Her şey Pierre Webo’nun volkan gibi patlayan isyanıyla başladı. Maçın 4. hakemi Sebastian Coltescu kulübede kırmızı kart görmesine sebep olduğu Webo’ya karşı bir de ırkçılık suçu işlemeye kalktı ama öyle bir kayaya çarptı ki dağıldı, puzzle gibi parçalara ayrıldı.
“Why did you say negro?”
“Neden zenci dedin?” diye defalarca sordu Webo... Soru sormuyor, tokat atıyordu adeta. Sokakta olsalar Rumen hakemi Paris’ten ülkesine kadar kovalardı mutlaka...
Webo’nun fitilini ateşlediği isyan dalgası dakikalar içinde bütün dünyaya yayıldı... Aklı başında herkes bu insanlık suçuna lanet yağdırdı. Kendisini bile yönetemeyen Coltescu’nun hakemlik hayatının derhal bitirilmesi gerektiği haykırıldı...
Paris’teki kara gecede bazı adamların müthiş karakterler olduğunu gördük, gurur duyduk.
Webo’yu elbette ilk sıraya koyuyorum... Yardımcısına anında sahip çıkan ve ilk saniyeden itibaren isyan denizini dalgalandıran Okan Buruk hocayı, Başkan Göksel Gümüşdağ’ı, CEO Mustafa Eröğüt’ü, Medipol Başakşehirli ve PSG’li tüm futbolcuları saygıyla selamlıyorum...
Parc des Princes (Prensler Parkı) Stadı’nda yedek kulübesinin hemen önünde yaşananlar yüksek bütçeli bir filmin en etkileyici sahnesiydi sanki. O sahnenin başrolünde ise kuşkusuz Demba Ba vardı.
Fransa’da yakından tanınan, İngiltere Premier Lig’e zamanında Newcastle United ve Chelsea formalarıyla damga vuran Demba Ba isyan ateşini körükledikçe körükledi. Alevler her geçen saniye yükseldi, tribünleri bomboş olan Parc des Princes, Demba Ba’nın haklı isyanıyla inledi...
Sözde hakem Coltescu, “Negro” değil, Rumen dilinde “Siyah” anlamına gelen “Negru” dediğini ileri sürünce, Demba Ba tarafından adeta denize döküldü. Beyaz insanlara neden beyaz demediği sorusu karşısında hayatının en çaresiz saniyelerini yaşadı, dev gibi Demba Ba karşısında iyice küçüldü ve nihayet kayalıklara çarptı... Irkçılara, ayrımcılara, insanları ten rengine göre sınıflandıranlara yapılması gereken tam da buydu.
Dün akşam maç öncesi tüm oyuncuların orta yuvarlakta diz çöktüğü seremoni tarihe geçti. Tribünlere asılan ırkçılık karşıtı pankartlar da meselenin PSG tarafından ne kadar ciddiye alındığının belgesiydi.
Peki aynı ciddiyeti, Avrupa’da milyarlarca euro değerindeki futbolu yönetenler gösteriyor mu? UEFA’nın, kırmızı çizgileri arasında yer alan ırkçılıkla gerektiği ölçüde mücadele ettiğini söylemek mümkün mü? Finansal fair-play ayaklarıyla bazı kulüpleri adeta ipe çeken, gelirlerine el koyup, Avrupa kupalarından men eden UEFA’nın yeşil sahalarda birçok kez meydana gelen ırkçılığa karşı tribün kapatma dışında bir ceza verdiğini gören var mı?
“Haklıyken haksız duruma düşmeyelim”cilere gelince... Tüm dünya ırkçılığa karşı tek ses, tek yumruk olmuşken Başakşehir sahaya dönseydi bir çuval inciri resmen berbat ederdi. Sizi dinleyen kimse yok neyse ki!
Her şey için teşekkürler Başakşehir... En çok da önüne, sonuna bakmadan ortaya koyduğun kararlılık ve dünyayı ayağa kaldıran isyanın için sonsuz teşekkürler...