Ankaragücü’nün hocası Hikmet Karaman maçtan önce, “Galatasaray’la oynuyorsan birinci golden sonra ikinci golü de atacaksın, yoksa kazanamazsın” dedi. İçimden güldüm, “Hoca deli misin sen” dedim, “Bir gol at, Allah’ına dua et”...
Hikmet Hoca maçtan önce dediğini maçta yaptı, helal olsun. Aslında Hikmet Karaman için üzülüyorum. Kafası çok dolu, futbolun güncelliğini adım adım izliyor, tam bir futbol adamı ama bu ülkede geleceği yerlere gelemedi.
Bu yazacaklarım garibinize gidebilir ama işin doğrusu; Süper Lig’in son sırasındaki Ankaragücü, buna rağmen Beşiktaş ile birlikte bu ligin en atletik takımı... Müthiş koşuyorlar, aşırı çabuk ve hareketliler.
Hangi takım, Galatasaray’a karşı 2-0 öndeyken, üstelik 90. dakikada kaleci Muslera‘ya kadar baskı yapar? Ankaragücü yaptı. Galatasaraylı futbolcular kafalarını ne zaman kaldırdılarsa, karşılarında Ankaragücülü bir oyuncu buldular. Ankaragücü, “Çin ordusu” gibi Galatasaray‘ın üstüne gitti. Son saniyeler dahil, bir dakika savunma yapmadılar.
Galatasaray kötü oynadı, doğru ama, Galatasaray‘ı bu kötü oyuna Ankaragücülü futbolcular mecbur etti. Her yerde ve her saniye Galatasaraylı oyunculara bastılar. Maçın her dakikasında Galatasaraylı oyunculardan daha hızlı hareket ettiler. Hatta Galatasaray’a abartısız üç pas bile yaptırmadılar. Araya girdiler, bütün pas yollarını kestiler.
Galatasaray son haftalarda sallanıyor, Muslera‘nın mucize kurtarışlarına sırtını dayamış gidiyordu. Eee Muslera da bir yere kadar... Önce bir penaltı golü, sonra tepeden tırnağa kalite fışkıran Lobzhanidze golü... Ne yapsın Muslera?
Lobzhanidze bu ligin en hızlı, en deparlı, en sprinter oyuncusu... İkinci gol öncesi Marcao‘ya kaç çalım attı öyle... Bir sağa-bir sola... Bir sağa-bir sola... Sonra Muslera‘nın üstünden kalite fışkıran bir vuruş...
Galatasaray, son maçları orta alanda Etebo ve Gedson Fernandes ile oynuyor. Bu ikili çalışıyor ama, “oyunu kuran” değil, “rakibi bozan” futbolcular... Galatasaray orta alanına oyunu kuran, hücumu yönlendiren bir orta saha patronu gerekiyor.
Mesela Mustafa Muhammed’e atıldığı 57. dakikaya kadar sağdan ya da soldan, havadan ya da karadan tek top gelmedi. İnsaf, tek top gelmedi. Şaka gibi... Adam ceza alanı “bombacısı”... Vurdu mu ortalığı yerle bir ediyor. Buna rağmen ayağına-kafasına tek top indiremediler.
Mustafa‘nın kırmızı kartına gelince... Dirsek var, doğru... Ama kırmızı doğru değil... Sarı doğru olurdu, kırmızı yanlış oldu. Daha önce bir-iki defa daha yazdım. Bu pozisyondan bağımsız yazıyorum; göreceksiniz bu “el-yüz” temasları Türk futbolunun başına bela olacak. Penaltı da ayaktan ele geliyor. Ayaktan temas varsa kabul ama, ayaktan sekip ele geliyorsa bu penaltının doğruluğu ciddi anlamda tartışılır. Yanlış bir karar...
Ancak oyun 2-0‘a gelirken maç on bire on bir oynanıyordu. Maçın sonucunu getirip tamamen hakeme bağlarsak Ankaragücü takımına saygısızlık etmiş oluruz. Ankaragücü çok hızlı, çok istekli, çok hareketli ve Galatasaray’a her yerde basan oyun anlayışıyla haklı bir galibiyet aldı. Galatasaray’ı oynatmadı.
Galatasaray hakemi eleştirirken, kendi özeleştirisini de yapmak zorunda... Son haftalarda kötü oynuyorlar, Muslera‘nın sırtında gidiyorlar. Yavaşlar, hızlı hücum edemiyorlar, kenarlardan top taşıyamıyorlar, kalitelerini sahaya yeteri kadar yansıtamıyorlar.
Galatasaray, futboluyla Ankara‘da yoktu. Sanki formasıyla da yoktu. Nedir o kırmızı-siyah forma... Nerede G.Saray’ın anlı, şanlı, ihtişamlı sarı-kırmızı forması... Galatasaray futboluyla, formasıyla sahalara dönmeli...