Galatasaray, Süper Lig’in en hızlı, en çabuk hücum eden, en deparlı takımı... İzmir’de eşine az rastlanır yağmur, Bornova Stadı’nın zeminini, özellikle bazı bölümlerini adeta “göle” çevirince, Galatasaray’ın hızı, deparı, çabukluğu , hiçbir şeyi kalmadı. Doğa koşulları adeta Galatasaray’a “Bariyer” kurdu. Buna rağmen hızı kesilmiş olsa da, sahanın bazı bölümlerinde depar yerine kulaç atmak zorunda kalsa da kazanmayı başardı.
Elbette Göztepe’nin bu kadar baskıya, bu kadar kornere ve kazandığı penaltıya rağmen sonuca gidememesi becereksizlik olsa bile, direkten dönen iki topu Galatasaray’ın şansıydı. Bu şartlarda, bu zeminde oyunu eleştirmeyi gerçekçi, futbolcuya kusur aramayı çok da doğru bulmam. Ancak şu çok net göründü: Bu kadar ağır zemine rağmen Galatasaray’ın iki beki Mariano ile Linnes, hücum ataklarına katılma konusunda “frene”e hiç basmadılar. Marcao , bir-iki yanlışına rağmen çabukluğu ile, Maicon’un ağırlığını kapatmayı başardı.
Ağır zeminin zararı en fazla Onyekuru’ya dokundu. Özellikle neredeyse gözü kapalı atacağı iki çok net pozisyonu kullanamadı. Bunlardan birinde atağı bile sonlandıramadı. Öyle ki, koşsun mu, dursun mu, ne yapacağını şaşırdı.
Sinan halen çok eleştiriliyor. Ancak Galatasaray’ın santrafor aradığı son iki haftada 3 gol atan ve özellikle Göztepe maçında attığı golle, takımının üç puanla kucaklaşmasını sağlayan oyuncu oldu. Daha ne yapsın Sinan... Göztepe, ayağına kadar gelen fırsatı kullanamadı. Benim bildiğim, kariyerinin geçmiş yıllarında attığı penaltılarda “tam isabet” yapan Serdar Gürler sahadayken, oyunun en silik adamlarından biri olan Borges’e penaltı attırmak, Göztepe adına kötü bir şaka gibiydi.
Fatih Terim uzun bir aradan sonra sahaya, takımın başına döndü. Kaptan yokken yalpalayan, dümeni ve düzeni bozulan Galatasaray’ın bundan sonra bu kadar hasara uğrayacağını düşünmüyorum. Hep söyledim, gene söylüyorum, Galatasaray benim en iddialı şampiyon adayım.