09.03.2021 - 09:54 | Son Güncellenme:
AJANSSPOR
Fenerbahçe'de forma giyen Real Madrid ve Brezilya Milli Takımı'nın efsane sol beki Roberto Carlos ile benzerliğiyle tanınan Mahmut Hanefi, Ajansspor'a özel açıklamalarda bulundu.
'Sol bek olarak başladım'
Her futbolcu gibi 5-6 yaşlarında mahalle aralarında top oynayarak başladım. Daha sonra Sakarya Karasu'da 25-30 kişiden oluşan bir oyuncu grubuna katıldım. Başımızda Hasan Hoca vardı. Bölgenin takımları ile maçlar yapardık. Gelişimim bu şekilde oldu. Sol bek başladım. Öyle de devam etti.
"Beşiktaş istedi ama Fenerbahçe'ye söz vermiştim"
15 yaşında Sakaryaspor'a profesyonel imzayı attım. 1999'da deprem sezonu Ayvalık'a kiralandım. Oradan Mudurnuspor'a kiralık gittim. Yarım devre sonra Sakaryaspor'da tekrar oynamaya başladım. O dönemde Genç Milli Takım'a seçildim. Orada epey süre aldım. Sakaryaspor'da da iyi futbolumu sürdürünce Ümit Milli Takım'a alındım. Bir sene sonra da Fenerbahçe'ye transferim gerçekleşti. Beşiktaş'tan da teklif almıştım. Hatta o dönem Beşiktaşlı yöneticilerden Hüsnü Güreli babamı telefonla aradı. Daha sonra ben onu aramak zorunda kaldım. Kendisine 'Ben Fenerbahçe'ye söz verdim. Konu parayla alakalı değil, sözünden cayan futbolcu olamam' dedim. Teklif için teşekkür ettim.
"Aziz Yıldırım seni alacağız oğlum merak etme dedi"
Transfer olmadan birkaç ay önce Başkan Aziz Yıldırım ile görüşmüştüm. O dönem bonservis olarak Sakaryaspor'a daha iyi teklifler de vardı başka kulüplerden. Ben ise Fenerbahçe'ye söz verdiğim için başka takıma gitmek istemedim. Bu yüzden Sakarya'da kadro dışı bıraktılar. Daha sonra Aziz Yıldırım beni İstanbul'a davet etti. 'Oğlum biz seni alacağız. Bize güven, duruşuna bozma' dedi. Sürecin sonunda yüksek bir bonservis bedeliyle (700 milyar Lira) Fenerbahçe'ye imza attım.
"20 yaşında büyük takımda banko oynayamazsın"
Ben 20 yaşındaydım. Tabii ki kendime güveniyordum. Oynamak için geldim. Ama Fenerbahçe büyük bir kulüp. Orada, İkinci Lig'den oyuncu alıp banko oynatacaksın gözüyle yaklaşamazsın. Kendimi göstermek zorundaydım. Bu fırsatı da yakaladım. Sezonun ilk maçında İstanbulspor'a karşı sol bek Erhan abi (Albayrak) kırmızı kart gördü. İkinci maçta Trabzonpor deplasmanında ben oynadım. Ondan sonra 3-4 maç ilk 11'de oynamaya devam ettim. Asist yaptım. O ara iyi oynadığımı düşünüyorum. Taraftar ve yöneticiler de beni sahiplenmişti.
"Petkov gelince yedeğe düştüm"
İstanbulspor'dan Bulgar sol bek Petkov alındı. O benim şansızlığım oldu. Petkov öne çıktı. O oynamaya başladı. Ben de fazla süre alamadım. 5-6 maçta bir fırsat geldi. Tabii Fenerbahçe büyük camia. Çıktığın zaman kendini göstermen lazım. Skora katkı yapman gerekiyor. Belki o anlamda etkisiz kaldım. Kalıcı olamadım. 3,5 sezon içinde Fenerbahçe'de yaklaşık 15 maç ilk 11'de oynayabildim. Kontratım bittiğinde 23-24 yaşına gelmiştim. Artık sürekli oynamam gerektiğine inanmıştım ve yönetime de bu düşüncemi ilettim. Sonunda gitmeye karar verdim.
