Türkiye'de "gayya kuyusu" haline gelen futbolun 1 numarası Nihat Özdemir, istifasını verirken adeta tiksinircesine bahsediyor bugünkü ortamdan: "İnanın, futbol konuşmak, maç izlemek bile istemiyorum. Kulüp başkanlarını görmek dahi istemiyorum. Birbirlerinin yüzüne gülüyorlar, sonra toplantıda demediklerini bırakmıyorlar."
Dünyanın bütün maddi zevklerine ulaşabilecek kadar zengin, kulüplerdeki birçok başkan ve yöneticiyi cebinden çıkaracak kadar kudretli olan bir başkanın söylediğine bakın... Mecbur mu sizden bu kadar laf yemeye? Sonunda çekip gitti işte... Şimdi sorarım size, nasıl bir başkan istiyorsunuz?
Şampiyon olacak Trabzonspor: Gölge etmeyin başka ihsan istemem!
Fenerbahçe ve Beşiktaş: Bana göre, bize göre oynatan, bizi tutacak bir yönetim!
Ahı gitmiş, vahı kalmış Galatasaray masadan kalktı bile... Burak Elmas, "Her masada varız" derken, kendi masasında bile oturamadı. Şimdi TFF'de de uzakta...
Küme düşmesi garanti takımlar ya da düşme adayları; kendilerini Süper Lig'de tutacak bir federasyon ve başkan istiyor. Harcama limitlerinin tecavüzüne göz yumacak, yapılacak ufak tefek sahtecilikleri yutacak, her şeyin ötesinde; statü-talimat her ne varsa, çiğneyip, üstüne de gargara yapacak bir anlayış aranıyor. "Adalet" diyen ama "Sadece bize adalet" diye çırpınanlar, kendilerine göre bir başkan bulmanın peşinde... Her istendiğinde para takviyesi yapacak, her koşulda kendilerini haklı sayacak, yabancıyı limitsiz kılacak bir TFF Yönetimi bulmak istiyor kulüpler...
Biz arzumuza göre federasyon isterken, elin adamı Dünya Kupası için Katar'a bilet alıyor. Şampiyonlar Ligi Kupası, Paris'te sahibini arıyor. Kulüpler, UEFA'nın kapısında "lisans" dilenirken, FIFA'da dosya dosya davalar birikiyor.
Yaşasın Türk futbolu!
NOTERLİK MAKAMI
"Spor Yasası, Spor Yasası" diyerek yıllardır anlatılan efsane, nihayet Meclis'te rolünü oynamaya başladı. Başrolü henüz kapamasa da, beylik bir anlatımla, “Şişman kadın çıkmadan opera bitmez” sözü hiç unutulmamalı...
Bu yasada liderliği alan iki isim, Alpay Özalan ile Saffet Sancaklı'nın konuşmalarını dinleseniz, tutanaklarda okusanız; tartışmasız herkes altına imzasını atar. Türk sporu, özellikle de, Türk futbolu açısından yapılacak düzenlemelere birçok uzman, kafa yorsa da, biz uzman olmadığımız için aklımıza sadece soru işaretleri geldi. Belki de kuruntudur. Ama sesli düşünmenin ne zararı var ki?
* Genel kurul ibra etse bile, Gençlik ve Spor Bakanlığı'nın, gerektiğinde kulüpleri yeniden denetime alabileceği, gerekirse cezalandırabileceği konuşuluyor. Öyleyse "genel kurul"a ne gerek var ki... Bakanlık denetlesin ve tek elden sonuç gelsin.
* Menajerlikle ilgili yapılacak düzenlemelerde, yaşanan hukuksuzlukta, futbolcunun üç aydan bir yıla kadar futboldan men edileceği söyleniyor. Sportif cezayı kim, nasıl verecek? FIFA bunu nasıl kabul edecek?
* Futbolcuyla yapılacak menajerlik sözleşmesinin noterde yapılma şartı koşuluyor. Diyelim, yabancı bir oyuncu, yabancı bir menajer kanalıyla Türkiye'deki bir takıma transfer olacak. Adamların kendi ülkelerinde yaptığı bir sözleşme var. Buna rağmen taraflar, Türkiye'ye gelip, notere mi gidecek? Malum kanunda böyle bir ayırım yok.
