Önce Gomis’e, sonra Galatasaray’a geçmiş olsun. Gomis başlangıçtaki kısa süreli baygınlığı ile yüreğimizi hoplattı. Sonraki dakikalarda oyunda kalması “Aslan yürekli” bir davranıştı. Ama hem sağlığı, hem takıma katkısı adına sahada kalması ne kadar doğruydu, o tartışılır. Hatta tartışılmaz, kalmamalıydı. Hem sağlığı, hem takıma katkısı adına oyunda kalmamalıydı.
Galatasaray’ın Kasımpaşa maçının “deplasman maçı” olarak yorumlanmasını asla kabul etmiyorum. Kasımpaşa dediğiniz yer Fatih Hoca’nın da maç öncesi söylediği gibi neredeyse Florya’ya komşu kapısı... Seyirci deseniz, Kasımpaşa taraftarından daha fazla... Bu maçın nesi deplasman? Ayrıca deplasman olsa ne olacak, deplasmanda adam mı yiyorlar?
Galatasaray adına işin kötü tarafı şu; sezon başında müthiş bir başlangıç yapan orta sahanın bu maçta tamamı yoktu. Ndiaye, Fernando ve bu maç için Belhanda... Ama özellikle ilk yarıda gördük ki, bu alanda Selçuk ve Donk özellikle ilk yarıda mükemmel oynadılar. Donk, kaptığı topla, önünü açışıyla, rakiplerinden sıyrılışıyla, Rodrigues’e mükemmel asistiyle takımını öne geçiren adamdı. Rodrigues de bu alınterinin hakkını verince, Donk-Rodrigues işbirliğinden oscarlık bir gol çıktı.
Ama Galatasaray bu golün sevincini yaşarken, sonlara doğru Koita’dan da oscarlık bir golün geleceğini elbette düşünemezdi.
Bu Feghouli’ye “uçuyor-kaçıyor” demelerini anlamıyorum. Benim bildiğim Feghouli, Valencia’da “uçuyor-kaçıyor”du, bu doğru da, daha Galatasaray’da uçup kaçtığını göremedik. Bütün bir orta sahandan yoksun oynarken, Feghouli gibi yaratıcı bir oyuncuyu hocası çıkartmak zorunda kalıyorsa, Feghouli bunu iyi düşünmeli ve özeleştirisini yapmalı...
Üstelik Galatasaray’ın karşısında özellikle savunmanın sağ kanadında geniş boşluklar bırakan ve geri dönmekte zorlanan, kazandığı topları da hücuma çıkarken büyük ölçüde rakibe kaptıran Kasımpaşa savunması vardı. Buna rağmen göbekte Omeruo ve Youssef müthiş mücadele ettiler.
Şu da unutulmasın; Kasımpaşa orta alanının iki ismi Pavelka ile Sadıku, bu ligin en çok koşan, üst düzey mücadele eden çok önemli iki adamı... Kasımpaşa savunmasının bunaldığı anlarda bu ikilinin savunmaya büyük katkıları oldu.
Galatasaray’da ikinci yarıda orta alanda Selçuk yorulmaya başlayıp, Donk savunmanın göbeğine geçince, boşalan Galatasaray orta alanında Kasımpaşalı oyunculara rahat nefes alma ve rahat hücuma çıkma şansı doğdu. Eğer Trezeguet bu maçta, kendine değil, takıma oynasaydı, Kasımpaşa daha fazla gol bulabilirdi.
Kasımpaşa’nın bu ataklarında Galatasaray savunmasının dağınıklığı radikal biçimde ortaya çıktı. Koita’nın oscarlık golünün, gene bir duran toptan, gene yüksek bir toptan geldiği unutulmasın.
Maçın sonlarına doğru baktım, Fatih Terim elinde-avucunda kim varsa hepsini sahaya sürmüştü. Gomis’le birlikte Eren, Yasin, Sinan, Rodrigues hepsi sahadaydı ama son dakikada Veigneau’nun çizgiden çıkardığı top dışında Galatasaray pozisyon bulamadı. Bir anlamda çok çalıştı, bal yapamadı.
İlk yarının son dakikasındaki penaltıyı anlamadım. Serdar Aziz, Mensah karşısında önce topa müdahele ediyor, sonra da rakibine... Topa müdahale ettikten sonra rakibine müdahale etmenin bir önemi olabilir mi?
Maçlarda hakemleri görüyoruz, “topa müdahale” etti diye elleriyle top işareti yapmıyorlar mı? O zaman bu müdahale nasıl penaltı oluyor?
Galatasaray için bu yenilgi ile birlikte elbette büyük bir kayıp var. Maçı kaybetti, bir haftalık liderliğini kaybetti, Fenerbahçe ile olan üç puanlık avantajını kaybetti. Belki özgüven ve moralini de kaybetti. Bunların hepsi onarılabilir, telafi edilebilir. Allah korusun Gomis’e birşey olsaydı, bugün hep birlikte ağlıyor olurduk. Bu da Galatasaray’ın tesellisi olsun.