Maç gündüz, hava güzel, en azından güneş uzaktan da olsa yüzünü gösteriyor... Buna rağmen tribünler boş, Galatasaray takımı yalnız... Kimbilir, belki de daha iyi... İyi gün dostlarının maça gelip birinci dakikadan takıma “köstek“ olmaları yerine, kötü gün dostlarının gelip başlama vuruşundan itibaren “destek” olmaları, hiç olmazsa sahadaki oyuncuların ellerinin-ayaklarının titremesine engel oldu...
Buna rağmen iyi başlamadı Galatasaray... 26.dakikada gelen Umut Bulut golü, Galatasaray’ın rakip ceza alanına girdiği ilk atak, rakip kaleye attığı ilk şuttu... Sonrasında Galatasaray‘ın sazı eline aldığını söylemeliyiz... Daha önce de yazdım, Podolski atış alanına girdi mi, ölümüne vuruyor... Ancak attığı golde, belki de kendinden daha çok Olcan’ın soldan taşıyıp ortaladığı topun, o topa Umut’un yaptığı hamlenin önemi ve değeri çok daha fazlaydı... Bu golde kaleci Lukac‘ın ikramını da unutmayalım... Galatasaray‘ın ilk üç şutunun üçü de gol oldu... Beşiktaş maçında harikalar yaratan kaleci Lukac belli ki dün “kabul“ günündeydi...
Galatasaray, ikinci yarıya yediği golle başlamasına rağmen, belki de maçın en baskılı, en tempolu, en iştahlı bölümünü bu dakikalarda oynadı... Kolay değil, Melo‘nun halen konuşulup arandığı, Selçuk‘un olmadığı bir orta sahaya rağmen bu baskıyı kurmayı, bu tempoyu yapmayı başardı... Ama ne kadar, ben diyeyim beş dakika, siz deyin on dakika...Hepsi bu...
Aslında ciddi anlamda inişlerin-çıkışların olduğu, çelişkilerin yaşandığı bir maçtı... 3-1‘den sonra 61-67. dakikalar arasında sadece Bruno çok tehlikeli üç şut attı... Birini Muslera çıkardı, ikisi kılpayı dışarı gitti... Koca Galatasaray takımı, bırakın bir takıma, bir oyuncuya altı dakika içinde “yürekleri ağızlara getiren“ çok tehlikeli üç şut imkanı verir mi? Akhisar‘ın ikinci golüne bakın... Orta gelirken sağ bek alanı bomboş, Rodallega kafayı vururken, göbekte tek adam yok... Bu Galatasaray savunması, bu Galatasaray‘ın savunma anlayışı... Galatasaray sağ savunmasının bir rakibe bu kadar rahat, bu kadar çok orta şansı verdiğini ilk defa görüyorum... Olcan solbeke yerleşiyor da, sağ bek mevki bomboş... Tarık da olmadı, başkaları da olmuyor... Gel de transfer yapma...
Maç oynanırken, kameralar Galatasaray yedek kulübesini gösterdi... Baktım, ”Mustafa Denizli bir maçı kurtarmak için acaba hangisini sahaya sürer“ diye düşündüm, kimseyi göremedim, kimseyi bulamadım... Sahada savunman yok, kulübede maçı kurtaracak adamın yok... UEFA’nın mali kriterleri ne olur bilemem ama herkesin bildiğini ben de söyleyeyim... Galatasaray‘a ara transferde, kaleci hariç belki de her mevki için çok kaliteli, çok adam lazım... Öyle bir- iki adam değil, çok adam lazım...
Her şeye rağmen beş gollü, seyirci açısından baktığımızda, seyir zevki yüksek bir maç izledik... Galatasaray üç gol attığı bir maçı yüreği ağzına gelerek bitiriyorsa, bu galibiyete rağmen ciddi sıkıntıları var demektir... Çare derseniz, önce transfer, sonra Mustafa Denizli... Askerlerin ”gel tezkere gel” dedikleri gibi, Galatasaray’a gönül verenlerin de “gel transfer gel“ dediklerini duyar gibiyim...
Galatasaray şunu unutmasın; Transferi ıskalarsa, şampiyonluk ihtimalini de ıskalar...