Abdullah Avcı... Bir dönem U17 Milli Takımı ile büyük başarılara imza atmış, o takımdan yıldızların yol almasını sağlamış bir isim...
Trabzonspor, yıllar boyu altyapısından yetiştirdiği futbolcularla, Türkiye'nin gururu olmuş, bugün hala A Milli Takım'a oyuncu kazandırmanın onurunu taşıyan bir takım...
Böyle bir ikili bir araya geldiğinde ne beklersiniz? Avcı'nın altyapıya ya da transferle gelen gençlere güvenerek, yeni yetişenleri takıma kazandırmasını, önlerini açmasını...
Fenerbahçe Teknik Direktörü Jorge Jesus, 26 futbolcusuna forma verip, "rotasyon ustası" olarak gösterilirken, oysa Abdullah Avcı, 27 isme şans tanıdı. Ama birkaç dakikalık oyunlar, futbolcunun kendini gösterebilmesi adına yeterli olabilir mi? Değil tabii ki...
Sakatlıktan çıkıp takıma dönen Hüseyin Türkmen, Kasımpaşa maçı için idmanda ilk 11'de deneniyor, kadroda bile yok. Antrenmanı bilemediğimiz için bunu yorumlamak zor. Bursa'dan büyük ümitlerle gelen Taha Altıkardeş ile Kerem Şen, ortada yok. Altınordu’dan takıma katılan Ersin Destan, kaçtı, kurtuldu!
Avrupa futbolunda gelecek vaat eden "harika çocuk" Naci Ünüvar, diğerlerine göre şanslı... 9 dakika sahaya çıkabilmiş.
Yine Leverkusen alt yapısında yetişerek, Trabzon'a katılmış Emrehan Gedikli'yi ara ki bulasın.
Antalya maçındaki hatalarıyla, ipi çekilen Doğucan Haspolat'ı saymıyorum bile...
Ondan sonra ver elini yabancı... Sadece bu sezon 7 yabancı bordo-mavili olurken, kendi bahçesinden yetişenler ya antrenman topçusu ya da U19 yolcusu...
Bir tane, evet evet bir tane be Abdullah Hocam... Ahmetcan Kaplan nasıl oynayarak gittiyse, diğerleri de en az onun kadar şansı hak etmiyor mu?
Eğer hak etmiyorlarsa, Trabzonspor'da işleri ne?
Eğer Abdullah Avcı, "Ben yetiştirici değilim, yarışmacıyım" diyorsa, saygı duymak gerek. Ancak gençlerle ilgili beklentinin olduğu da bir gerçek...
'Gizli bir el'
Her şey, Murat Fevzi Tanırlı'nın Hürriyet Gazetesi'ndeki yazısıyla başladı. Ne diyordu Tanırlı; Giresun-Beşiktaş maçı sonrasında bir TFF yöneticisinin dedikodulara inanarak, futbol çevresiyle 'VAR hakemleri sabote mi ediyor?" diye konuşma yaptığını yazıyordu. Ancak üstü kapalı bir şekilde...
Kimseye gazetecilik öğretmek gibi bir misyonumuz da yok, haddimiz de... Ama ister istemez soruyor insan; "Kim, ne, nerede, nasıl, neden, ne zaman?" diye... Yazısında bunların bir kısmı bulunsa da, o "kim" sorusu var ya, insan beyninin en ücra köşesini yiyip bitiriyor.
Üstüne bir de, Beşiktaş açıklama yapmaz mı, "Gizli bir el" diye... Ve de demez mi, "İsmi bizde saklı" söylemiyle...
Biliyorsan neden söylemiyorsun? Emin değilsen neden itham ediyorsun?
Halbuki Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Büyükekşi, bir telefon uzaklığında... Sorarsın, söylersin, tartışırsın, konuşursun...
"Diyalog" bu kadar mı zor?
Ya onlar çıksaydı!
A Milli Takımı'nın avantajlı bir grupta olduğunu söylüyor Türkiye Futbol Federasyonu Başkanı Mehmet Büyükekşi... Haklı; rakiplerimiz Hırvatistan, Galler ve Letonya... Ya Lüksemburg ve Faroe Adaları ile eşleşseydik!
Uluslar Ligi'nde berabere kalıp, yenildiğimiz iki takım da çıkabilirdi mazallah...
Hata sizde Üstündağ
Türkiye Voleybol Federasyonu Başkanı Mehmet Akif Üstündağ, FIVB Dünya Şampiyonası çeyrek finalinde, ABD'ye 3-0 ile elenen "Sultanlar" hakkında öyle bir konuştu ki...
Kısaca ne diyor Üstündağ:
"Çeyrek finalde eleniyoruz. Gidemediğimiz günler vardı... Türk voleybolu için en hayırlısı neyse onu yapacağız. Guidetti, Zehra'yı sakatlık bahanesiyle kulüp maçına hazırlıyormuş... O çocuğun günlerdir gözyaşını kimse görmedi. Ebrar'ın sakatlığında gözyaşına şahit olduk. Ve döndü, mücadelesine devam etti. Ellerinden geleni yaptılar. Fake hesaplarla evlatlarıma hakaret ediyorlar, bunu da camiadan kişiler retweet ediyorlar. 30 tane imza toplasınlar, gelsinler, görevi bırakmazsam namerdim."
Kusura bakmayın ama hata sizin Üstündağ... En büyük suçunuz, voleybolda, kulüpler ve milli takımlar seviyesinde Türkiye'yi başarılara alıştırmak... Çıta yükseldikçe, herkes bir sonraki başarıyı beklemeye başladı. Ne vardı buralara kadar gelecek! Bıraksaydınız, Sultanlar orta karar devam etselerdi... O zaman "başarısızlık" kavramı olmayacaktı.