10.05.2014 - 02:30 | Son Güncellenme:
ÜMİT AVCI / ÖZEL RÖPORTAJ
Olağanüstü bir sezon geçirdi Galatasaray Odeabank. Kadın basketbolunda yakalanması güç bir başarının altına imza attı, sezonu hem Türkiye Kupası, hem de lig şampiyonluğu ile, ancak daha da önemlisi Euroleague’in en büyüğü olarak kapattı. Bunları belki daha da anlamlı kılan, üç kupayı kazanırken de finaldeki rakibin ezeli rakip Fenerbahçe olmasıydı... İşte o muhteşem sezonu, başarının mimarlarından Işıl Alben anlattı...
Önce sondan başlayalım... Sezon bitti, neler yapıyorsun?
* Şu anda keyfini çıkarmaya çalışıyorum. Çok uzun bir sezon oldu. Yoğun bir maç temposu içindeydik. Aslında o tempoyu düşünmek istemiyorum ama o kadar güzel bir sezondu ki, tekrar tekrar o maçları yaşıyorum. Onun dışında da günlük hayata ayak uydurmaya çalışıyorum, köpeklerim Gofy ve Foxy ile vakit geçiriyorum. Onlar bütün yorgunluğumu alıyor. Özellikle sezon oynanırken ne kadar yorgun olsanız da, moraliniz bozuk olsa da onların enerjisi hep çok fazla olduğu için sizin de aklınızı dağıtıyorlar.
İçinde Euroleague’in de bulunduğu 3 kupalı sezonu hiç hayal etmiş miydin?
*Bu sezon başında değil, Galatasaray’a geldiğimde zaten bunları hayal ederek gelmiştim. O zamanlar kötü bir dönem geçirmişti Galatasaray ama bugünler hesap edilerek çalışmalar yapılmıştı. Bu yıl coachumuz Ekrem abinin sistemini gördükten sonra çok daha fazla inandım. İnsan hayal eder, inanır ama onlar gerçekleşince düşündüklerinden de daha güzel olduğunu anlar. Ben de bunu hissettim. Defalarca hayal edilmiş bir rüya gibi bir sezon yaşadım.
Euroleague’de en zorlu rakip Ekaterinburg’du, kağıt üzerinde çok güçlülerdi ama ilk yarıda 50 sayı attınız onlara. Kaybetsek de kimse bir şey demez rahatlığı mı vardı üzerinizde?
* Dürüst olmak gerekiyor, biz o maçı kaybettiğimizde normal sonuç denecekti. Ama biz sezon içinde çok çok iyi takımları bile çaresiz bıraktığımız anlar yaşamıştık. Doğruları yaparsak şansımız olacaktı. Buna inanarak çıktık maça. Grupta kaybettiğimiz bir Fenerbahçe maçı vardı, bizim için büyük yıkım olmuştu, toparlanmak kolay değildi. Biz üç maçı da kazanıp, lider olmayı, Ekaterinburg ile finalde oynamayı hayal etmiştik. Ekrem abi, şampiyon olmak istiyorsanız, herkesi yenmek zorundasınız şeklinde motive edince her şeyi yaptık.
Senin enerjin nereden geliyor peki. Fizik olarak çok güçlü gözükmüyorsun ama 40 dakika sahadan çıkmıyorsun?
*Çok fazla sebebi var. Sakatlıktan sonra kendime gerçekten iyi baktım. Hem kuvvetlendirme kısmında, hem de profesyonellikte. Maksimum özeni gösterdim, titiz davrandım, uykuma, yediklerime dikkat ettim, markete giderken bile ‘Yorulur muyum?’ diye düşündüm. Sonra çok sevdiğim bir ortamdaydım. Yataktan dakikalarca çıkamadığım günlerde bile salona girdiğimde enerjim doruğa çıkıyordu. İşimi, takım arkadaşlarımı ve antrenörümü çok seviyordum. Bir de Galatasaray’da kötü günler de yaşadım. Onlar da beni çok motive etti. Yorgunluk bahanesine takılmadan, takıma nasıl daha faydalı olabilirimi düşündüm hep. Antrenmanlar da maçlar gibi sert geçtiği için de alışmıştım o tempolara.
Ama bazen ayakkabı bağlama bahanesiyle dinlendin değil mi?
* (Gülüyor) Çok fazla yapmadım da 3-4 kez olmuştur. Bunu yapmamı söyleyenler vardı ama. Çünkü bazen öyle oluyor ki, bir adım daha atamayacağınızı düşünüyorsunuz. O anda taraftarın sesini duyuyorsunuz, o desteği hissediyorsunuz, bir anda adımlar kendi kendine gidiyor. Taraftarın önünde oynarken daha kolay oluyor.
Öylesİne bİr 'ZAA' işte
Salonlarda küfür eksik olmuyor. Buna en çok maruz kalan isimlerden birisi de sensin. Hiç milli takım sporcuları bir araya gelip, bunu önlemek için ne yapabiliriz diye konuşuyor musunuz?
Bütün seri boyunca, ben bizim salonumuzda milli formayı giyen bir oyuncuya küfür edildiğini duymadım...
* Belki oyuncu ismi belirtilerek koro halinde edilmedi ama eksik de olmadı. Mesela Nevriye, Fenerbahçe’deyken ona da Galatasaray tribünlerinden çok küfür edilmişti, hatırlarsan...
