Galatasaray'da son dönemin parlayan bir yıldızı var; Erden Timur... Basında yıldız, taraftar arasında yıldız, yönetim (Sportif AŞ) arasında yıldız... Yönetimdeki onlarca kişinin adı bile bilinmezken, Metin Öztürk dışındaki birçoğu, karşısındakine, "Galatasaray yöneticisiyim" diye kendini tanıtma ihtiyacı hissederken, Erden Timur'u cümle alem tanıdı. Fenerbahçe Başkanı Ali Koç bile "Ne kadar para harcadın yaa..." diye takıldı.
"Seni sevdik, gönül verdik, şanlı Galatasaray" demenin dışında, başka bir görevi yoktu oysa... Ne zaman adını "Ali Sami Yen Spor Kompleksi"ne kazıdı, fahri yönetici koltuğuna oturdu, o sırada niyeti de belli oldu.
Burak Elmas, o, "en değerli ve 1 numaralı koltuk" için aday bile göstermişti Timur'u... "O gaz"la, kimleri kimleri geçirdi transfer tezgahından... Mertens bir hayal deniyordu oldu, Icardi'nin kramponu gelir deniyordu, çoluk-çocuk geldi.
"İyi pazarlıkçı" olduğu söylendi ama kendi adına hiç pazarlık yapamadı. Neden? Sırf aklına düşen bir ihtiras, sevda, hayal, hedef; her ne derseniz deyin, onun yüzünden...
Ama nafile Sayın Timur... O tezgâhtan kimler geldi, kimler geçti? Yaş itibariyle Ergun Gürsoy'a kıyıdan köşeden yetişmiş olabilirsiniz. Ali Dürüst'ü nispeten bilebilirsiniz. Haldun Üstünel'i "tribünde"yken takdir etmiş olabilirsiniz. Hele Abdurrahim Albayrak'ın onca yaptıklarına yakından şahit olmuş olabilirsiniz.
O yüzden Galatasaray'da "parlayan"ların, hiçbir zaman başkanlık koltuğuna oturamadığını anlayabilirsiniz.
O günlerde, telefonu susmayan bu isimler, bugün ancak eş-dost tarafından hatırlanıyor. Oysa, hepsi öylesine değerli o kadar iş bilirdi ki... Onların unutulması, kendilerinden değil, başkalarının nankörlüğünden...
Çok uzak, çoook Erden Timur... Aday olabilmek, birçok dengenin bir araya toplanması demek... Liseliler-liseciler-kulisçiler-paralılar-akıl verenler hepsi bir araya gelecek; ve, "Sen olacaksın" diyecek.
Kıssadan hisse;
"Galatasaray Başkanı" genel kuruldan çıkar. Ama o genel kurul karşısına, ancak "seçilmiş"ler çıkar.
Bu yoklukta 831 bin lira!
Meslektaşımız Atilla Türker'in, "Beşiktaş'ın çatısında sorun çıktı" başlıklı bir haber-yorumu vardı.
Belgesiyle, bilgisiyle...
Ne diyordu Türker; Beşiktaş'ın, eski başkan Fikret Orman'a, "kurumu zarara uğrattığı" gerekçesiyle 48 milyon 674 bin liralık dava açtı. 1 Kasım'da yayımlanan bu haber, doğal olarak gazetecilik içgüdülerini de, harekete geçirdi. Nedir, ne değildir diye araştırırken, bir de baktık ki; 11. Asliye Ticaret Mahkemesi, 3 Kasım'da davayı reddetmiş.
Tabii ki kulüp, İstinaf Mahkemesi'ne başvuracaktır.
Ancak, bu karar onanırsa, Beşiktaş Başkanı Ahmet Nur Çebi hesap soramadığına mı yansın, 831 bin 764 lira dava harcının bağlanmasına mı?
Acaba kulüp hukukçuları bu başvuruyu yaparken, "Başkan, zaman aşımı nedeniyle bu işten bir şey çıkmaz" demişler midir? Ya da Başkan Çebi onlara, "Ne olursa olsun, siz açın şu davayı" mı demiştir?
Ya da statla ilgili açılan diğer davalarda da, aynı tehlike mevcut mudur?
Malum, stat 2016 yılında açıldı.
Hangi kredi?
Ligde ilk galibiyetini 12. haftada alan bir takımın hocasına, 11 hafta nasıl dayanılır? Bu performans karşısında birçok takım, bırakın "eyvallah" demeyi, haftalar öncesinden "hadi sana güle güle" demişti bile...
Ama böyle bir kredi, ancak "HangiKredi"de olabilirdi. Yani HangiKredi Ümraniyespor'da...
İlk kez kamuoyunun gündemine, 1. haftadaki Fenerbahçe beraberliğiyle gelen Teknik Direktör Recep Uçar'ı biraz tanımak gerek... Kestirme yoldan söylemek gerekirse; Abdullah Avcı'nın çırağı... Edin Visca, Samuel Holmen ve Pierre Webo gibi yetenekleri, İstanbul Büyükşehir Belediyesi'nden Türk futboluna kazandıran bir "junior avcı"...
Scout özelliği dışında, iyi bir öğrenci de... "Hamdım-piştim-oldum" demeden yuvasından çıkmayıp, stajını Abdullah Avcı ve Cihat Aslan'ın yanında tamamladı ve Ümraniyespor'u, belki hayal bile edemeyeceği Süper Lig'e çıkardı.
Boğaziçi'nde İngilizce öğretmenliğini bitirmişti ama kendi ifadesine göre, 34 yaşına kadar yurt dışına bile çıkmamış, bunun sonrasında 32 ülkeyi gezmişti.
Ancak Süper Lig, Ümraniyespor gibi mütevazı bir takıma, henüz "süper büyük" geldi. Kurtlar sofrasındaki kuzu gibi ortaya atıldı. Ne rakiplerle uğraşabildi ne de şikâyet ettiği hakemlerle... Çünkü, arkasında süper bir güç yoktu ki...
Recep Uçar'ın tek sermayesi, bugüne kadar heybesine koyduğu birikimi, bazıları gibi çirkinleşmemesi ve futbol mantalitesinin kabul görmesiydi. İyi oynadı yenildi, kötü oynadı yenildi ama sisteminden hiç vazgeçmedi.
Umarım, futbol bataklığının içinden, bir an önce havalanıp "Uçar".