Polonya-Portekiz maçının ilk uzatma bölümü oynanırken, tribünlerden sahaya bir seyirci girdi. Yayıncı Beinsport kameraları ilk aşamada görüntüyü verdi, hemen kesti ve bir defa olsun tekrarını yapmadı.
Süper Lig’in yayıncısı olarak LigTV, futbolun marka değerini korumak adına bunu yapsa ne olur? Ne olacağı belli; Kıyamet kopar, “Decoderler iade” kampanyası açılır, ne satılmışlığımız, ne alınmışlığımız kalır. Eloğlu futbolu böyle koruyor, biz öldürmek için elimizden geleni yapıyoruz... Ha gayret, zaten az kaldı. Böyle devam ederse “Can çekişen” futbolumuzu el birliği ile gömeceğiz.
Van Persie kadar hoşgörü gösterin
Fenerbahçe’nin Emenike’yi geri çağırışına dudak bükenler var. Haksız da sayılmazlar... Emenike, yönetilmesi zor, aykırı bir oyuncu... Ancak tribünler ile kopan bağları onarılır, yeniden ilişki kurulursa, o tribünlerden bir güven desteği alabilirse, yeni bir transfer olabilir. Unutulmasın, bizim ligde Emenike gibi kısa mesafede bu kadar iyi hızlanan, patlayan ikinci bir oyuncu yok. Emenike madem Fenerbahçe’nin oyuncusu, o zaman Van Persie’ye gösterilen hoşgörünün hiç olmazsa yarısı da Emenike’ye gösterilsin...
Aman dikkat
Nisan-mayıs aylarıydı. Bebek’te Gökhan Gönül’e rastladım. Transfer konusu o günlerde de gündemdeydi. “Abi” dedi, “Adımızı paracıya çıkarttılar. Oysa ben huzur arıyorum.” Ancak Türkiye’de bir büyükten, bir başka büyüğe transfer her zaman, o transferi yapan için sıkıntılı olmuştur. Gökhan iyi insan... Umarım aradığı huzuru bulur. Ama söylenenlere, yazılanlara, konuşulanlara bakarsa, takılırsa, orada kalırsa içindeki, elindeki-avucundaki huzuru da kaçırır. Aman dikkat...
Zararın neresinden dönülse kârdır
Diego’nun gelişi hataydı, gidişi süper oldu. Aslında bugünkü Diego ile iki yıl önce transfer edilen Diego arasında bir fark yoktu. O zaman da ciddi düşüşe geçmişti, oynamıyordu, pas tutmaya başlamıştı ve iş yapmayacağı çok açık belliydi. Buna rağmen transfer edildi, bana göre hata edildi. Şimdi “antrenmana bile gelmesin” deniyorsa, geç de olsa doğru yol bulunmuş demektir. Diego için harcanan paralara yazık ama, zararın neresinden dönersen gene de kârdır.
Yeniden Quaresma
Portekiz’den çok kötü anılarla ayrıldı. Benzer durumu Türkiye’de Beşiktaş’ta yaşadı. Takıma değil, kendi kafasına göre takılan tavırlar sergiledi. Tribünlerin sevgisine rağmen tutunamadı, Arap Yarımadası’nda bir tur alıp döndü. Acı tecrübeler, ardından ikinci defa Beşiktaş ve Şenol Güneş, onun için bir şanstı. Kafasına göre takılmaktan, takım için takılmaya başladı. Şimdi Portekiz’in neredeyse “boğulacağı” dakikalarda “can simidi” niyetine sahaya atılıyor. O sıkıntıyla boğuşan takımı, oynadığı kısa sürede çekip çevirip toparlıyor. Sonuçta Quaresma, boşa harcadığı yılların ardından, görünen o ki, çarpıcı bir evrim geçiriyor.
Ne zaman lazım olsa sakat...
2008 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda adam yokluğunda Mehmet Topal’ı stoper oynattık. Aradan sekiz yıl geçti, 2016 Avrupa Futbol Şampiyonası’nda adam yokluğundan gene Mehmet Topal’ı stoper oynattık. Bu topraklar, bizim bu futbol iklimi o kadar kurak ki, koca sekiz yılda 2-3 stoperi yetiştirip milli takım seviyesine getiremedik. Oysa Serdar Aziz diye bir stoperimiz var. Şimdi Galatasaray’a transfer olan Bursasporlu Serdar Aziz... Ne zaman baksanız, ne zaman arayıp ihtiyaç duysanız hep sakat... Eylülde bu defa Dünya kupası elemeleri başlıyor. Haydi Serdar Aziz, yetti artık bu sakatlığın... Çık ortaya, göster kendini... Ülken için, yeni takımın için, milli takım için göster kendini...