Fenerbahçe’nin bu kadar “çaresiz“ kaldığı, Galatasaray’ın bu kadar “baskın“ başladığı bir “Kadıköy derbisi”ni çok uzun yıllardır görmedim, hatırlamıyorum… 4-1-4-1, yok 4-4-2, falan filan, hepsi yalan dolan… Galatasaray kelimenin tam anlamıyla “baskın basanındır“ sistemiyle başladı…
Öyle başladı ki, ilk atakta Onyekuru ile Falcao topun bir adım gerisinde kalmasa, hemen sonrasında Onyekuru kaleci Altay ile karşı karşıya kaldığı pozisyonda topu dışarı atmasa henüz 4. dakikada Galatasaray oyunu 2-0 yapardı… Abartısız görüntü bu… Böyle hızlı, etkili, baskılı bir başlangıç yaptı Galatasaray…
Maçta ilk onbirler açıklandığında Emre Akbaba niye yok diye şaşırmıştık, ancak maç başladı, işin aslı anlaşıldı… Fatih Hoca, her uzun topta rakibini kaçırmayı alışkanlık haline getiren Fenerbahçe savunmasının arkasına uzun toplarla Onyekuru’yu göndermeye başladı… Onyekuru son dakikada attığı gol öncesi her deparda yakaladığı sayısız fırsatı kullanabilse, maç çok daha önceden kopardı... Sadece bu değildi Galatasaray’ın yaptığı… Maçın her dakikasında ve sahanın her yerinde daha etkili olan taraftı Galatasaray…
Şaşırtıcıdır, inanılmaz bir fizik üstünlüğü olan Fenerbahçe, rakibi karşısında bu kozunu bile kullanamadı… Basamadı, durduramadı, engelleyemedi… Hatta top tutamadı, atağa çıkamadı…
Fenerbahçe sadece, alışılmışın çok üstünde bir faul oyunuyla Galatasaray’ı durdurmaya çalıştı… Kaldı ki bu duran toplar, Ömer Bayram’ın da “usta işi“ kullanışıyla Fenerbahçe kalesinde büyük tehlikeler yarattı… Zaten Galatasaray beraberlik golü de bir duran toptan, kornerden geldi…
Şaşırtıcıdır; Fenerbahçe, rakip ceza alanına ilk defa 22. dakikada girdi ve penaltıyı kazanıp öne geçti… Bir de 43. dakikada bir ceza alanı içi daha… Muslera, penaltı dışında yere yatmadan ilk yarıyı tamamladı… Zaten Tolgay’lı başlangıç yanlış tercihti… Gustavo’nun yeri dolmadı, Dirar ile Tolga kenarları hiç dolduramadı… İlk yarıdaki 1-1’lik beraberlik, Fenerbahçe için önce futbolun, sonra Galatasaray’ın cömertliğiydi…
Fenerbahçe ikinci yarı ile birlikte az da olsa kendine geldi… Hatta Isla ile birlikte akan oyunda ilk defa mutlak bir pozisyon yakaladı ama atamadı… Dengeyi bile kurdu, bu defa penaltıya yakalandı… Penaltıyı yapan gene Jailson… Bir raslantı mı? Ancak şunu söyleyelim; penaltıda Jailson’un topa bir müdahalesi var… Fenerbahçe’nin kazandığı penaltıda Marcao’nun topa müdahalesi olmuş ama diğer ayağını da kullanmıştı… Bir de Saracchi’nin ceza alanı içinde Serdar Aziz’i uzunca bir süre çekmesi… Bunlar çok konuşulur… Ama kimseye bir şey anlatamazsınız… Çünkü herkes işine geldiği gibi görüyor…
Yaşamlar bitiyor, elbette bu “seri“ de bir gün bitecekti… Galatasaray 20 yıl bekledikten sonra 2020’de Kadıköy’de yazılan tarihe “Artık yeter“ diye son noktayı koydu… Hem tarihi değiştirdi, hem de zirve yürüyüşünde en önemli adımı attı…
Fenerbahçe, özellikle ilk yarısını çok kötü oynadığı bir maçı kaybetti… Aslında bir maçı değil, bir maçtan çok ama çok daha fazlasını kaybetti… “Kadıköy’de 20 yıldır Galatasaray bizi yenemiyor” diye haklı bir böbürlenmesi vardı, sadece maçı değil, bu böbürlenmeyi de, eşi- benzeri bulunmaz bir zenginliğini de kaybetti...