Chelsea, İngiltere Ligi’nin lideri olarak İstanbul’a gelmiş olsa bile asla bir Real Madrid değil, Barcelona değil, hele Bayern Münih hiç değil...
Chelsea, yenilmeyecek, bileği bükülemeyecek bir takım değil...
Sorun Chelsea değil... Sorun biziz, kendimiziz...
Daha 10. dakikada Eboue marifetiyle hücuma çıkarken, kaptırdığımız toptan bir gol yedik, koca bir ilk yarıda bu golün moral bozukluğu altında ezildik.
Yazık değil mi? Yazık değil mi bu kadar umuda, yazık değil mi koca bir ilk yarıya?
İlk yarı demişken, Mancini’nin kendi hatasına 30 dakikadan fazla dayanamadığını ve Hajrovic’i oyundan alıp Yekta’yı sokarak, hiç olmazsa sonraki dakikalarda orta alanı dengelediğini söylemeliyiz.
Bir de; madem ara transferde on milyonlarca euro harcıyorsun, bu kadar futbolcu alıp “gençliğe yatırım” yapıyorsun, o zaman hiç olmazsa bunların ikisi-üçü Chelsea karşısında oynayabilecek kıvamda olsa... Rakibi zora soksa, sonucu sağlama almaya katkı sağlasa...
Bir Telles... Allah’ı var, adamın savunması için fazla bir şey söyleyemem ama, hücumda süper etkili...
Aslında ikinci yarıdaki Galatasaray etkisini de mutlaka söylemeliyiz. Sanki gece ile gündüz kadar farklı iki Galatasaray...
İnsan o zaman daha da içerliyor, insan o zaman “ahh Eboue ahh” diye daha da dertleniyor.
İkinci yarıdaki bu etkili Galatasaray’a gönül isterdi ki, Drogba, Sneijder daha fazla katkı sağlasınlar. Chelsealilerin haklı olarak kalbine giren Drogba, keşke dün akşam atacağı golle , Galatasaray’ın da tarihine girebilseydi...
Sneijder, keşke dün akşamki oyunu ile Dünya Kupası için Hollanda Milli Takımı’na, hocası Van Gaal’e bir selam gönderebilseydi ...
Vuruş ustası Selçuk, keşke o topu bir metreden direğe nişanlamak yerine, ağlara gönderebilseydi...
Sonuçta “keşkelerle” , “ahlarla-vahlarla” bitirdik maçı...
Şunu da söylemeliyim; iptal edilen Burak golünde, Terry’nin elindeki ikinci topu görünce, aklıma Kasımpaşa-Beşiktaş maçında Donk’un elindeki top geldi. Ama burası Şampiyonlar Ligi, bizimki Türkiye Ligi... UEFA, “kural-mural” hatasına kulak asmaz, maçın tekrarını aklına bile almaz.
İlk maçın ardından “umut yok mu” derseniz, elbette var. Ama avantaj kaçtı.
Komşuya bakıyorum, boğazına kadar krizde... Parası yok, pulu yok, morali yok. Bizim takımlar kadar bütçesi, olanağı yok...
Ama kalkıyor Olympiakos, bir başka İngiliz takımı Manchester United’i 2-0 mağlup ediyor. Düşünüyorum, taşınıyorum, şu Komşu’nun yaptığını biz niye yapamıyoruz, bir türlü anlamıyorum.