Ben yine de iki ortamın farklı olduğunu düşünüyorum, bir tutamam. Bu seride milli sporculara yönelik bir küfür olmadı. Aslında sorun neden küfür ettiklerini bilmiyorum, anlamıyorum. Motivasyon kırmaksa amaç, biz orada ne dediklerini net şekilde anlamıyoruz bile... Bazen de çıkan haberler insanları gaza getiriyor. Mesela şimdi daha yeni, benim ağzımdan ‘Fenerbahçe artık bizim arkamızda olacak, bizi izleyecekler’ yazılmış. İnanın ben hiç böyle bir şey demedim. Medyanın da biraz dikkatli olması lazım.
* Haklısın ama ‘sürünürüm de Fener forması giymem’ sözün var değil mi?
Evet onu söyledim. Ama bunu rakibimizi aşağılamak, ya da saygısızlık yapmak için söylemedim. Ben sonuçta çocukluğumdan bu yana Galatasaray taraftarıyım ve takımıma olan sevgimi dile getirdim. Fenerbahçe’yi karıştırmamam daha doğru olurdu ama o sırada transfer teklifleri konuşuluyordu ve ben bir soru üzerine onu söylemiştim. Küfür konusunda ben Galatasaray taraftarı ettiğinde de yapmayın diyorum. Fenerbahçe Euroleague’de ikincilik kupasını alırken, biz alkışlattık. Elimizden geleni yapıyoruz. Değişir mi bilmiyorum ama değişmesini yürekten diliyorum.
* Fenerbahçe maçından sonra ‘ZAAA’ diye twett atman eleştirildi. Bunun bilmediğimiz bir anlamı mı var?
Bir anlamı falan yok, takım arasında komik bir şey olunca zaa diye bir muhabbetimiz vardı. Ekaterinburg maçının ardından yazacaktım bunu, sonra bir 40 dakika daha var, bekle dedim kendi kendime. Ben oyuncu olarak ister takla atarak sevinirim, ister zaa yazarım, ister ha ha ha yazarım. Ne var ki bunda. Tepki gösterenlerin bile buna bir anlam verdiğini sanmıyorum.
MORAL KAYNAĞIM Ayşe CORA
Küfür nedeniyle ağladığın oldu mu?
* Hayır ama maç kaybettiğimiz için ağladığım oldu.
Peki en çok neye gülersin?
*En çok Ayşe Cora’ya gülüyorum. Acayip bir insan. Benim oda arkadaşım. Mükemmel, çok iyi yürekli, çok zeki ve komik. En sinirli anlarımda bile gelip iki şebeklik yapıyor, her şeyi unutturuyor. En çok ona gülüyorum. Hem iyi insan hem de iyi oyuncu. Mesela bizde alt yapıdan uzun süre sonra yetişen Yasemen var. İkisi de bu sezon çok geliştirdi kendilerini. Biz milli takımlar seviyesinde altın kazanamadık ama onlar bunu başaracak.
2014’te ev sahibiyiz. Belki bu sene kazanırsınız. ABD var ama, Ekaterinburg zaferinden sonra hiçbir şeye olmaz diyemeyiz...
* Her şey olabilir. ABD ile en azından bir devre kafa kafaya oynayan tek takımız. Milli takımda çok iyi bir arkadaşlık, uyum var. oraya gittiğimizde kulüpleri unuturuz. Milli takım forması için buradayız deriz ve tüm gücümüzle oynarız. Ev sahibi avantajımız da var, en tepeyi hedefliyoruz.
En dibi de gördüm en tepeyi de!
Kariyerinde çok zor günler geçirdiğini anlatan Işıl, bir sporcunun yaşayabileceği en ağır sakatlıkları yaşadığını hatırlatarak, “Basketbola dönüşümde psikolojik destek aldım. Başta ailem ve Mihriban Oğuz olmasaydı basketbolu bırakırdım. Ben pes ettiğimde bile onlar izin vermedi. İnat ettiler, beni de inandırdılar. Aslında sakatlık dönüşü o zamanki antrenörümüzden önüme bir guard almasını istemiş, o sezonu kaldıramayabileceğimi söylemiştim. Ama tercih o yönde verildi, ben de yine çok uzun süreler aldım. Düşünün 2010 Temmuz ayında sokakta karşıdan karşıya geçemezken, eylülde Cumhurbaşkanlığı Kupası maçında sahadaydım. Kötü oynayınca özgüveniniz de azalıyor ve sıkıntılı bir dönem geçirdim. Bazen ağır eleştirilerle de karşılaştım. Ama bunlar neden benim başıma geldi demedim, hep dersler çıkardım. En dibi gördüm yani kariyerimde. Şimdi ise Avrupa’nın en büyük kupasını kaldırdım” diye konuştu.
Ayrılıklar da sevdaya dahil
Galatasaray taraftarının en çok merak ettiği ‘kalacak mı?’ sorusuna Işıl Alben, “Bazı şeyler var. Onların çözülmesine göre belli olacak. Ben tabii ki Galatasaray’da kalmayı isterim, önceliğim her zaman Galatasaray’dır. Ama gidersem de gönlüm rahat gitmemin sebebi şu; benim Galatasaraylılığım ömür boyu sürecek. Gidersem, yurt dışına gideceğim. Bu nedenle rahatım. Bir de benim ağzımdan çıkan bir söz vardı, ‘kupalara ambargo koymadan gitmem’ diye. O sözümü de tuttum. Gidersem tabii ki üzüleceğim. Bir parçam burada kalacak. Bir yazı okumuştum, ‘Ayrılıklar da sevdaya dahil’ diye, çok duygulandım. Döndüğümde kulüp isterse yine Galatasaray forması giyerim. Çünkü o formaya sevdam hiç bitmeyecek” yanıtını verdi.