘nın elenmesinin faturası Melo‘ya kesilmiş durumda...
Brezilya futbol ailesi bunu unutmuyor ve Melo’yu affetmiyor...
Ama Brezilya Milli Takımı’nın orta sahasına bakıyoruz; Gustavo, Fernandinho, Paulinho ve diğerleri, toplasanız Melo‘nun yarısı bile değil...
Hani ifade kaba ama doğrusu bu; Melo’nun ölüsü olsa, Brezilya milli takımının ilk onbirinde oynar...
Bir de merak ettiğim...
Melo, bir önceki Dünya Kupası’nda takımını 10 kişi bıraktı diye adeta “afaroz“ edilmiş durumda...
O zaman Tiago Silva ne olacak...
Brezilya Milli Takımı’nın kaptanı, herşeyi olan Tiago Silva, Kolombiya maçında, kaleciyi engellemekten son derece gereksiz bir sarı kart gördü, cezalı duruma düştü ve Almanya’ya karşı oynamayamadı...
Ne oldu, kaptansız kalan Brezilya savunması ve anlayışı 18 dakikada tam beş gol yedi...
Şimdi meraktayım; Melo’ya uygulanan ambargo, acaba Tiago Silva’ya da uygulanacak mı?
Brezilya-Cezayir-Almanya
Brezilya gibi yıldızın çok, takım ruhun yoksa, tarihinin en acı yenilgisini alırsın. Cezayir gibi yıldızın yok, takım ruhun varsa, elensen bile dünyanın saygısını kazanırsın. Almanya gibi hem yıldızın çok, hem takım ruhun varsa, haklı olarak adını “efsaneler“ arasına yazdırırsın...
Evdeki hesap tutmadı
Galatasaray, Dünya Kupası öncesinde Uruguaylı kalecisi Muslera‘nın sözleşmesini uzatırken, aldığı ücrete de hatırı sayılır bir zam yaptı... Belki de hesapta, Dünya Kupası’nda “sıradışı” oynayacak bir Muslera‘yı çok iyi bir ücrete satmak vardı... Ama “evdeki hesaplar sanki Brezilya’ya uymadı”... Kupaya katılan ve hiç hesapta olmayan kaleciler o kadar başarılı oldular, o kadar “sıradışı” oynadılar ki, Muslera’yı hatırlayan olmadı...
Ne saygısı Hocam...
Galatasaray’ın yeni teknik direktörü Prandelli’nin hocalığından önce, adamlığı öne çıkarılıyor. Adamlığın hızla iflas ettiği bizim hoyrat futbol dünyamızda, umarım Prandelli, o adamlığı yüzünden hayalkırıklıklarına uğramaz. Baksanıza, futbolcularına “sadece birbirinize değil, rakibinize de saygı göstermenizi istiyorum“ demiş... Sayın Hocam, herhalde size söylemediler, bizim futbol dünyamızdan “saygı“ kavramının, anlayışının çıkışı yıllar oldu... “Saygı“ nedir çoktan unuttuk. Hatırlatmaya gücün yeter mi, onu da hiç sanmam...
Bir atarım, üstüne yatarım...
Bizim ligde ilkel bir anlayış var... “Bir atalım, üstüne yatalım...“ Brezilya-Almanya maçında gördük... 70 bin Brezilyalı’nın önünde durumu 1-0’a, 2-0’a, daha fazlasına getiren Almanya hiç durdu mu? Bizim futbol dünyası umarım, gece yarısı tek gözü kapalı maç seyretmiyor, gereken dersleri çıkartıyordur...
Bizde olsa (!)
Dünya Kupası’nda ABD-Belçika maçı oynanırken, tribünlerden sahaya atlayan seyirciler oldu... Kupanın yayıncısı bu görüntülerin bir karesini bile göstermedi. Niye; Güzel oyuna gölge düşürenlere prim vermemek için. Kimsenin de sesi çıkmadı... Böyle bir durum bizde olsa ve de yayıncı göstermese kıyamet kopar. Yayıncının ne satılmışlığı kalır, ne anası, ne avradı... Dışarıda olunca herşey normal, bizde olunca herşey yanlış...
