09.04.2023 - 07:01 | Son Güncellenme:
Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi Başkanı Sinan Erdem’in ofisindeki telefonu çaldı. Arayan TRT’de program yapan oyuncu Korhan Abay’dı. Abay da Sinan Erdem gibi Galatasaray Lisesi mezunuydu. “Sinan Abi selamlar. Gazetelerde Olimpiyat Yasası haberleri çıkıyor. Bizim programa şeref verip bu konuyu detaylı olarak anlatabilir misiniz?”
Bu önemli bir fırsattı Erdem için. Dünyada bir ilk yaşanmış ve Olimpiyat yasa tasarısı hazırlanmıştı. İstanbul’un adamakıllı bir projeyle Olimpiyat düzenlemeye talip olması anlamında bundan iyi bir başlangıç olamazdı. Sinan Erdem, Abay’ın teklifini kabul etti.
Sinan Erdem, programda yasa tasarısının detaylarını izleyicilere anlattı.
O dönemin en popüler programlarından birine çıkmış ve sporseverleri umutlandırmıştı Sinan Erdem... Program bitiminde Sinan Erdem, oteline gitti. Sabah uçakla Ankara’dan İstanbul’a geri dönecekti. Otel odasının telefonu çaldığında başkan uykuya dalmak üzereydi. Telefonu açtığında karşısında TBMM Başkanı Hüsamettin Cindoruk vardı. İki hukukçunun eskilere dayanan bir dostluğu vardı. Cindoruk hemen söze girdi, “Sinan, programı izledim. Güzel anlattın ama Meclis Başkanı olarak benim bu tasarıdan haberim yok. Sabah TBMM’ye gel de konuşalım.”
Uçağını iptal eden Erdem, sabah erken saatlerde Meclis’e gitti. Hüsamettin Cindoruk, odasında üzeri evraklar ve dosyalarla dolu masayı işaret etti. “Bak Sinan. Sabah arkadaşlara söyledim. Şu üst üste gördüğün dosyalar var ya onlar işte görüşülecek yasa tasarıları. Senin tasarı en alttan çıktı. Yani kimbilir ne zaman gelecekti genel kurula? Ama ben onu en üste çıkardım.”
Bu hikayeyi yıllar sonrasında bizzat rahmetli Sinan Erdem’den dinledim. 90’ların başında yaşanan bu olay, İstanbul Olimpiyatı hayalinin başlangıcıydı.
2000 Yaz Oyunları adaylığıyla başladı her şey. Tecrübesizdi tabii ki teşkilat... 2004 adaylığında canlı yayında kaybedilmiş yarışın ardından bir yetkilinin farkında olmadan yaptığı zafer işareti o dönem Belediye-Teşkilat ilişkilerindeki zayıflığın da kanıtıydı. Ardından kimi zaman turu geçtiğimiz kimi zaman ön elemede kaldığımız adaylıklar yaşandı. 2020 adaylığında büyük bir heyecan yaşandı ama finalde Tokyo önünde alınan yenilgiyle moraller bozuluverdi.
Peki neden bu sevdanın peşindeydi İstanbul? Tabii ki işin önemli bir prestiji vardı. Dünyanın en büyük sporcularını ağırlamak, gezegenin her noktasından sporsevere ev sahipliği yapmak, 15 gün Olimpiyat, 15 gün Paralimpik Oyunları boyunca şehrinizin adının dünyanın en ücra noktalarında bile tüm haber bültenlerinde geçmesi...
1998 yılında turistik amaçla İspanya’nın Barselona kentinde gitmiştim. Gördüğüm düzenli, bilindik bir Avrupa kentiydi. Ne var ki şehrin yerlileriyle konuşunca, durumun daha 10 yıl önce bambaşka olduğunu öğrendim. Düzensizlik ve pislik açısından Avrupa’da pek de iyi bir üne sahip olmayan şehir, 1992 Olimpiyat organizasyonu hakkını aldıktan sonra görünüm değiştirmişti.
FARKLI AVANTAJLAR
Ortadoğu Teknik Üniversitesi Mimarlık bölümünden Cana Bilsel ve Haluk Zelef’in 2011’de yayınlanan Planning Perspectives isimli eserdeki makalesinde, Olimpiyat Oyunları gibi mega organizasyonların büyük şehirlere farklı avantajlar getireceği vurgulanırken geçmişin gölgede kalmış hikayelerinden biri ortaya çıkarılıyor: Fransız şehir plancısı Henri Prost ve İstanbul için yaptığı Olimpiyat planı... 30’ların sonundan 1951’e kadar ülkemizde kalan Prost, stadyumdan yarış pistine kadar düşünüp planlamış İstanbul’un olası adaylığını...
