23.07.2023 - 07:00 | Son Güncellenme:
Burada kimin haklı olduğuna dair bir yazı bulamayacaksınız. Konunun geldiği noktada bunun bir önemi de yok. Çünkü taraflar, kılıçları keskinleştirmiş bekliyor. Çıkacak karara sadece kendileri lehindeyse saygı duyacaklar. Yoksa, en popüler türküyü seslendirecekler: “Düşmanlarımız var.”
Tarihi, hele hele futbol tarihini değerlendirmek kolay değildir. Zaman zaman kaynak eksikliği, zaman zaman da varolan kaynakların tarafgirliği kafa karıştırır. Bir de üstüne, geçmişin ve bugünün genelde çelişen değer yargıları eklenince gözlerimize tuttuğumuz takımın gözlüğünü takıveririz.
Gazete manşetlerini hatta kulüp tarihini görmezden gelip, “Önemsizdi onlar” kabalığını yapabiliriz mesela. Ya da aynı yıl düzenlenmiş kupalardan iki şampiyonluk verilebileceğini savunma garabetine düşebiliriz. Kendi taraftarımız nasıl olsa sorgulamaz bunları. Bu yıldız meselesi çıktığı sırada Beşiktaş’a 59 öncesi 2 şampiyonluğun zaten verildiğini de gerçekten saymayız. İki tarafın da karşı taraftan birinin yazdığı bir yazıyı gösterip, “Adamın gol diyor” demesi de işin olmazsa olmazıdır.
İşine gelen İtalya’yı söyler eski şampiyonlukların sayılması konusunda. Almanya konusu ise her iki tarafın da kendine göre yorumladığı bir durumdur. Çünkü 1963 öncesi şampiyonluklar sayılmasına karşın, yıldız hesabına konulmaz.
Koskoca saygıdeğer tarihçiler, arşivciler, yöneticiler belirli bir noktadan sonra kendi tuttukları takımın lehinde bir toplumsal baskı yaratabilmenin peşinde koşuyor. İçi boş sloganlar üreten “embedded” medya mensuplarını saymıyorum bile.
Peki neden? Yanıt öyle taraftarın hayal ettiği gibi emekle, saygıyla ilgili değil. Şampiyonluk sayısının artması yayın gelirinde de artış anlamına geliyor. Emin olun 59 öncesi avantajlı olan Galatasaray olsa aynı insanları şu andaki fikirlerinin tersini savunurken görebilirdiniz.
Son dönemin dünyada yükselen “değeri” post-truth. Sosyal medyanın da yardımıyla her konuda dezenformasyonu size inananlara yedirebilmeniz mümkün. Bugün Facebook’ta, Instagram’da, Twitter’da futbol takımı tutmayı bir dini inanış haline getirenlere işlerine gelecek her şeyi onaylatmak mümkün. Toplam 45 saniyelik bir araştırmayla tersinin doğru olduğunu öğrenmek mümkün olsa bile.
Bu kadar çatışma çıkması, kuralsızlığın hüküm sürdüğü futbolumuzda normal. Şampiyonluğun sayılabilmesi için kıstaslar konulmuş mu? Yahu geçen sezon herkesin aynı şartlarda yarıştığı ligde küme düşmeyi kaldıranlar mı kıstası belirleyecek? Böyle bir kıstas olmayınca her iki taraf da kendi işine gelen bir kıstası uyduruyor. Yanında rakip takıma hakaret de ederseniz tamamdır. Bir suyundan koymanız eksiktir.
Tartışmalarda ve sloganlarda adları geçen Baba Hakkı’nın, Baba Gündüz’ün, Lefter’in ve diğerlerinin bugünkü tartışmaların indiği seviyeyi görseler, birer Osmanlı tokadıyla televizyona çıkanları susturacağına da inancım sağlam. Onlar yaşarken pek umursanmamış o kupaların peşinde koşanlar ya da önemsiz görenler, sular çekildikten sonra ne diyecekler? Şakşakçı 13 yaş (ya da IQ) ortalamalı güruh onların adını bir daha hatırlayacak mı?
Hepsinden daha kötüsü, karar vermesi gerekenin ehliyeti konusu... Sahaya kavga etmeye inen koskoca yöneticilere komik cezalar veren, işlerinin kulüplerin zeminleriyle ilgilenmek olmadığını iddia edenler, bu kararı nasıl verecek? Bilemeyiz. Ama şu bir gerçek ki, ülkenin bir kısmı bunu geçerli saymayacak ve hatta ciddiye almayacak. Benim asıl endişem, 50-60 yıl sonra torunlarımızın bu yaşananlara bakıp, “Saymasak mı acaba 2020’lerdeki şampiyonlukları” demeleri...