Süleyman Seba gibi bir "adamlık" abidesinin ölüm yıldönümünde, fair play diye yola çıkan bir Kulüpler Birliği'nin "deplasman yasağı"nın kaldırılması kararının hemen sonrasında bu olayları çıkarmaya hiç mi utanmadınız?
Bıçaklar, palalar, taşlar, sopalar... Bunların futbolla ne işi var? Sizin bu ortamda ne işiniz var?
Provokasyon, tahrik, komplo, ne derseniz deyin; "iki takımın taraftarı" demeye dilimiz varmadığı holiganlar için, "Artık yeter" diyoruz. "Artık yeter" diyorlar, "Artık yeter" diyecekler.
"Benim Beşiktaşım" bu değil... "Benim Galatasarayım" bu değil... "Benim memleketim" hiç değil...
İlk yarının "meşalecileri"ne ne demeli? Yakana mı kızacaksın, sokana mı? Atanı mı yakacaksın, attıranı mı?
* * *
Lig bitmiş, yeni bir perde açılmış ama değişen bir şey olmamış gibi... İki takım arasındaki futbol, herkesin özlemle beklediği, tüm futbolseverlerin hasretini çektiği güzellikte olmadı maalesef...
Beşiktaş, şampiyonluk apoletinin verdiği sorumluluğu pek üzerine alamamış. Yarın lige başlayacak, üç gün sonra Şampiyonlar Ligi'ne çıkacak bir takım görüntüsü vermedi.
Keza Galatasaray... Hazırlık maçlarına göre Linnes ve Carole biraz daha derli topluydu. Kaptan Selçuk, daha ligin başında gemisinin başında değildi. Podolski, oyunda kaldığı süre içerisinde sivrisinek vızıltısı gibiydi. Bunlara bir de Sneijder'ı da ekledik mi, tam oldu! İlk yarı boyunca Galatasaray forvetsiz, Sinan Gümüş isteksizdi. Bruma ise İspanya'ya gitmeden önceki halinden iyi, hazırlık maçlarındakinden daha gerideydi.
İlk yarının genel görüntüsü bu haldeydi. Ancak bu 45 dakikanın içerisine, Bruma'nın Tosiç'e ceza sahası içerisinde yaptığı hamleyi neyle tanımlarız bilemem! Ama bunun futbol sahalarındaki karşılığı herhalde penaltı olmalıydı.
* * *
İki takımda da golcü sorunu olduğu bir gerçek... Zaten gelen iki gol de iki stoperden baksanıza!
Tolgay oyundan çıkıp, Beşiktaş forvetini ikilerken, "Jose Sosa yaramazlık yapmasa bu maç böyle mi olurdu?" sorusu da akıllara gelmedi değil... Hazır, taze kuvvet, arkadaşlarıyla birlikte tüm antrenmanlara çıkan Arjantinli ilk 11'de olur, Beşiktaş belki daha fazla pozisyon bulurdu.
Ya Galatasaray... Eren Derdiyok ikinci yarıya biraz hareket getirdi ama bereketi eksikti. En çok şut atanlar arasında Chedjou varsa, başka söze gerek var mı? Hele hele golü atanın Hakan Balta olduğunu da düşündüğümüzde...
Cim-Bom'da paragraf açılacak diğer bir isim de Muslera oldu. Oğuzhan'ın serbest vuruşunu ve Cenk'in iki gol yoklayışını savuşturdu. Uzatmada da Quaresma'yı durdurdu. Ama Chedjou'ya yetişemedi!
Muslera penaltılarda da adeta bir dev oldu, tek başına karşı koydu. Oğuzhan ile Atiba'nın vuruşları ellerinde erirken, bir kalecinin karşılaşmaya ne kadar tesir edebileceğini bir kez daha gösterdi.
Onun da isyanı taraftarına oldu. Gol geldi, tribünden de meşaleler yağdı. Hayır, yasakken bu kadar stada girdi. Ya bir de serbest olsa, dinamitle gelirlerdi herhalde!
Beraberlikle biten bazı maçlarda, "Hangi takım kazansa hakkıydı" derler ya, bu karşılaşma onlardan değildi. Ancak ucunda kupa varsa o maç Galatasaray'ın üzerine adeta yapışıyor. Baksanıza; bir takım, hele hele Beşiktaş gibi şampiyon bir takım üç penaltıyı birden kullanamıyorsa öyleyse; kutlayın Cim-Bom'u...