30.03.2023 - 14:45 | Son Güncellenme:
"Jorge Jesus, Fenerbahçe'den ayrılmış da haberimiz yok. Bedeni burada ama ruhu nerede?
Zaten açık açık söylüyor, "Herkes Brezilya Milli Takımı'nı çalıştırmak ister" diyor usta... "Beklerseniz gelirim" demenin Öz Türkçesi... Ardından da, "Benimle kimse görüşmedi" derken, "Hadi gelin, teklifinizi yapın" diye "gel-gel" yapıyor Jesus...
"Sadece Real Madrid veya Barcelona'nın teknik direktörü olsaydım, Brezilya Milli Takımı'nda çalışmak istemezdim" diyen bir hocanın, bu saatten sonra Fenerbahçe'de olmasıyla olmaması arasında artık bir fark yoktur. Hani iç disiplin talimatı var ya; Serdar Dursun'a ceza verdiğiniz... Onların arasında, "Fenerbahçe değerlerini küçük düşürme" maddesi yok mu? Ya da hocalar onu imzalamıyor mu?
Fenerbahçe, bu karmaşık kafa yapısıyla mı Galatasaray'ı yakalayacak? Ya da aklı saha dışında olan bir hocayla mı şampiyonluğa ulaşacak? Zaten fikren Fenerbahçe'nin başında olmayan Jesus, Beşiktaş derbisinde cezası nedeniyle bedenen de saha kenarında olmayacak. Bakalım Fenerbahçe Başkanı Ali Koç'un sabrı ne kadar dayanacak? Ya da Fenerbahçeli, kötü bir durum karşısında Ali Koç'a daha ne kadar dayanacak?
Jesus gidecekse, şampiyonluk yaşatıp, kupa kazanıp gitmeli...
Tarlayı kim sürdü?
Galatasaray, bulunduğu kritik mali yapıdan kurtulabilme adına, Mecidiyeköy'deki binayı daire daire satışa çıkardı, Florya için de kolları sıvadı. Riva zaten hem yapım hem de satış aşamasındaydı. İyi-kötü-çirkin ya da güzel olup-olmayacağını zaman gösterecek.
Kulüplerin mali yapısını inceleye inceleye muhasebeci olmuştuk, şimdi emlakçılığa doğru yol alıyoruz! Fakat sarı-kırmızılı kulübün başına gelenler çok tuhaf vesselam...
Galatasaray Adası'na giren kiracısı "işgalci"ydi. Kurtulasıya kadar akla karayı seçti. Daha sonra, Kemerburgaz arazisi kiralandı. Üstündeki madenciler çıkmamak için silaha bile başvurdu, baskın üzerine baskın yaptı.
Bir de, Galatasaray'ın altyapı tesislerini taşımak için kiraladığı, Büyükçekmece'de 106 dönümlük bir arazisi var. Ama hafta sonu yapılan Galatasaray Genel Kurulu'nda, burasının da işgal altında olduğu anlatıldı. Tepecik'teki Şenol Güneş Stadı'nın hemen karşısındaki bu alanın ziraat için sürüldüğü, geçen yıl da buğday ekildiği anlatıldı.
Cim-Bom emlak işlerinin ardından, para kazanmak için tarım yapmaya başlamadıysa, demek ki oraya da birileri çöktü! Yani, tarlayı sürdü, ekti, biçti. Yanılmıyorsam bir dönem Küçükçekmece'de, Sefaköy'deki arazi de, Galatasaray tarafından kiralanmıştı. Hiçbir şey yapılmadığı gibi orası da başkaları tarafından kullanılmıştı. Bunlar insan eliyle yapılanlar... Ya Beşiktaş ne yapsın?
Onlar da Vodafone Park'ta çatıyı elden geçirecekmiş. Nedeni, çatının cam elyaftan yapılması ve kuşların yemesi... Evet evet, yanlış okumadınız, kuşlar yemiş. Bu da hafta sonu yapılan Divan Kurulu'nda ortaya çıktı. Ancak aynı toplantıda, Beşiktaş Denetleme Kurulu Başkanı Gökhan Tiryaki'nin bir saptaması vardı ki, "Kurumsal yönetime 10 üzerinden 4 veririm. O da Beşiktaş'ın hatırına" demesi, acı vericiydi.
Sanmayın ki bu, sadece Beşiktaş için geçerli... Tüm kulüplerde böyle... Popülizm, bulunduğu makamı koruma içgüdüsü, taraftar büyüsü; maalesef yönetimleri, sürekli "çıkmaz sokak" içerisine sokuyor.
Futbolcular da Türk olsun
Galatasaray Başkanı Dursun Özbek, Haydar Aliyev'in 100. doğum yılı olan 2023'te, Türk devletlerinin takımları arasında bir turnuva yapılmasını önermiş.
Çok güzel bir düşünce... Ama acaba eksik mi? Sahadaki tüm futbolcuların da Türk olmasına ne dersiniz? Bu fikre, kafatasçılık-ırkçılık-ayırımcılık gözüyle bakmak yerine, sembolik bir bakış olarak yaklaşılamaz mı?
Doğru mu bu?
Hakemler ile kulüpler arasındaki mesafenin korunması, TFF Merkez Hakem Kurulu'nun öncelikli kriterleri arasındadır. Neredeyse selamı bile şike sayacak düzeyde katı kuralar oluşturmuşlardır.
Ancak hakemlik camiası içerisinde bir dedikodu ortaya atıldı. Bazı orta ve yardımcı hakemler, kulüp masörlerine masaj yaptırıyor. Bunu duyan MHK de, hakemlere bu hareketi yasaklandığı konuşuluyor.
Doğru mu acaba?
Tercüman-gazetecilik
Yıllar, yıllar öncesinde; spor basınının üst düzey itibarlı olduğu dönemde, imza da önemliydi, imza atılan haber de...
Basın toplantısına mı gittin, yazdığına imza koymak ayıp sayılırdı. Bu mesleğe girme hevesindeki muhabir, aylarca, ilk imzasının çıkması için heyecanla beklerdi.
Şimdi, ajansın geçtiği, televizyonun naklen verdiği konuşmalara bile, imza bekleyenler var. Onlar da haklı! Haber, "negatif" yönlerde saklı... Ama kötüyü yazarsa kulüp yara alır! Yazılmayınca da, "imza" ortada kalır.
Hele hele, tercüme haberlere imza koyulmuyor mu? Yurt dışındaki gazetelerden kotarıp, haber haline getirmek, ne zamandır imza gerektiriyor? Ne yapmış da imzasını atmış. "Tercüme etmiş ya" demeyin, o zaman Sultanahmet'teki tercüman da gazeteci olur."