“Bir musibet bin nasihatten iyidir” diye boşuna söylememişler. Başakşehir, geçen hafta Alanya’da yediği ağır darbeden öyle bir ders almış ki, Beşiktaş karşısında müthiş bir başlangıç yaptı. Beşiktaş daha ilk dakikalarda “baskın” yemişe döndü. Sağını tuttu olmadı, solunu tuttu olmadı, göbeği sağlama almaya çalıştı, işe yaramadı.
Başakşehir geride kalan haftalardaki bir sağa, bir sola bıktırıcı paslar yerine, sağdan Visca, soldan Elia ile yaydan çıkan ok gibi öyle hızlı, öyle etkili ataklar geliştirdi ki, sağlamlığıyla tanıdığımız Beşiktaş savunması adeta şaşkına döndü. Başakşehir o kadar etkili oynuyordu ki, “Bu ateşe karın dayanmayacağı” belli olmuştu. Nitekim Başakşehir golü gecikmedi. Ama Başakşehir, rüzgârı arkasına almışken, bu kadar fazla pozisyon yaratmışken bunları hovardaca harcadı.
Beşiktaş başlangıç dakikalarında, rakibin yoğun baskısının da etkisiyle, bugüne kadar görmediğimiz ölçüde top kaybıyla oynadı. Yediği gol de zaten Tolgay’ın kaybettiği br toptan geldi.
İlk yarının unutulmaz iki pozisyonu vardı. 21. dakikada Lens tam 35 metre “tam gaz” top sürerken, 35 yaşındaki Adebayor o 35 metrede rakibini kovalayıp, Lens’in ayağından topu “terayağından kıl çeker” gibi çaldı. İlk yarının son dakikasında da Babel... Kendi kaptırdığı topla Beşiktaş savunması 3’e 1 yakalandı. Adebayor ceza alanına girdi, önünü açtı, gol olur olmaz vurmaya hazırlanırken, Babel 40 metre geriden yetişip kaptırdığı topu yeniden kazandı.
Böyle bir ilk yarıydı... Hareket vardı, hırs vardı, tempo, çabukluk, iştah... Futbol adına ne ararsanız hepsi vardı. Mossoro’nun sakatlanıp çıkması ile birlikte orta alanda dengeyi kurmayı başaran Beşiktaş da bu ilk yarının son 15 dakikasında vardı. Adeta 30 dakika gecikmeli maça başlamıştı.
İkinci yarının başlangıcı ile birlikte, ilk yarıda olduğu gibi Başakşehir baskını değil, Beşiktaş egemenliğinin sahaya yayıldığını gördük. Üstelik bitime daha yarım saat varken Caiçara atıldı, Elia sakatlığını işaret edip çıktı.
Maç Beşiktaş’a göz kırpmaya başladı. 1-0 yenik olmasına rağmen maç gerçekten Beşiktaş’a göz kırpıyordu. Ama Allah’ı var, Beşiktaş gibi bir takıma karşı bir eksik oynayan Başakşehir, 18 Mart Çanakkale Şehitleri Anma Günü’nde, adeta “Çanakkale geçilmez” diye mükemmel bir savunma yapıyordu. Kim varsa, hepsi canını dişine takıp oynadı.
Epureanu’nun yokluğunda Da Costa bile neredeyse kusursuz bir savunma anlayışıyla adeta savaştı. Başakşehir dışında hangi takım olursa olsun, son yarım saatini bir eksik oynadığı Beşiktaş karşısında bu 1-0’lık üstünlüğü koruyamazdı. Ko-ru-ya-maz-dı...
Başakşehir ilk yarıda mükemmel hücum etti, ikinci yarıda mükemmel savunma yaptı. Abdullah Hoca’yı ve her bir Başakşehirli oyuncuyu ayırım yapmadan yürekten kutlamak lazım...
Beşiktaş için işler artık çok daha zor... Bu maçın özellikle ikinci yarısını izlerken aklıma Gomez, Cenk Tosun, Demba Ba, hatta Aboubakar geldi... Zaten Pepe ile Q7 yoksa Beşiktaş’ta her şey eksik... Bir de geçmiş yıllardan alıştığın “vurduğunu atan golcüler” olmayınca, rakibin son yarım saati bir eksik oynamasına rağmen böyle sonuçlar kaçınılmaz oluyor. Artık Beşiktaş için tek alternatif var: Galatasaray’ı Aslantepe’de yenmek...
Kolay mı? O da kolay değil... Kabul edelim ki bu saatten sonra Beşiktaş’ın şampiyonluğu da kolay değil... Galatasaray 4 puanla, Başakşehir 3 puanla önünde... Biri kaybetse, diğeri kaybeder mi? Beşiktaş kalan maçların tamamını kazanabilir mi? Beşiktaş’ta şampiyonluğa dair sorular ve sorunlar çoğalıyor.