3 Temmuz tarihinden bu yana üç yıl geçti... Yani Fenerbahçe’nin yaşadığı büyük travmadan bu yana tam üç yıl...
Ne yaptı bu üç yılda Fenerbahçe;
İki lig ikinciliği...
Bu sene gelen lig şampiyonluğu...
Şampiyon diyorum, çünkü sadece bir turu, bir kupası eksik...
Avrupa liginde yarı final...
Açık konuşalım, başkası olsa, un-ufak olurdu...
Fenerbahçe sarsıldı, sarsıldı yıkılmadı... Vuruldu, ölmedi...
Dimdik ayakta kalmayı başardı...
Tıpkı dokuz canlı canavar gibi...
Beşiktaş için daha önemli olan maça Fenerbahçe iyi başladı...
Top genelde ayağında kaldı... Rahat pas yaptı, rahat oynadı...
Bu dakikalarda Beşiktaş'ta Veli, Oğuzhan, Olcay ilk yarıda neredeyse hiç görünmediler...
Fenerbahçe golünde Sow, iğne deliğinden o topu nasıl ağlara gönderdi, inanamadım...
Beşiktaş golünde Almeida bana “ofsayt“ gibi geldi...
Bu golü sağa- sola sordum, baktım her kafadan bir ses çıkıyor...
İkinci yarıda önce Olcay‘ın sonra, Mehmet Topal‘ın kaçırdıkları, onların ustalıklarına yakışmadı...
Benim anlamadığım şu;
Motta bir sarı ile oynarken, ortada pozisyon yokken, top kalenden bu kadar uzaktayken, o ikinci sarı kartı gerektiren faulü niye yaparsın?
Boşuna söylemiyorlar, ”Motta elinde bomba ile oynuyor“ diye...
Bir başkası;
Beşiktaş bir eksik kaldıktan sonra, sanki değişen bir şey olmadı... Fenerbahçe bu avantajı bir baskıya çeviremedi... Hatta etkili ataklar Beşiktaş’tan geldi...
Sanırsınız bir eksik oynayan Beşiktaş değil, Fenerbahçe...
Hatta Mustafa Pektemek sonlara doğru o golü atabilse, Beşiktaş bir eksikle bir destan yazacağı gibi, tarihin en önemli ikinciliği için de büyük avantaj yakalayacaktı...
Belli ki, Fenerbahçe tükenmez kredisiyle artık işi rahata almış... Çünkü istese de bu kadar kötü olamaz...
Beşiktaş derseniz, bir eksikle yapabileceği kadarını yaptı...
Sonuç futbolsevere oldu...
Son dönemlerin en kötü derbilerinden birini izlediler...