Fenerbahçe’nin 2-1 kazandığı ilk maç sonrası ortaya koyduğu futbolu eleştirmiş ve “geçmiş yıllara oranla daha düşük profilli bir takım” diye yazmıştım. Vay sen misin bunu yazan... Fenerbahçeli trollerden yemediğim küfür kalmadı.
İşin ilginç yanı, maçın ertesi günü benim futbol medyam biri bin yaptı, abartmayı şımartma noktasına kadar taşıdı. Çok inandığım bir spor müdürü arkadaşım gazetesinde “oynadığı futbolla Monaco’yu şaşkına çeviren Fenerbahçe” diye başlık attı. Saygı duyduğum bir başka arkadaşım, Fenerbahçe’nin futbolunu yere göğe sığdıramadı. Oysa Fenerbahçe oynadığı futbolla, aldığı 2-1’lik galibiyete rağmen sanki elenmenin ilk adımını atmış gibiydi.
Kendimden kuşkuya düştüm. Türkiye’nin en önemli, çok inandığım üç teknik direktörünü aradım. “Fenerbahçe nasıl oynadı” diye sordum. Çoğu konuda ters düşen bu üç hoca belki de ilk defa bir konuda birleşti ve aynı ifadeleri kullandı: Fenerbahçe kötü oynadı...
Hıncal Uluç’un kulakları çınlasın. Haksız biçimde canımı çok yakmışlığı vardır ama “spor yazarı değil skor yazarı” ifadesinin ne kadar doğru olduğunu bu ilk maç sonrasında çok iyi anladım...
Allahaşkına bırakın fanatikliği, bırakın renklere teslim olmayı, bırakın akıl tutulmasını... Dakika 65. Yenik durumdasın, gole ihtiyacın var. Buna rağmen bu son 25 dakikada Fenerbahçe’nin bir atağını, bir baskısını, bir pozisyonunu hatırlayan var mı?
Kim bu Monaco takımı. Mahalle takımından daha hallice. Üstelik en önemli iki adamı kadroda yoktu. Tribünler desen, baskı sıfır. Böyle bir rakibi, böyle şartlar içinde eleyemiyorsan, kimi eleyeceksin.
Fenerbahçe yönetiminin futbol takımına bakış açısını anlayamıyorum. Geçen sezon dillere destan bir geri dörtlün vardı. O geri dörtlünün üçünün gitmesine izin verdin. En azından ya tutmadın, ya tutamadın...
Oysa senin orta sahada bir patrona ihtiyacın vardı, senin Van Persie hayalinden çoktan vazgeçip, şiddetle bir santrfora ihtiyacın vardı. Bunların hiçbirini yapmadın. En iyi yerini bozdun, en kötü yerlerini onarmadın...
Gördük, solda Hasan Ali kelimenin tam anlamıyla dökülüyor. Üç önemli transfere rağmen geri dörtlü (pardon üçlü), geçen yılın geri dörtlüsünü mumla aratıyor. Souza yok. Üç yıl önce bu takımın orta saha patronu Alex’ti, bugün Salih Uçan oynuyor. Geçen yıl beğenmeyip gönderdiğin Emenike’ye, Stoch’a bu yıl kurtarıcı olarak sarılıyorsun.
Hakemi de pas geçmeyelim... Monaco’nun ilk golü öncesi Ozan’a faul var. Emenike’nin golü ofsayt. Van der Wiel’e yapılan penaltı. Öyle maçlar var ki hakemi de yeneceksin, rakibi de. Ama Fenerbahçe’nin bu kadroyla, bu oyun anlayışıyla ne rakibi, ne de hakemi yenecek hali var.
Avrupa Futbol Şampiyonası’nı izledik. Ölümüne mücadelenin onda birini Fenerbahçe takımında göremiyorum. Hadi kötü oynarsın, hadi mücadele edemezsin, hadi yeteneklerin sınırlı diyelim. Ama seni savaşmaktan, mücadele etmekten engelleyen ne var?
Öne bizim spor medyasını, arkasına kulüp başkan ve yönetimlerini koyarak söylüyorum. Biri bin yaparsak, abartmaları şımartma noktasına kadar götürürsek, bu kadar kolay beğenirsek, “kazandık ya yeter” ilkelliğine devam edersek böyle hayal kırıklıklarını biz daha çok yaşarız.
Aziz Yıldırım’a saygı duyuyorum... Fenerbahçe’de büyük işler yaptı. Ama futbol şubesini iyi yönettiği, başarılı yönettiği asla söylenemez. Hatta şunu söylemeliyim: Fenerbahçe futbol takımı kötü yönetiliyor...