Başakşehir’in özellikle ilk yarıda yapmaya çalıştığı şey akıntıya karşı kürek çekip, rüzgâra karşı koşmak gibiydi... Zemindeki sadece kar veya buz olsa çok dert değildi belki ancak suyla karışık, oyun hamuru gibi bir beyaz örtü vardı sahada sanki. Kırmızı topa balçık gibi yapışan, ayakları yere saplayan, dakikalar ilerledikçe ciğerleri de zorlayan bir örtü üzerinde oynandı uzatmalarla birlikte ilk 45 dakika...
Müsabaka öncesi tüm koşullar Başakşehir’in aleyhineydi ve ilk 11’de 30 yaş altında sadece dört oyuncu (Mert, Caiçara, İrfan Can, Visca) vardı. Pas oyununa odaklı Başakşehir’in bu şartlar altında çabuk yorulup, kazaya uğrama olasılığı kağıt üzerinde hiç de az değildi fakat ilk yarıda hedefe kilitlenmiş bir takım vardı beyaz zemin üzerinde. Savunmada dikkatli, orta sahada çalışkan ve son derece dirençli, hücumda da becerikliydiler.
Mossoro’nun golüyle öne geçen Başakşehir frene basmak yerine farkı artırmak için çabaladı. Geride kalan birçok maçın aksine ilk yarıda ikinci gol için sergilenen gayret alkışa değerdi ve Visca devre bitmeden maçın fişini çekti, kalitesini bir kez daha gözler önüne serdi. Bursaspor ikinci devre bir gol bularak oyuna ortak olmaya çalışsa da kaleci Mert ve savunma çok sağlam durdu, gecenin sonunda üç puan Başakşehir’in oldu. Maça son noktayı da Süper Lig’in en iyi oyuncusu Visca’nın asistinde Demba Ba koydu.
Şampiyonluk koşusunu sürdüren Başakşehir’in önünde artık 11 maç kaldı. Maç başına 2.21 puan ortalamasıyla 23 haftada 51 puan topladılar. Kalan 11 maçta ortalama 2 puan bile kazansalar ligi 73 puanla kapatacaklar. Evet futbolda imkansız yoktur ama bugünkü tabloda 73 puanın şampiyonluğa yeteceğini ve Başakşehir’in de hedefe en yakın takım olduğunu düşünüyorum.