Bu “el-yüz” temasları Türk futbolunu kanser hücreleri gibi sarmaya başladı. Hafta içinde Milliyet’te “Sahtekarlığa Oscar vermeyin” başlığı ile bir yazı yazdım ve bu kuralın futbolun kötü niyetli oyuncularına prim verdiğini belirttim.
Antalyasporlu, dünya markası Podolski de yine hafta içinde kendi kişisel hesabından “Türk futbolcuları Hollywood aktörleri gibi... En ufak faulde, ayakları kırılmış gibi feryat edip yerde kıvranmaya başlıyorlar” dedi.
Erzurumspor - Galatasaray maçı tam da Podolski’nin dediği gibi oldu. Falcao’nun eli ilk yarıda rakibinin yüzüne gitti, sarı kart gördü. İkinci yarıda bir daha gitti, ikinci sarıdan kırmızı kart...
Bu elin yüze gelişinde kasıt var mı, şiddet var mı, kötü niyet var mı, kazayla mı oluyor, şakayla mı oluyor, hakemlerin umurunda değil... Basıyorlar sarıyı... Falcao da dün akşam böyle atıldı.
Rakibin eli yüzüne gelen futbolcu, temas olsun ya da olmasın “Yandım Allah” diye feryat etmeye başlıyor, hakemler de bunu yiyor. Bu kaçıncı sahtecilik, bu kaçıncı kötü niyetli davranış... Hakemlere hiç mi ders olmuyor ki, kuralı sürekli kötü niyetlilerin lehine kullanıp kendilerine prim tanıyorlar.
Bunu da yazmalıyım; Arda, top ayağında olan Mina’yı hızlı bir dalışla kayarak gitti. Gidiş faul, kabul... Mina bir feryat etti, sesi ekrandan dışarı fırladı. Sonra ağır çekime bir baktık, Arda’nın rakibine en ufak bir dokunuşu yok. O zaman bu feryat niye, bu kıvranma, bu kandırmaca niye? Ne zamana kadar kötü niyet prim yapacak?
Aslında dün akşam Erzurumspor-Galatasaray futbol maçını değil, kötü role soyunan aktörlerin yer aldığı, can sıkıcı bir film izledik. Futbola yazık, emeklere yazık, ekran başındaki seyirciye yazık...
Hakem Arda Kardeşler’i pas geçmeyelim; Galatasaray’ın ilk golünden önce Babel’in arkadan dolanarak İbrahim Akdağ’a yaptığı çok açık bir faul var. Arda Kardeşler devam ettirdi. O top gitti, gol oldu. Bundan çok daha hafif faulleri çalan Arda Kardeşler bu ağır faule gözlerini neden kapadı, anlamadım. VAR bu vahim hataya nasıl ortak oldu, şaşırdım.
Sonra gözünün önündeki açık penaltıyı görmüyorsun, maçı oynatıyorsun, VAR’ın uyarısıyla dönüp penaltı veriyorsun. Bırakın o zaman bu işi, gelsin VAR yönetsin maçı...
Galatasaray’ın en iyi maçlarından biri değildi, ama Galatasaray’ın en kritik maçlarından biriydi. Arka arkaya gelen iki yenilgiye Erzurum’da üçüncüsü eklense, zaten karabulutların bastığı Florya’da fırtınaya neden olabilirdi. Neyse bu galibiyetle bulutlar biraz olsun dağıldı, ufuktan güneş yüzünü gösterdi.
Sürekli Falcao’yu eleştiriyoruz. Ancak Falcao’ya bir maçta ne kadar top geliyor, ona bakmıyoruz. ‘Usta’ya Erzurum maçında iki önemli top geldi. Birincisinde önünü çok iyi açıp, akıllı vurdu, direkten döndü. İkincisinde, Babel’in asistinde ancak Falcao’nun atabileceği bir golü attı.
Falcao, kabul edelim ki “çölde su” diye kıvrananlar gibi, sahada “pas” diye kıvranıyor. Unutulmasın, ne kadar fazla pas, o kadar fazla gol... Falcao’nun tarifi bu...
Erzurumspor kötü oynamadı, berbat oynadı. Penaltı dışında yarım pozisyon bile bulamadı. Hele son bölümde eksik kalan Galatasaray değil, sanki Erzurumspor gibiydi. Takımın kozu Novikovas, Emrah Başsan, Obertan “sıfırın altında” oynadılar.
Galatasaray baştan sona hak ettiği bir maçı kazanıp fırtınadan döndü. Florya’da sonbahar güneşi yüzünü gösterebilir.