Levent Kalkan

Levent Kalkan

leventk@milliyet.com.tr

Tüm Yazıları
Haberin Devamı

"Üretim" ve "ihracat" kelimelerini ne zaman duysam, 19 Ağustos 2018'de kaybettiğimiz rahmetli hocam ve Milliyet'in duayen yazarı Güngör Uras aklıma gelir. Güngör hoca ekonomiye tamamen üretim üzerinden bakardı ve temel felsefesi milli bir anlayışla daha fazla üretmekti. Zaten kendisi de yaşamının son günlerine kadar üretti, anlattı, herkesin anlayabileceği örneklerle insanları bilgilendirmeye çalıştı. Harika bir rehberdi. Toprağı bol, mekanı cennet olsun...
Üretmek, sağlıklı bir ekonominin olmazsa olmazı elbette ama ürettiğini gerçek değerinde satmak da bir o kadar önemli. Daha fazla üretmek ve hedeflerinizi büyütmek için emeğinizin, alın terinizin gerçek karşılığını mutlaka almanız lazım...
Bu sezon Süper Lig'den yurt dışına çok sayıda futbolcu ihraç ettik.
Rıdvan Yılmaz'ı 4 milyon euro bonservisle Glasgow Rangers'a...
Emirhan İlkhan'ı 4.5 milyon euroluk çıkış opsiyonuyla Torino'ya...
Emre Demir'i 2 milyon euro bonservisle Barcelona'ya...
Marcao'yu 12 milyon euro bonservisle Sevilla'ya...
Kim Min Jae'yi 18 milyon euro bonservisle Napoli'ye gönderdik...
Geçen sezon da Doğan Alemdar'ı 3.5 milyon euro bonservisle Rennes'e yolcu etmiştik...
Avrupa'ya ihraç ettiğimiz son futbolcumuz Ahmetcan Kaplan oldu. Ahmetcan 9.5 milyon euro bonservis bedeli karşılığında Ajax'ın yolunu tuttu...
Gidenlerin hepsi mutlu ve hepsinin yeni hayalleri var artık. Yolları açık, başarıları daim olsun ancak yukarıda isimlerini saydığım yerli-yabancı oyuncuların gerçek değerlerinin çok altında bedellerle Avrupa'ya gittiklerini düşünüyorum...
Bu iddiamı kanıtlamak için Porto'dan, Benfica'dan, Sporting'den Ajax'tan, PSV'den, Borussia Dortmund'dan çok fazla örnek verebilirim ama bir tanesi bile her şeyi anlatmaya yetiyor.
Fenerbahçe'den 25 yaşındaki Kim Min Jae'yi 18 milyon euroya transfer eden Napoli'nin 31 yaşındaki Kalidou Koulibaly'yi 38 milyon euroya Chelsea'ye satması üzerine fazlasıyla kafa yormamız gereken bir problemdir.
Rıdvan, Emirhan, Marcao, Emre Demir, Doğan ve Ahmetcan'dan elde edilen toplam bonservis gelirinin, 31 yaşındaki Koulibaly'nin gerisinde olması ise daha da büyük bir sorundur.
Tablo ortada; Türkiye Süper Ligi kesinlikle hak ettiği yerde değil ve ürettiğimizi de gerçek değerinin çok altında satmak zorunda kalıyoruz. Aslında bu problem ekonominin genelinde yaşanıyor ve binbir emekle ürettiğimiz her şeyi değerinin neredeyse yarı fiyatına elden çıkarıyoruz. Sanayide ve tarımda durum farklı değil, hizmet sektöründeki tablo ise giderek daha da bozuluyor...
Peki, Süper Lig'in imaj değeri orta ve kısa vadede nasıl yükselir?
Bunun için her şeyden önce oynanan futbolun kalitesini artırmamız gerekiyor.
Diğer taraftan bugün birçok şehir takımının maçlarını bile 700-800 kişi izliyor. Taraftar anlamında Kasımpaşa, Başakşehir, Karagümrük, İstanbulspor, Ümraniyespor gibi ekiplerin durumları belli. Seyircisiz takımlar, Süper Lig'in marka değerini ciddi biçimde aşağıya çekiyor malesef.
Bu anlamda özellikle Göztepe ve Altay'ın küme düşmesi lige ciddi darbe vurdu. Danimarkalı Sport Republic şirketinin, TFF 1. Lig'e düşen Göztepe'ye hissedar olması dikkat çekici bir gelişmedir.
Şirketin sahibi Rasmus Ankersen, "Türkiye çok potansiyelli bir ülke. İnsanlar futbol için deliriyor. Göztepe’deki tutku bizim ilgimizi çekti. Biz bu kulübü geliştirmek ve Süper Lig’e taşımak istiyoruz. Yalnızca bir sezon için değil, başarıyı kalıcı kılmayı hedefliyoruz" diyerek, Göztepe'nin büyük taraftarıyla nerelere gelebileceğinin işaretini verdi. Göztepe'yi 3-4 sezon sonra çok farklı bir noktada görebileceğimizi düşünüyorum. İyi yönetilen bir Göztepe, Türk futbolu için de büyük kazanç olur.
Ancak seyircisiz kulüpler için aynı şeyleri söylemek çok güç. Ne kadar yarışmacı ve rekabetçi olsalar da Süper Lig'de bu tür takımların sayısı 2-3'ü geçmemeli.
Peki, Göztepe örneği yakın gelecekte üç büyüklerin olası satışına öncülük edebilir mi?
Gerçek potansiyellerinin çok altında işler yapan, Avrupa kupalarında başarıyı unutmuş, ağır borç yükü altındaki kulüplerimizin satışını artık bir ütopya olarak görmemek lazım. Siz iyi yönetemezseniz, birileri elinizdeki değeri parasını ödeyip sizden almak isteyebilir. Rasmus Ankersen'in Göztepe'de ortaya koyacağı performans diğer Avrupalı-ABD'li-Arap sermaye sahiplerinin iştahını daha da kabartırsa kimse şaşırmasın...