"Kimsenin suçu yok ben başaramadım"
Hayır kesinlikle. O pişmanlığım yok. Niye? Fenerbahçe benim çocukluk hayalimdi. Türkiye'nin en büyük kulübü. Şu anda Fenerbahçeli Mahmut olarak anılıyorum. Belki Beşiktaş'a gitsem daha farklı olabilirdi. Belki daha kötü olabilirdi. Kimseye kızgınlığım yok. Çünkü fırsat geldi. Ama değerlendiremedim. Bir yerlere gitmek kolay olabilir ama kalıcı olmak zordur. Ben bunu başaramadım.
3.5 sene Samandıra Tesisleri'nde kaldım
Genç futbolcu olarak inanılmaz zor. Ben 3.5 sene Fenerbahçe'de Samandıra Tesisleri'nde kaldım. Tesisten dışarı çıkmadım. Hatta oda arkadaşım Tuncay (Şanlı) da aynı şekilde. İdmanları hiç aksatmadık. Herkes bir çalıştı ise biz iki çalıştık. Çünkü en büyük hayalimiz A Milli Takım forması giymek ve Fenerbahçe'de oynamaktı. Tuncay, benden sonra devam etti. Ama ben Fenerbahçe'nin büyüklüğünü kaldıramadım. Keşke şu andaki kafa yapısıyla, tecrübemle o yıllara dönebilsem. Benim Ümit abiye bir kızgınlığım yok. Kendime kızıyorum sadece. Petkov geldi. Ondan sonra bir Brezilyalı aldılar. Fabiano'yu. Onların oynamasını kendime yediremedim. 20-21 yaşındayım. Taşı sıksam suyunu çıkarırım. O kadar güçlüyüm. Kendime inanıyordum. Hırslandım fakat onlar oynadı ben yedek kaldım. Yapacak bir şey yok.
"Yedek kalan her futbolcu arkadaşını kıskanır"
Hiçbir futbolcu istemez. Sadece ben değil. Ama o zaman için benim böyle bir düşüncem yoktu. Çünkü takım şampiyonluğa gidiyordu. İki şampiyonluk yaşadık. Üçüncüsünü son hafta Denizli'de kaçırdık. O şampiyonluğa giden ortamda asla böyle bir şey insanın aklına gelmez. Kendine konduramazsın. Ama takım kötü gitse, takım içinde birliktelik yoksa futbolcu her zaman kendi yerinde oynadığı adamın kötü olmasını ister. Dediğim gibi yanlış anlaşılmasın sakın Fenerbahçe'deki kariyerimde arkadaşlık ortamı üst seviyedeydi. Birbirimizin sırtını sıvazlardık. Hatta kamplarda akşamları Ümit (Özat) abinin odasına gidip ona masaj yapardım. 'Abi yarın önemli maçımız var. Aman iyi oyna' derdim. Onun da tiki vardı. Örneğin; kapı kollarını elleyince o da elliyordu. Takla atıyorsun o da takla atıyordu. Eğlenceli anlar yaşardık. Böyle herkese nasip olmayacak bir arkadaşlığımız vardı.
"Ümit Milliler ve kaliteli yabancılarla başarı geldi"
Çok iyi kadromuz vardı. 2003'te Aziz Yıldırım, Ümit Milli Takım'ın nerdeyse tüm iyi oyuncularını toplamıştı. Kaliteli yabancılar alındı. İşte Van Hooijdonk'tu, Alex'ti, Anelka'ydı, Appiah'tı, Aurelio'ydu, Luciaonu'ydu, Nobre'ydi...Bunlarla harmanlayıp güzel bir ekip oluşturuldu. Denizli'de kaçırılan şampiyonluk olmasaydı üst üste 3 kez şampiyonluk yaşayacaktık. Belki de 4-5'e kadar gidecekti.