Günümüzde bu tür mega organizasyonlar, sportif ya da değil, büyük riskler de içeriyor. Komşumuz Yunanistan, bunu en acı şekilde yaşadı. Yaptığınız yatırımlar, doğru bir planlama yoksa ortada kolayca beyaz fil haline gelebiliyor. Ve bu beyaz filleri doyurmaya çalışırken ülkeyi felakete sürükleyebiliyorsunuz.
Ne var ki kötü örneklerin karşısına Barselona gibi, Los Angeles gibi iyi örnekler de çıkarabilirsiniz. Barselona’nın temiz ve düzenli bir şehre dönüşmesi İspanya’nın tek karı olmadı. 1992 Olimpiyat Oyunları’nı izleyerek spora gönül veren bir nesil, ülkeyi bir spor devi haline getirdi.
Legacy, yani oyunların şehre ve ülkeye gelecek için miras bırakacağı düzen ve spor kültürü kritik nokta. İspanya’da yaşanan şeyin İstanbul ve Türkiye için yaşanmasıydı hedef. Erzurum’da düzenlenen Kış Üniversite Oyunları için Türkiye’de olmayan curling gibi bazı sporların başlatılması bu duruma güzel bir örnek teşkil ediyor.
ARTIK KOLAY DEĞİL
İşin başka bir yönü de halkın isteği. Son yıllarda sporun çok sevildiği ülkelerde bile Olimpiyat adaylıkları pek sıcak karşılanmaz hale geldi. Bunda gelir dağılımının kapitalizmin geldiği noktada iyice dengesiz hale gelmesi ve çevre duyarlılıkları ön planda. Kısacası artık eskisi kadar aday bulmak kolay olmayacak bu prestijli organizasyona.
Adaylık süreci sancılı. Atacağınız her adımda hesap yapmak zorundasınız. 2020 adaylığı sırasında yapılan basit hatalar maalesef ağırlıklı olarak politikacılardan geldi. 2013’te Mersin’de düzenlenen Akdeniz Oyunları’nın futbol finalinde bir yetkili tarafından küstürülen kişi Faslı IOC üyesi Nawal El Mutavakkel’di. 1984 Los Angeles Olimpiyatları 400 metre engelli şampiyonu bu hanımefendi, Türkiye’ye olan sevgisine rağmen yapılan terbiyesizliğin yanıtını Kuzey Afrika ve Arap oylarını aleyhimize çevirerek vermişti.
Diğer yandan yine aynı yetkilinin yol vermesiyle çığ gibi büyüyen bir skandala verilen doping meselesi, Arjantin’deki oylamada Tokyo’nun İstanbul karşısındaki en büyük kozlarından biri olmuştu.
Türkiye gibi insanların spor deyince çoklukla futbolu biraz da basketbol ve azıcık voleybolu anladığı bir ülkede, Olimpiyat düzenlemek çok ama çok zor bir işi başarmak anlamına da geliyor. Buna bir ekleme de yapalım. Hala çok kişi farkında değil ama Olimpiyat Oyunları’nı alan şehir sonrasında Paralimpik Oyunları’nı da düzenlemek zorunda. Bunun getireceği sorumluluğu İstanbul’un ve ülkenin yetkilileri yüklenmeye gerçekten hazır mı? Engelli vatandaşlarımız, olası İstanbul Paralimpik Oyunları’nda bir spor müsabakasını izlemeye rahatlıkla gidebilecekler mi?
İstanbul Olimpiyatları şimdilik güzel bir hayal. Her kaybettiğimizde öyle derin bir hayal kırıklığı yaşıyoruz ki toparlanmak zor oluyor. İşin içine bir de ekonomik tercihler giriyor. Böyle giderse İstanbul’un ya da ülkemizden başka bir şehrin adaylığının tarihi torunlarımıza yetişecek. Ama şunu da unutmayalım. Antik Olimpiyat Oyunları yaklaşık 1200 yıl sürdü. Modern Olimpiyatlar ise sadece 127 yıldır yapılıyor. Ne dersiniz umut var mı?