Şansal Büyüka

Şansal Büyüka

sansal.buyuka@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

Her horoz kendi çöplüğünde ötüyor… Formalarındaki amblemleri bile “horoz“… Üstelik karşımızdaki takım son Dünya Şampiyonu Fransa… Buna rağmen iyi başladık… İlk 15 dakika bizim için rahat, mutlu geçti… Sonrası derseniz, ilk yarı sonuna kadar kabus…
Fransa, ilk çeyrekten sonra “karabulut“ gibi üstümüze çöktü… Şenol Hoca, sağbek Zeki‘nin önünü İrfan Can’la, solda Umut Meraş’ın önünü Kenan Karaman’la kapatmaya çalıştı… Kenan bu işi iyi yaptı, ancak Zeki‘nin önünde İrfan Can hiç görünmedi…
Fransızlar bizim sağımızdan “raylı sistem“ gibi gelmeye başlayınca, Şenol Hoca bu defa İrfan Can ile Kenan‘ın yerini değiştirdi… Kenan sağa, İrfan Can sola geçti… Ancak üstümüze çöken “karabulut“ dağılmadı…
Griezmann, Sissoko, Coman burnumuzun dibine kadar geldiler… Verkaçlarla girdiler, şut mesafesine gelip vurdular… Her defasında karşılarında kaleci Mert’i buldular… İlk yarım saatte Mert‘in kurtardığı “Yarım düzine“ tehlike, nasıl oynadığımızın çok açık bir göstergesiydi…
Peki niye böyle oldu? Orta sahada hiç top tutamadık… Nadiren kazandığımız topları, hücuma çıkmaya çalışırken sürekli ya rakibe attık, ya kaptırdık… Ozan, Mahmut, Okay “canlarını dişlerine takıp“ oynamalarına rağmen top tutma konusunda son derece etkisiz kaldılar… Dünya Şampiyonu karşısında top tutamayınca, top tutup tempoyu düşüremeyince bütün yük savunmaya bindi…
Öyle baskı yedik ki, Fransa ceza alanımızın çevresinde adeta “kamp“ kurdu… İki stoperi Varane ile Lenglet koca bir ilk yarıyı bizim yarı alanımızın içinde geçirdi…
İlk yarının golsüz kapanmasının çok açık iki nedeni vardı… 1- Kalecimiz Mert sıradışı kurtarışlar yaptı… Öyle ki, 17. dakikada Griezmann ile Sissoko’nun yarattığı bir pozisyonda yattı - kalktı arka arkaya iki topu çıkardı… 2- Futbolun mucizesi…
İkinci yarıya gerçekten çok iyi başladık… O Türkiye gitmiş, bu Türkiye gelmişti… Bizim istediğimiz, beklediğimiz Türkiye... Solda İrfan Can müthiş oynamaya başladı… Hakan Çalhanoğlu bir hareket getirdi… Oyunun şeklini tamamen değiştirdi... Hücum etmeye başladık… Hele 60. dakika… Hakan‘ın mükemmel indirdiği pozisyonda bu ülkenin en büyük golcüsü Burak Yılmaz çerçeveyi nasıl bulamadı, o golü nasıl atamadı…
Oyuna Giroud girerken, niye yalan söyleyeyim, benim de içime bir korku girdi… “Eyvah“ dedim… Korktuğumuz başımıza geldi… Nitekim uçana-kaçana, her topa vuran, her pozisyona müdahale eden Merih ile Çağlar, kornerden gelen topta Giroud kafasına teslim oldular…
Ama Giroud kafasına teslim olsak bile, Türkiye’nin sonuca teslim olmaya niyeti yoktu… Karşınızdaki son Dünya Şampiyonu… Golü yiyorsunuz ve sadece beş dakika sonra Dünya Şampiyonu’na karşılık veriyorsunuz… Almanya, İngiltere, Brezilya, dünyada bunu başaracak ülkeler, dünyada bunu gerçekleştirecek ulusal takım çok az… Belki de yok…
O altın golde, Kaan Ayhan‘ın topu iğne deliğinden geçirdiği kafa vuruşu, Hakan Çalhanoğlu’nun Kaan’ın kafasına o topu indirişi tek kelime ile muhteşemdi… Üstelik son dakikalarda gerçek kimliğimizle oynadık… Orta alanda pas yaptık, hücuma çıktık, pozisyon yakaladık…
Unutmayalım, Dünya Şampiyonu Fransa’nın olduğu bir grupta bitime iki maç kala halen lideriz… Altın bir kuşak yakaladık… Karanlıkları aydınlatan, gittiği yeri parlatan bir güneş yakaladık… Bu takımın, bu hocanın kıymetini bilelim...