Maçın daha 18. dakikasında topla oynama oranları % 80-20 Galatasaray’daydı. Malatya geri dörtlüsünün önüne, ikinci hat olarak bir de orta sahasını çekmişti. Kenar adamlarını da buna katıp tam bir “Çanakkale geçilmez” yaptı. Malatya’nın niyetini sorgularken, Galatasaray’ın hevesini “pas” geçmeyelim. Malatya bu kadar çekilince, Galatasaray da topuyla tüfeğiyle rakip ceza alanı önünde ve çevresinde adeta “kamp” kurdu.
Diagne sadece ilk yarıda gol vuruşu yapabileceği tam beş topla buluştu. Hepsini dışarı attı. O sırada aklıma maç öncesi vefa ödülü alan efsane oyuncu Drogba geldi. Drogba üstündeki o şık ve pahalı paltoyu bir kenara atıp makosenleri ile sahaya dalsa gene bir-iki gol atıp çıkardı.
Neyse ilk yarının uzatmalarında gelen penaltı golü, ikinci yarının başlarında Emre’nin kafasının kendisine çarpmasıyla kazanılan ikinci gol ve son dakikadaki penaltı ile hat-trick yapması, Diagne için gerçek bir moral oldu. En önemlisi, golleri kaçırırken bile, seyirci bu kez ıslıklamadı, alkışladı. Ancak bu son dakika penaltısında topun başında Belhanda varken, seyircinin isteği üzerine penaltıyı Diagne’nin atması iyi de, Diagne’yi kazanalım derken, Belhanda’yı kaybederseniz, o kötü...
Linnes çok dikkatimi çekti. VAR’ın iptal ettiği golde, müthiş bir atakla auta giden topu çevirdi, o iptal edilen gol geldi. Uzatma dakikalarında gelen penaltıyı aldı. İkinci golde de gene asisti yapan oyuncuydu.
Elbette Emre Akbaba... Bu kadar uzun ayrılıktan sonra belki deilk defa “Geliyorum, merak etmeyin” dedi. Hatta geldi bile... Bakmayın Galatasaray’ın golü bulması için ilk yarının uzatmalarını beklemesine... Her saniye yeni bir atak geliştirdi, ancak Malatya’nın çok sıkı örülmüş savunma göbeğini delmek için adeta göbeği çatladı.
Kaleci Farnolle’nin ve havadan-yerden Süper Lig ‘in en iyi kulelerinden biri olan Mina’nın olağanüstü direnişleri ile Malatya ancak ilk yarının son dakikalarını bulabildi. Zaten bu ateşe kar dayanmayacağı daha oyunun başında belli olmuştu. Ama bu galibiyete rağmen Galatasaray’ın bir “burukluk” yaşadığı çok açık ortada... Luyindama salı günü kupa maçında son derece gereksiz, sorumsuz bir kırmızı kart görüp, Fenerbahçe maçı için oyun dışı kalmıştı. Böyle bir durumdayken, hem de takım 2-0 öndeyken, diğer stoper Marcao’nun daha özenli olması gerekmez miydi? Bir sarı da Marcao’ya... Şimdi haftaya takımın iki stoperi birden yok. İyi futbolcu olmak, hırslı olmak yetmiyor, bütün bunların yanına aklınızı koymanız da gerekiyor.
Sonuç: Galatasaray’ı beğendim. Malatya’nın özellikle ilk yarıdaki oyununu “ilkel” buldum. Linnes’i çok iyi gördüm.
Diagne için gollerine dönüş yolunda önemli bir adım attığını hissettim. Sarı kart pozisyonunda “Marcao acaba akıl tutulması mı yaşadı?” diye düşündüm. VAR’ın ofsayt diye iptal ettiği golde, bu çizgileri DİGİTURK çekmiyor diye yatıp kalkıp dua ettim. Maçla ilgili benim hikayem böyle...