Fenerbahçe’nin farklı kazandığı Galatasaray maçları da dahil, bu kadar üstün oynadığı, bu kadar etkili oynadığı bir maçı uzun süredir hatırlamıyorum. Fenerbahçe doksan dakikalık normal sürede maçı rahat; hatta farklı kazanması gerekirken, “fazla mesai” yaptı, hatta sonucu riske attı. Ama penaltılarla, rakibine oranla çok daha hak ettiği Süper Kupa’ya ulaştı.
Fenerbahçe doksan dakika boyunca “çok sağlam bir takım” görüntüsü verdi. Bu sezon belli oldu ki, Fenerbahçe topuyla, tüfeğiyle, aile boyu hücuma gitmeyecek. Defans anlayışında gerçekten çok etkili... Ancak hücumda geçen sezon olduğu gibi hızlı ve kalabalık olduğunu söylememiz mümkün değil...
Mehmet Topal, “geçen yılın en iyilerinden biri” olarak bitirmişti. Bu sezona “takımın en iyisi” olarak başladı. Gökhan Gönül’ün de hakkını teslim edelim. Mükemmel oynadı. Emre de öyle... Ancak Emre niye çıktı, anlamak zor . Nitekim Emre’nin çıkışından sonra, özellikle uzatma bölümlerinde, Galatasaray’ın oyunda dengeyi kurmaya başladığını çok açık gördük.
Ancak Fenerbahçe hücumda yakaladıklarını kaçırırken, hızlı hücum anlayışında yavaş kalırken, Emenike tek başına kaldığı “gurbet ellerde” gene kendine oynamaya çalışırken, takımın gol sıkıntısı ciddi şekilde ortaya çıktı.
Galatasaray’ın üzülmesine gerek yok... Çünkü kazanmak için en ufak bir çabası olmadı. Doksan dakikada gördük ki, Fenerbahçe oynadı, Muslera “duvar ördü”...
Anlamadığım şu; Yasin var, Olcan var, sonradan oyuna giren Bruma var... Orta alanda Selçuk ve Melo var... Sandım ki; Burak’a havadan-yerden orta yağacak. “İlaç için” tek top, tek pas gelmedi Burak’a... Ne havadan, ne yardan... Yasin’e de “dikkat“ derim. Bu oyunu ile ilk on biri yakalaması sanki hayal gibi...
Maçı izlerken , geçen seneki Drogba aklıma geldi. Koşamıyor, gücü yetmiyor gibi çok eleştiri aldı. Ama dünkü Galatasaray’ı gördükten sonra Drogba’nın “gölgesi” bile arandı.
Hakem iki tarafa da çok hatalar yaptı. Ancak bir hakkı teslim etmek lazım... Emre’nin adı çıktı diye, Emre’ye yapılanları görmez, Emre’nin yapmadıklarına faul yaratırsan, bu vicdani olmaz... Emre’nin eleştirilecek elli yönü olabilir. Ancak haklı olduğu yerde, o hakkı teslim edeceksin. İlk yarıda Telles ayağına bastı, en az sarı, hakem faul bile vermedi... Daha sonra Emre, Burak’ın ayağından “terayağından kıl çeker “ gibi tamamen futbol kuralları içinde topu çaldı; faul, sarı kart... Bu kurallara da uygun değil, vicdani de değil...
Sahaya atılanlara şaşırmadım. Hatta az bile (!) atıldı... Maçtan iki gün önce birininin başkanı , ötekinin başkan vekili “sokak ağzı” ile konuşursa olacağı budur. Tıpkı “Hoca-cemaat” meselesi gibi... İşin garibi, bunlara “dur” diyen yok, “sus” diyen yok.
Bir başka konu; bu kadar su, bu kadar meşale, bu kadar “domates-kabak-patlıcan” sahaya nasıl giriyor? Türlü mü yapıyorsunuz birader... O kapılarda, o turnikelerde kimler duruyor? Bunların içeri girmesine nasıl izin veriyor, onu da anlamak mümkün değil...
Neymiş , “kameralar”, sahaya yabancı cisim atanları tespit etmiş. İki taraftan da en az 300-500 kişi... Bakarsınız yarın “yalandan” 3-5 kişinin ifadesi alınıp bırakılır... Dostlar alışverişte görsün misali...
Sahaya dönelim, Fenerbahçe’ye tebrikler... Sadece Süper Kupa’yı kazanmadı, İsmail Kartal, kendisine “Yargısız infaz” uygulayanlara “bana güvenin” mesajını verdi. Bu mesaj, Fenerbahçe için, en az kazandığı Süper Kupa kadar önemli diye düşünüyorum.