"Denizli'de garip işler oldu ama bunu ispat edemem"
Bunu bir cümle ile kimse anlatamaz. Ben o maçta kadrodaydım. Bayağı bir uzadı maç. 17 dakika yanlış hatırlamıyorsam. Tam oyuna konsantre oluyorsun tribünlerden bir şeyler atılıyor. Sinirlerin geriliyor. İşi o aşamaya bırakmamak gerekiyordu. Bir an önce golleri bulup şampiyonluğu ilan etmeliydik. Gerçekten orası kolay bir ortam değildi. Öyle takdir edilmiş, öyle yazılmış diyeceğiz. Ne yapalım! Biz elimizden geleni yaptık o gün. Taraftarlar kahroldu ama biz İstanbul'a dönene kadar şok içindeydik. Aylar boyunca bu şoku atlatamadık. Taraftar bir üzülüyorsa futbolcu on defa üzülür. Organize olduğunu söylemeye gerek yok ki. Bunu herkes biliyor. Denizlisporlular zaten diğer maçtan haber almıştı. Kümede kalmaları belli oldu. Ama ona rağmen inanılmaz hırslılardı. 'Hep siz mi şampiyon olacaksınız, biraz da Galatasaray olsun.' Saha içinde dönen muhabbetin böyle olduğunu duyduk. Ben bire bir şahit değilim ama sahadaki arkadaşlarımdan duyduğum buydu. Şimdi ben bunu ispat edemem. Bunları kalkıp konuşursam yanlış olur. Ben böyle iftira atacak bir adam değilim.
"Şampiyonluk madalyalarımı kasamda saklıyorum"
Ben gurur duyuyorum. O şampiyonluk madalyalarını kasamda saklıyorum. Çocuklarım büyüyünce onlara bu madalyaların anlamını anlatacağım. Dediğim gibi hedefim büyüktü. A Milli Takım, Fenerbahçe'de oynamaktı. Oralara tekrar dönebilmek için çok çaba sarf ettim. Ama olmadı. Fenerbahçe'den Gaziantep'e gittim, oradan Orduspor'a, daha sonra Sivas'a ve Diyarbakır'a gittim. Ordan da Sakaryaspor'a... Sakarya'da futbolu bıraktım. Her sezon öncesi bu sezon güzel geçecek, tekrar yükseleceğim umuduyla hazırlandım. Fakat bunu beceremedim. Hırsımla oynayan bir futbolcuydum. Hırsımı ve inancımı kaybettiğim noktada daha fazla çabalamanın bir anlamı yok dedim.
"Şu anki kafam olsa halen futbolcuydum"
Şu anki kafa yapısına sahip olsaydım hâlâ futbol oynuyordum. O dönem öyle bir karar aldım. Geldim, iş hayatına atıldım. Öyle de devam ediyorum. Kolay bir karar olmadı tabii ki. Bütün arkadaşlarım 'Yapma, etme, futbola devam et' dedi. Tuncay Şanlı aradı. 'Pişman olacaksın' dedi. Ama ben o dönem ruhsal açıdan iyi değildim. 'Oynasam ne olacak?' diyordum kendi kendime. Oynayacağım yer İkinci Lig B kategorisi. Hadi yükseldim. Bir üst lig. Yani; Birinci Lig! Yaşım da ilerledi. 30'undan sonra Süper Lig'e dönmek için ultra işler yapman lazım. O gücüm ve hırsım yoktu. Kendimi boşuna yıpratmayayım dedim. Bir an önce normal hayata adapte olmak istedim. Futbolu bıraktığım zaman gerçekten rahatlamış hissettim. Böyle bir iki yıl balık tutma, ava çıkma gibi hayatın güzelliklerini doyasıya yaşadım (Gülerek). Futbolcu iken bunları yapamıyorsun. Boş vaktin olmuyor. O bunalımı iki yıl içinde atlattım. Direkt müteahhitliğe geçmedim. Bu mesleğe geçişim yaklaşık bir 4-5 yıl aldı. Şöyle söyleyeyim; teknik direktör ve antrenörlük yapanlara saygım var. Kolay bir meslek değil. 25-30 yaşındaki insanlara hükmedeceksin, onları bilgi birikiminle döveceksin... Ve en önemlisi ego yöneteceksin. Bunlar kolay işler değil. Birisi karısı ile kavga eder suratı asıktır. Birisi kadroya girememiştir sana çatar... Bütün bu dengeyi sağlamak çok zor. Artı cumartesi-pazar günün yok. İznin yok. Camiadan sorumlusun. Yönetim var. Bir yere gittin ama belki 6 ay sonra gönderecekler. Aile hayatın nasıl olacak? Ben hocalara saygı duyuyorum. Gerçekten teknik adamların mesleğini değerli buluyorum. Ben aileme ve çocuklarıma vakit ayırmayı tercih ettim.
