Maçı izlediniz, büyük ihtimal tekrarını gördünüz, yorumları okuyorsunuz... O zaman ben başka sulara doğru yelken açayım. Hiç unutmam, bir dönem play-off rakiplerimiz arasında Letonya vardı...
Gözümüze kestirmiştik: “Çek bir Letonya” diye manşetler attık... Çektik o Letonya’yı... Ne oldu, adamlar finale gitti, biz ense tıraşımıza baktık...
Sanki Alman liginden, İspanya liginden milli takım kuruyoruz da her takımı çantada keklik görüyoruz.
Bu ülkenin üç takımı daha bu sezon bir akşamda Avrupa hayallerine veda etti... Fenerbahçe Şampiyonlar Ligi’nin, Trabzonspor ile Başakşehir Avrupa Ligi’nin dışında kaldı...
Arda’ya canlı yayında “Bizim lig Avrupa Ligi’nin neresinde” diye sorduğumda bir iki adım gerisinde demesini bekliyordum, “Rusya’nın gerisinde” dedi.
Bizim futbol kumaşımızda bir eksiklik var. Biçiyoruz, dikiyoruz, giyiyoruz, bir yerimiz açıkta kalıyor.
Önümüzü kapatsak, arkamız sırıtıyor, arkamızı kapatsak, önümüz açık veriyor.
Konya’da tek kale oynadık, final toplarının birine bile çağdaş futbolun kalitesini, becerisini, yeteneğini birleştiren tek vuruş bile yapamadık.
Letonya özellikle ikinci yarıda ya iki geldi, ya üç... Açık konuşalım, o iki buçuk pozisyonda bir gol buldu, iki tehlikesi de bizim yaratmaya çalıştığımız beş altı tehlikeye bedeldi...
Bu iki pozisyonda, bu ülkede hakkı bir türlü teslim edilmeyen, beğenilmeyen, dudak bükülen Hakan Balta’ya teşekkür borcumuz var.
Ülkeme üzüldüm, milli takıma üzüldüm, ama açıkçası en çok Konya seyircisine üzüldüm. Fenerbahçe stadında maç oynadık. Galatasaraylı oyuncular milli forma altında küfür yedi. Aslantepe’de oynadık, Fenerbahçeli futbolcular milli formayla küfürden nasibini aldı.
Konya seyircisi ay-yıldıza küfür edilemeyeceğini, hiçbir rengin ay-yıldızdan daha büyük, daha kutsal olamayacağını gösterdi... Keşke mutlu olabilselerdi... Ama şunu gösterdiler, sonuçlar ne olursa olsun milli takımın merkezi bundan sonra Konya olsun.