Fenerbahçe’nin coşkusunu, iştahını, baskısını anlatmak için başka ifade bulamıyorum... Maç başladı, Fenerbahçe adeta “aç kurtlar” gibi saldırdı...
Gaziantep şaşırdı, bocaladı, panikledi, kendine gelene kadar, “geçmiş olsun”, Fenerbahçe ilk pençeyi attı...
Fenerbahçe’yi bu sezon farklı kılan galiba şu; rakibin topu almasına izin vermiyorlar... Mutlaka hamle üstünlüğünü alıyorlar, ilk topa müdahale ediyorlar... Böylece rakibe top yapma, oyun kurma, nefes alma şansını vermiyorlar...
Fenerbahçe’nin en büyük şanslarından biri de, Alper ve Salih gibi, çok genç, ayağına çok hakim, müthiş adam eksilten olağanüstü yeteneklere sahip iki futbolcusunun olması...
Nitekim gollerin başlangıcına baktığımızda önce Alper’i, sonra Salih’i gördük...
Bir başka şans; Sow gibi. Emenike gibi ele-avuca sığmaz iki hücum adamına sahip oluşu... Emenike’yi, özellikle Sow’u kendi ceza alanından top çıkartırken de, rakibi kovalarken de, golü atarken de gördük... Hani “herşey dahil” modası var ya, tıpkı öyle... Savunma deseniz var, hücum deseniz var, gol deseniz, zaten Allah’ın emri...
Amaaa... Kocaman bir de ama var... Hazıra dağ dayanmıyor... İlk yarıdaki oyunu ve sonucu yeterli görürsen böyle olur... Fenerbahçe oyun 2-1 gelene kadar yaptıklarını, daha doğrusu yapamadıklarını iyi irdelemeli...
Öyle ki, koca Fenerbahçe savunması, yaklaşık bir 20 dakika tam anlamıyla “panik” yaşadı... Bir de oldum olası, maç oynanırken ayakkabı değiştiren oyuncuya deli olurum... Fenerbahçe golü yerken, Bekir dışarıda ayakkabı değiştiriyordu... Diyeceksiniz ki “Bekir olsa, gene gol olabilirdi”... Doğru da, bir adam, bazen bir pozisyonda o kadar önemli olabiliyor ki...
İlk iki gol... Yardımcı için sanki “sırat köprüsü”. O kadar kritik... Yardımcı oynattı... Santimetrelerle ölçülecek iki pozisyon... Sanki değil gibi... Ama sevabı, günahı yardımcının boynuna... Ancak Sow golü yapmadan önce, pas beklerken, ofsayta düşmemek için nasıl gayret gösterdi, nasıl titizlendi, bu attığı gol kadar önemli...
Fenerbahçe mutlu ama bölünmüş bir gece yaşadı... Bir gözü kalede, diğer gözü potadaydı... Bir kulağı futbolda, diğer kulağı basketboldaydı...
Ayrı ayrı maç izleyen gözler, ayrı ayrı haber bekleyen kulaklar, iki maçın sonunda bütünleşti, parçalanmış bir geceyi, Fenerbahçe adına mutlu bir geceye çevirdi..