Kupanın kârlısı Yanal
Dünya Kupası’nın en kârlılarından biri de Ersun Yanal oldu... Durup dururken, para pul vermeden savunmaya iki transfer birden yaptı... Artık Gökhan sakatlanırsa, Caner’e birşey olursa diye korkmasına gerek yok... Yeni sezona girerken elinde, gerektiğinde sağ, gerektiğinde sol kanatta oynayacak bek özellikli Kuyt var... Hollanda Milli Takımı’nda sağbek- solbek oynayan Kuyt, gerektiğinde Fenerbahçe’de niye oynamasın?
Emenike’nin U dönüşü
Fenerbahçeli Emenike, Dünya Kupası öncesinde “en büyük arzum Premier Lig’de oynamak“ diye açıklama yapmıştı... Nijerya, Dünya Kupası’ndan elenirken maçlarda son derece etkisiz görünen Emenike de, İngiltere‘den umudu kesmiş olacak ki, “Fenerbahçe’de çok mutluyum” diye lafı çevirdi. Ama sadece Emenike’nin mutluluğu yetmez, kendi mutlu olduğu kadar, taraftarı da mutlu etmek gibi bir görevi var Emenike’nin...
Çakır’ın saltanatı
Dünya Kupası finalini kim yönetir nasıl yönetir bilmiyorum... Kim yönetirse yönetsin, nasıl yönetirse yönetsin, bana gore 2014 Brezilya Dünya Kupası’nın en iyi hakemi Cüneyt Çakır seçilecektir...
Sıradışı bir başarı... Çakır’a da, yardımcılarına da yürekten tebrikler...
Çakır ve ekibinin hakkıdır...
Bunun keyfini çıkarsınlar, keyfini sürsünler, onurunu, mutluluğunu yaşasınlar...
Çünkü saltanatları ve mutlulukları ilk Fenerbahçe- Galatasaray maçına kadar sürecektir...
Sonrası malum...
İlk derbinin ardından, başkanlarla, yöneticilerle, futbolcularla, seyircilerle, medyayla, kim varsa herkesle birlikte Cüneyt Çakır ve ekibini yerin dibine sokacağımızdan kimsenin kuşkusu olmasın...
Bildiriler yayınlayacağız, “bu da hakem mi“ diye açıklamalar yapacağız...
Unutmayalım; bizim ülkede maçlar “Futbolun kurallarına göre değil, renklerin çıkarlarına göre yorumlanır...“
Bir daha Almanya-Arjantin
1986 Meksika Dünya Kupası’nı finalini Aztek stadında canlı izledim... Arjantin, komşu bir ülkede oynamanın seyirci avantajı, Maradonalı, Valdanolu, Burruchagalı kadrosuyla, kupayı Almanya’nın elinden aldı... Bir sonraki Dünya Kupası’nda İtalya‘daydık. Roma Olimpiyat Stadı’nda finalin adı gene Almanya- Arjantin oldu...
Maç golsüz berabere giderken Meksikalı hakemin (Meksikalı hakemleri ne kadar çok yarı finale, finale veriyorlar) yarattığı penaltı, Arjantin’in umutlarını Olimpiyat Stadı‘nın çimlerine gömerken, geride Almanya‘nın kupaya uzanışı ve Maradona’nın gözyaşları kaldı... 24 yıl sonra finalin adı bir daha Almanya- Arjantin...
7-1’den sonra işin en kolayı “Almanya“ demek... Ancak Arjantin’in göşterişsiz ama çok sağlam savunma oyunu asla hafife alınmasın... Kupanın bir kulpu Almanya‘nın elindeyse, diğer kulpunun Arjantin’in elinde olduğu unutulmasın...
Madalyonun diğer yüzü
Brezilya-Almanya maçından sonra, Hollanda-Arjantin maçı futbol olarak herkese çok yavan geldi. Ancak, analitik gözle baktığımızda savunma anlayışı adına müthiş şeyler gördük... İki takım da birbirine en ufak boş alan bırakmadı... Kanat bindirmelerine izin vermedi... Şut attırmadı, dripling yaptırmadı... Hollanda’da Van Persie’yi, Arjantin’de Messi‘yi gören oldu mu? Futbolun hücum zenginliği iyi hoş da, bir de aynı futbolun savunma gerçeği var...