SkorerLugano ve Alpay

Lugano ve Alpay

20.09.2006 - 00:00 | Son Güncellenme:

.

Lugano ve Alpay

Önce didik didik edilen o malum pozisyonu özetleyelim...Fenerbahçe tüm hatlarıyla gol için yüklenirken, Sivasspor savunması telaşla savuruyor topu...60 metreden süzülerek yere inen meşin yuvarlağı Uruguaylı stoper yere düşürüyor... Büyük hata... Meşin yuvarlak sekiyor ve Balili kontratağa çıkıyor. Tek başına sürüyor topu. Hayır, Zico gibi Balili'nin sür'atiyle çabukluğu ile ilgili değerlendirme yapmayacağım... Sivasspor Fenerbahçe maçını izlerken, kırmızı kartla sona eren Balili - Lugano ikili mücadelesi, bir ibret dersini yeniden anımsattı bana. Pozisyon, Balili'nin driplingiyle "yüzde yüz gol pozisyonuna" dönüşüyor. Uruguaylı, İsrailli rakibinin gerisinde... Önce eliyle omzundan itip dengesini bozmaya çalışıyor... Olmuyor, arkadan çelme atarak durdurmayı deniyor ama dokunamıyor.Teşebbüs dahi yeterli... İsmet Arzuman'ın kırmızı kartı doğru!Durumu yeniden değerlendirecek olursak...O anda durum 1- 1 berabere... Fenerbahçe iyi oynamıyor... Bastırıyor ama, gol gelmiyor... Balili topla tek başına ceza alanına girerse, Rüştü'nün tecrübesine ve klasına kendi klasıyla yanıt verip golü atabilir. Fenerbahçe yenik duruma düşerse, bırakın galibiyeti, tek puan bile hayal olabilir.İşte karar anı... Bence Lugano profesyonel bilinçle gerekeni yaptı.Müdahale etti ve kırmızı kartı gördü... Onun stoper olarak yeterliliğini yetersizliğini tartışmıyorum... Ama o kırmızı kartla görevini yaptığını, golü önlediğini ve takımını olası bir yenilgiden kurtardığını söyleyebilirim...O tek puanın değerini ya da kaçan iki puanın kıymetini sezon sonunda yeniden hesaplayabiliriz.Yıl 1996... Yer : Nottingham, İngiltere... Milli Takım ilk kez katıldığı Avrupa Futbol Şampiyonası'nda Hırvatistan ile karşılaşıyor...Maçın sonlarına doğru, hakem yanlış bir korner kararı veriyor. Topu Türkiye kullanacak. Kenarda Fatih Terim, Rasim Kara ve Ayhan Bermek, gülerek birbirlerine bakıyorlar... Kimbilir, yukarılardan bize bağışlanmış bir gol fırsatı belki de!Korneri kullanıyoruz. Top dönüyor ve Hırvat futbolcu Vlaoviç'e geliyor...Arka direkte gol için pozisyon alan Alpay, geç uyanıyor. Düşüyor Vlaoviç'in peşine... O önde, Alpay arkada Rüştü'ye doğru ilerliyorlar... Kırmızı kart doğru Alpay sağdan yaklaşıyor, olmuyor... Soldan deniyor, başaramıyor. O sırada omuz omuza yüklenip düşürse, basit bir faul verecek hakem... Kolundan, formasından çekip sarı kartı görebilir. Hayır yapmıyor!Gölge refakatçi olarak sadece izliyor. Sonrasında yüzde yüz gol pozisyonu oluştuğu için kırmızı kartı da göze alamıyor. Çünkü turnuvaya devam etmesi, pazarda kendini sergilemesi gerekir, öyle düşünüyor.Evet, Vlaoviç'in golüyle Hırvatistan kazanıyor maçı.Sonrasında nereden icap ettiğini hiç anlamadığım bir ödül kazandı Alpay...Avrupa Fair Play Hareketi adlı örgüt, turnuvadan kısa bir süre önce beyin ameliyatı geçiren Vlaoviç'e dokunmadığı için Alpay'a fair play ödülü verdi. O dönemde bu ödüle karşı çıktım. EFM Başkanı Alman profesöre fair play felsefesiyle ödülün hiç bağdaşmadığını söyledim. Tören günü ödülü vermem önerildi. Sıkıntıyla yüzüm buruşurken beni zor durumdan kurtaran Alpay oldu : "Attila