* Türkiye Futbol Federasyonu Kanunu'nun "Cezalar" başlıklı 15. maddesi; "Futbol müsabaka ve faaliyetlerinde kulüplere ve kişilere disiplin ihlalleri ve sportmenliğe aykırı fiiller ve bunlara uygulanacak cezalar, FIFA ve UEFA kurallarına uygun olarak TFF Statüsü ve Statünün çizdiği çerçevede Yönetim Kurulunun yapacağı talimatlarla belirlenir" deniyor. Oysa Spor Kanunu'ndaki düzenlemeye göre, cezalar "kanun" yoluyla belirlenmiş. Birinden biri değişmesi gerekmez mi?
Bunlar ilk ağızdan göze çarpanlar... Kalanları da hukukçular tamamlasın.
SON MODA SİSTEM
Türkiye için yabancı gibi görülen "üçlü savunma" ya da başka bir ifadeyle "üç stoperli savunma", Stephan Kuntz ve Valerien Ismael ile son moda oldu. Fatih Terim bu sistemi, en son uyguladığında, PSV'den 5-1'lik ağır bir yenilgi almıştı. Birçoğunun korkulu düzeniydi oysa...
A Milli Takımı Teknik Direktörü Kuntz, durdu durdu; Portekiz ile oynanan play-off'ta bunu denemenin cesaretini buldu. Herkes için cesur bir adım görülen bu uygulama, Alman çalıştırıcı tarafından ateşli bir şekilde savunuldu. "Bu iş nasıl olur?" diye düşünülürken, bir anda ortaya Valerien Ismael çıktı. Beşiktaş’ı hem 3-4-3 oynatan, hem de artık şampiyonluğa gün sayan takım karşısında çekinmeyen Fransız teknik adam, bugün için takdir gördü. Çünkü Trabzon'da ayakta duran, rakibi hırpalayan bir Kartal vardı.
3-4-3'ün ya da 3-5-2'nin 5'li savunmaya daha yakın olduğu tartışıladursun, Sumudica'nın Gaziantep'te bu düzenle başarılı olduğu da, bir gerçek...
Burada en önemli nokta, orta 5'linin ya da savunma 5'lisinin sağ ve solunda bulunan elemanlar... Beşiktaş, Rosier ve Rıdvan gibi iki önemli oyuncusuyla bunu başarabilirken, göze hoş gelen futbolla, Valerien Ismael'e de "Hoş geldin" deniyordu. Rıdvan'ın yokluğunu Umut Meraş doldurabilir ama ya Rosier'e bir şey olursa? Onu da artık Ismael düşünsün! Kuntz bundan sonra yine 3'lü savunmada ısrar eder mi, bilinmez. Ancak Türkiye Futbol Federasyonu'ndaki bayrak değişiminde Alman teknik adamın geleceği de bilinmez!
KURAL KURALDIR
Almanya'da, Bayern Münih-Freiburg maçında, Bayern'in bir süre 12 oyuncuyla oynaması sonrasında "kural hatası" mı, yoksa "hakem hatası" mı tartışması yaşandı. Freiburg maçın sonucuna itiraz etti.
Ardından Trabzonspor-Beşiktaş karşılaşmasında da, bir tartışmalı pozisyon ortaya çıktı. Kural, kale alanı içerisinde rakip lehine kazanılan endirekt atışların, kaleye paralel olan kale alanı çizgisi üstünden, ihlalin olduğu yere en yakın bölgeden yapılacağını yazmakta... IFAB Oyun Kuralları Kitabı'nda, Kural 13'te açık ifade edilen bu durum da, "kural hatası" ya da "hakem hatası" olarak yorumlanmakta... Buna da, Beşiktaş itiraz etti. İkisinde de yanlışı yapan hakem... İkisinde de, maçın sonucuna tesir edip etmediği tartışılıyor.
Türkiye'ye dönüp, şimdi ne olacağa bakalım. Merkez Hakem Kurulu, yapılan başvurudan dolayı, hakem Zorbay Küçük'ten rapor isteyecek. O kadar aleni bir durum ki, Küçük mutlaka "pardon" diyecek, kuralı uygulamadığını kabul edecek. Eeee sonra... Performans ve yaştan dolayı 13 hakemini gözünü kırpmadan çizgi dışına atan MHK, bundan sonra ne karar verecek? Elinde zaten doğru dürüst hakemi bulunmayan MHK, Zorbay Küçük'ü kaç maç cezalandırabilecek? Her şeyden önce, Türkiye Futbol Federasyonu, nasıl bir karar alacak? Yakında göreceğiz.