Carlos Mahmut lakabı Tatangalar'dan
Fenerbahçe'ye gelmeden önce Sakaryaspor'da kesmeye başladım. Zaten 'Carlos' lakabını sağ olsun bizim Sakaryaspor'un Tatangalar taraftar grubu takmıştı. 'Carlos Mahmut' diye tribünlere çağırırlardı. Adam dünya yıldızı. Real Madrid'de, Brezilya Milli Takımı'nda şampiyonluklar yaşamış, dünyanın gelmiş geçmiş en iyi 10 futbolcusu arasında. Ben ya Gaziantep ya da Sivas'taydım. Tam hatırlamıyorum. Ama o olayı makaraya vurmaya başlamıştım. İnsanlar sordu işte. Bak Roberto Carlos Fener'e geldi. Dedim ki; gerçeği gitti, çakması geldi (Gülerek). İşi gırgıra vurduk. Aslında ben kendimle alay ettim.
"Aziz Yıldırım'ı görünce koltuklarına altına gizlendik"
Takım halinde bizimle toplantılar yapıyordu. Mesela Denizli'de kaçan şampiyonluk maçından sonra takım otobüsüne bir girişi var...! (Gülerek). Herkes korkudan koltukların altına gizlendi. Korkuyorduk yani. Bir sonraki sezon öncesi yine toplantı yaptı. İşte kılık kıyafete herkes dikkat edecek, idmanda köpek istemiyorum. Böyle böyle anlattı da anlattı...Ağzını açamıyorsun. Nerede cevap vereceksin! Bir şey diyemezsin. Bazı arkadaşlar yırtık kot pantolon giyiyordu. 'Bir daha yırtık kot yok' dedi. 'Gece hayatı istemiyorum' demişti. Aslında Aziz Yıldırım, olması gerektiği gibi bir başkandı. Biraz fazla sertti ama ona yakışıyordu.
"Sakin kafalı Caner'i banko 11'e yazarım"
Abi ben Caner'i yazarım, gerisine bakmam. Tabii içerdeki durumu bilemiyorum. Hani Caner agresif bir çocuk. Belki Erol Bulut'a karşılık vermiştir. Bilemiyorum ama ben bir şekilde Caner'i kazanırdım. Alırdım karşıma konuşurdum. Caner, Fenerbahçe için değerli bir oyuncu. Etkili ortaları var, hırslı çocuk. Fenerbahçe'nin hocası olsaydım onu kendi lehime kullanmaya çalışırdım. Ancak egosu ne derece onu da bilmiyorum.
"Erol Bulut'a sabır göstermek lazım"
Fenerbahçe, iki senedir bocalama döneminde. Şu anda en büyük şampiyon adaylarından biri. Üst sıralardayız. Futbol olarak zaman zaman iyi oynuyoruz. Trabzon maçında takımı beğendim. Kısım kısım şampiyonluk isteğini gördüm. Bunu bir sezon boyunca oturtmak zor. Biraz sabırlı olmak gerek.
Başkan Ali Koç, sonunda kesenin ağzını açtı"
Gereksiz çok futbolcu alındı. Çok paralar akıtıldı. İki üç yılda gelene gidene bakıyorsun inanılmaz bir sirkülasyon oldu. Başkan Ali Koç, ilk 2 yıl kurumsal yönetmeye çalıştı. Bu sezon ise kesenin ağzını açtı. Artık tamam dedi (Gülerek). Transferleri görüyorsunuz. İnşallah olumlu yansır.
"Hazır bir Mesut Özil, Alex etkisi yapabilir"
Hazır bir Mesut Özil bunu yapabilir. Ben daha hazır olduğuna inanmıyorum. 4-5 maç oynama fırsatı buldu. Antalyaspor maçında da sakatlandı. İnşallah bir önce iyileşir. Hazır bir Mesut'u düşünemiyorum. Oynadığı futbolu ve başarılarını izledik. Fazla uzun yıllar önce değil. Daha yeni yaptı bunları. Geldiği yer belli. Yaşı da çok değil. Fiziği de müsait. Kendini verirse Fenerbahçe'ye faydalı olacaktır. Ama hazır değil. 10 ay futbol oynamadı çünkü. Ben 6 ay top oynamadım futbol hayatım bitti. Yani o sürece giriyor insan. Mesut, toparlamayı yaşarsa eski günlerine döner. Mesut'un hazır olmadığını herkes görüyor fakat yine klas hareketleri var. Takıma katkı sağlıyor ama şimdilik yeterli değil. Güçlendiği zaman bunun fazlasını yapacağına inanıyorum.