abi bu ödüle karşı... Galiba başka birinin vermesi daha iyi olacak! "Lugano olayı, Fenerbahçe'yi olası bir yenilgiden kurtarmış olmasa da 10 yıl aradan sonra Alpay'ın beni daha iyi anlamasına yarayabilir... Sadece izledi Vestel Manisaspor Kulübü Başkanı Haluk Çubukçu, Lig TV'de konuğumuz oldu. Ersun Yanal ve ekibinin liderliği, elbette başkanın yüzünü güldürüyordu. O pozisyonun verdiği keyife rağmen " Bu yıl şampiyon olacağız diye bir iddiamız, bir ısrarımız yok " dedi. Hedeflerinin ve vizyonlarının Manisaspor'a Vestel'in marka değerine uygun bir kalite kazandırmak olduğunu, bu yıl ilk 5'e girmek için mücadele edeceklerini, gözlerinin Avrupa Kupaları'na katılma hakkına kilitlendiğini söyledi. Pazara evet, savaşa hayır! Melih Şendil'le Rafael konusundaki meraklarımızı giderdi : "Federasyon transferde ek süre talebimizi kabul etmedi. Son gün pazarlık şansımız kalmadı ve Rafael'i 1 milyon dolara malettik!" Güldüm doğal olarak... Büyükler'in 1 milyon dolarcığa (!) hem de Brezilyalı bir oyuncunun yüzüne bile bakmayacağını, onların daha lüks tarifeler kovaladığını hatırladım. Lüks tarife Her neyse, kafama takılan soruyu başkana sormadan edemedim : "Vestel grubu olarak şampiyonluğu da kapsayan vizyonunuzda, günü geldiğinde Üç Büyükler'le saha içinde mücadele ederken, saha dışında da yöneticilerarası iktidar savaşlarına, federasyon ve kurulları üzerinde etkinlik kurma çatışmalarına girmeyi de planladınız mı ? Şampiyon olduğunuzda Türkiye'de büyük bir tüketici kitlesinin kalbini kıracağınızı biliyor musunuz ?"Çubukçu ne demek istediğimi anladı..."Biz fair play ilkelerine sıkısıkıya bağlıyız. Her kulübe her kuruma saygılıyız. Hiç kimse ile kavga etmeyeceğiz. Pazarda da yarışta da agresif olacağız. Ama kurallara sadakatle uyacağız! "Böyle şampiyon olunur mu, olunmaz mı? Bilemem... Göreceğiz! Kavga etmeyeceğiz Haydi, ikiyüzlülüğü bir yana bırakıp dürüstçe itiraf edelim :Sivasspor'a Fenerbahçe'nin arka bahçesi olarak bakan bizler değil miydik? Sivasspor Başkanı Mecnur Odyakmaz ile Sedat Peker'in akrabalığını vurgulayıp bir şeyler ima eden... Oradan Aziz Yıldırım'a uzanan ahbap çavuşlar öykülerini kulaktan kulağa fısıldayan bizler değil miydik ? Sivas'ın şifresi Odyakmaz Fenerbahçe Spor Kulübü'nün üyesiydi aynı zamanda... İkinci Lig sürecinde Fenerbahçe'nin Sivasspor'a Can Arat dahil kiralık verdiği oyuncularla bir tür ağabey desteği yaptığını da görmedik mi?Bu yıla dönersek... Servet'in bonservisi ile Sivasspor'a verildiği dikkatimizi çekmedi mi ? Konyaspor maçında Sivasspor kaptanı Hakkı, kaleci Petkoviç ve santrfor Anderson kırmızı kart görünce paranoyak yorumları da hep birlikte yapmadık mı ?Federasyon ve hakemler, Fenerbahçe'nin yolundaki dikenleri temizliyor, diyerek!Ne oldu ?Maç berabere bitti. Fenerbahçe altın değerinde iki puan yitirdi... O sonuçla Zico'nun bile kimyası bozuldu.Ama dahası, Sivasspor da Fenerbahçe de komplo teorilerinden aklandılar.Onurlarıyla ayakta kaldılar.Paranoya kültürü sarsıldı. Futbol, masumiyetini kaybetmediğini kanıtladı.Şimdi bu öyküde adı geçen her iki kulübe, başkan ve yöneticilerine, her iki takımın sporcularına bir saygı borcumuz yok mu ?Ne dersiniz ? agokce@milliyet.com.tr Ne oldu?

Yazarlar