Baskılı oyna... Rakibini bunalt... Savunmasından çıkartma... Atak üstüne atak yap... Golü bulamıyorsan hepsi yalan rüzgârı... Kazanacaksan golü atacaksın. Beşiktaş, ustaların karışımı ile müthiş başlangıç yaptı. Galatasaray gençlerinin dinamizmi ile ayakta kalmaya çalıştı.
Beşiktaş özellikle ilk çeyrekte Galatasaray ceza alanı içinde adeta dans etti. Ama kenarlardan gelen, savunmanın arkasına atılan her topa bir adım uzak kaldılar. Bu görüntü ile avını kapmak için dalış yapan, ama kapamadan havalanmak zorunda kalan Kartal gibiydiler.
Galatasaray bu fırtınayı atlattıktan sonra, özllikle Kerem‘in öldürücü deparları ile Beşiktaş ceza alanı çevresinde görünmeye başladı. Nitekim gene Kerem’in asistinde Cicaldau’nun yerden şutu, dışa doğru falso alıp Beşiktaş ağlarına yapıştı.
Bu golde dikkatimi çekti... Cicaldau’nun şutu, tam Vida’nın üstüne geliyordu. Vida toptan kaçmasa top muhtemelen kendisine çarpıp dönecekti. Vida çok kıvrak bir hareketle toptan kaçınca, o top da gitti, Beşiktaş kalesine gol oldu.
Daha birkaç dakika geçmişti ki, bir büyük yanlış, bir büyük ikram Galatasaray’dan geldi. Umut Meraş’ın soldan ortasında önce Nelsson boşa çıktı, sonra da Muslera... Çifte ikramı, Larin affetmedi, Beşiktaş beraberlik golünü attı.
Muslera’nın özellikle son dönemlerde hatalı yediği çok golü gördüm de, Larin golündeki gibi, havayı dövdüğüne ilk defa tanık oldum. Muslera’nın kariyeri yediği bu gole isyan etmiş olmalı...
Umut Meraş, ne oldu da Başiktaş’ta tam 10 hafta kenarda oturdu, meraktayım. Umut sağlamsa, sol beke yazılacak ilk adam olur. Elbette Kerem... Türk futbolunun en hızlı oyuncusu... Son Lokomotiv maçındaki gibi, Avrupa maçlarında bir-iki deparlı gol daha atarsa, kimse tutamaz. Kaparlar, alır götürürler.
İlk yarıda Fırat Aydınus’un bir hareketine bayıldım. İkili mücadelede Alex Teixiera’nın eli, Taylan’ın yüzüne ya değdi, ya değmedi... Taylan, “Yandım Allah” diye yatıp kıvranmaya başladı. Fırat Aydınus oralı olmayınca Taylan kalkıp koşmaya başladı. Hakemler bunu yapmalı... Temaslı, dirsekli, sert darbeler tamam da, okşamalarda bile yerde kıvranan futbolculara prim vermemeli...
Bizim takımlar, korner atışlarında ön direkten aşırılan toplara çare bulamıyorlar ve arka direğin oradan golleri yiyorlar. Beşiktaş, Sporting’den iki golü böyle yedi... Fenerbahçe, Alanya’dan ikinci golü böyle yedi. Bu modaya Galatasaray da uydu. Beşiktaş’ın kullandığı kornerde Necip topu ön direkten arkaya aşırınca, uzak direkte Larin’e boş kaleye vurmak kaldı.
Bu golde garip olan şu; Necip’in aşırdığı top biri Muslera, diğeri üç savunma oyuncusu, dört Galatasaraylının önünden geçti, kimse müdahele edemedi. Özellikle ilk topa müdahele etmesi gereken Van Aanholt‘un ıskası bütün savunmayı yanılttı.
Marcao, Beşiktaş’ın ele-avuca sığmayan, balık gibi kayıp giden golcüsü Batshuayi’ye adım atırmadı, nefes aldırmadı, oltaya taktı, bırakmadı. Ama Galatasaray’da Larin’i kimse hesaba katmadı. Pjaniç sadece frikik atışlarında göründü. Alex Teixeira her topa geç kaldı. Beşiktaş’ta “ağır abi”lerin bir anlamda izinde olduğu maçta, Larin fazla mesai yaptı.
Elbette, bitime 10 dakika kala kurtardığı penaltı ile kaleci Ersin maçın kaderini belirledi. Bir anlamda ilk golde büyük hata yapan Vida’yı, bu kez de yaptığı penaltı yanlışından kurtardı.
Galatasaray’da Kerem’i ayırıp bir tarafa koyuyorum. Takımda gençlik var, dinamizm var ama oyuna ağırlığını koyacak, maçın kaderini etkileyecek, suyun akışını değiştirecek bir oyuncu yok. Bu gençler buraya kadar, bundan daha fazlası olur mu, görüntü “olmaz” diyor.
Bu seviyeye gelmiş takımlar yetiştirme-geliştirme yeri değil, yarıştırma yeri... Galatasaray’ın gençleri dinamizmini ortaya koydu, buna rağmen Beşiktaş’taki ustaların karışımına, hem de o ustalardan çoğu iyi oynamadığı halde dişini geçiremedi. Hep söylerim: Büyük takımlarda büyük oyuncular oynar. Büyük oyuncuların, iyi golcülerin varsa korkma, kazanırsın. Futbolun kuralı bu...