03.05.2017 - 02:30 | Son Güncellenme:
ŞANSAL BÜYÜKA ile DOBRA DOBRA
Fenerbahçe Başkanı Aziz Yıldırım, hafta sonu yapılan mali genel kurulda “gelecek mayıs ayında karşınıza şampiyon takımın başkanı olarak geleceğim” dedi. Özellikle büyük kulüplerin başkanlarının bu tip iddialı açıklamalar yapmaları, heyecanı ve ümidi diri tutmaları son derece doğal... Ancak sözleri verip ıskalarsanız, sıkıntı o zaman başlıyor.
Hatırlayın Aziz Başkan 2009 yılının mali genel kurulunda “üç yıl üst üste şampiyon olacağız” demişti. Bu açıklamadan kısa bir süre sonra da Akşam gazetesinin o dönemki Genel Yayın Müdürü İsmail Küçükkaya’ya verdiği özel röportajda bu sözünü yinelemişti.
2009’dan bu yana tam 8 yıl geçti. Fenerbahçe’nin bırakın 3 yıl üst üste şampiyon olmasını, o günden bugüne geçen 8 yılda sadece iki kez şampiyon (2010-11 ve 2013-14) olabildi, geride kalan 6 yılı ıskaladı. Hayal kırıklığı yaratan her sezonun ardından, bir yıl sonrası için şampiyonluk sözü verir ve çoğunu ıskalarsanız, bu defa açıklamalarınızın inandırıcılığı kalmıyor. İddia elbette iyi ve önemli, ancak yerine getirebilmek daha önemli, daha inandırıcı...
Futbol başarısız olunca...
Aziz Başkan’ın mali kongredeki açıklamalarıyla ilgili devam edeyim. Başkan, “Fenerbahçe’yi spor kulübü kabul ederseniz son derece başarılıyız, futbol kulübü kabul ederseniz başarısızız” dedi ve bunun sorumlusunun kendisi ile yönetim olduğunu söyledi. Başkan burada son derece haklı... Fenerbahçe’nin futbol dışındaki branşlarda müthiş bir başarısı ve istikrarı var. Böylesine sürdürülebilir bir başarıyı yakalamayı her kulüp beceremiyor. Ancak aynı başkan, aynı yönetim Fenerbahçe tarihinin en büyük paralarını harcamalarına rağmen, Fenerbahçe futbolda belki de tarihinin en büyük hayal kırıklıklarını yaşıyor. Futbol böyle olunca, diğer branşlardaki başarılarınız da hak ettiği takdiri görmüyor.
Aziz Başkan’dan bir satırbaşı daha... “Gelecek mayıs ayında karşınızdayım” dediğine göre, kimse istifa ya da olağanüstü bir genel kurul beklemesin. Ancak başkanın şampiyonlukları ve futbolda geri dönüşü sağlaması için önce taraftarın stada geri dönüşünü sağlaması gerekiyor. Tribünlerin öksüz kalmasının son derece kötü futbol ve hedefsizlikle yakından ilgisi var ama, ben ne Fenerbahçe tutkunları biliyorum, kombineleri ceplerinde, evleri stada bir-iki kilometre mesafede, buna rağmen “Aziz Yıldırım bırakmadan maça gitmem” diyorlar ve gitmiyorlar.
Bir kere yazmıştım, bir daha yazayım. Başkan şampiyonluk sözü verdi ama seyirci gelmeden şampiyonluk gelmez... Başkan bu gerçeği kabul etmeli...
Siyaset değil alınteri
Başakşehir’in bu kadar önemli ve sürdürülebilir başarısı hatırla, torpille, siyasetle olmaz. Alın terinin, emeğin, iyi yönetilmenin hakkını teslim etmeliyiz.
Başakşehir’in başarısını “gelip geçici” görenler var. Başakşehir’in başarısını siyasete bağlayıp bu başarıya mesafeli yaklaşanlar var. Başakşehir’in maddi anlamda özellikle Belediye’den destek gördüğünü düşünenler var. Oysa Başakşehir, kendi standartlarının dışına çıkarak ara transferde Adebayor ve İrfan Can Kahveci gibi iyi para harcayarak aldığı iki oyuncuya rağmen, bu ligin en düşük bütçeli kadrolarından biri... Kaldı ki, rakamların da yalan söyleme şansı yok... Sıralayalım o rakamları:
1) Başakşehir ligin 29 haftasının 15’ini lider, 13’ünü ikinci olarak kapattı. İkincilikten daha alt sıralara hiç düşmedi.
2) Başakşehir; Beşiktaş, Fenerbahçe ve Galatasaray ile ligde oynadığı 6 maçta 4 galibiyet, 1 beraberlik, 1 yenilgi aldı.
3) Başakşehir bu maçlarda 11 gol atıp, 4 gol yedi. Sadece Kadıköy’deki Fenerbahçe maçında gol atamadı.
4) Başakşehir hafta arası kupa maçının ilk 10 dakikasında Fenerbahçe’ye 2, üç gün sonra lig maçının ilk 18 dakikasında Beşiktaş’a 3 gol attı.
5) Başakşehir bu sezon ikisi ligde, biri kupada Galatasaray ile oynadığı 3 maçı da kazandı.
6) Başakşehir 57 golle ligin en fazla gol atan ikinci takımı, 26 golle ligin en az gol yiyen takımı...
Bu kadar önemli ve sürdürülebilir bir başarı hatırla, torpille, siyasetle olmaz. Alın terinin, emeğin, iyi yönetilmenin hakkını teslim etmeliyiz. Hani “yiğidin hakkı yiğide” misali...
Banko Beşiktaş
Takım yoruldu, takımın kilit adamları hırpalandı, yıprandı. Buna rağmen ülkenin en iyi futbol oynayan takımı Beşiktaş... Bitime 5 hafta kala 4 puan farkla şampiyonluğun “banko” adayı da Beşiktaş.
Dünyada hiçbir takım, bir ligi, bir sezonu başladığı gibi bitiremez. Hangi kaliteniz, hangi kadro derinliğiniz, hangi avantajınız olursa olsun, sezon içinde mutlaka inişler, çıkışlar, durağan durumlar olacaktır. Beşiktaş’ın son haftalarda yaşadığı da bu... Bir anlamda futbolun doğal hali...
Üstelik Beşiktaş, sezon başından iyi başlayıp, durmadan, ara vermeden neredeyse sezon sonuna kadar gerçekten çok iyi geldi. Ama takım yoruldu, takımın kilit adamları hırpalandı, yıprandı. Bu bakımdan sonuçları olağan karşılamak lazım...
Mesela bakıyorum, çok beğendiğim Marcelo’yu son maçlarda tanımakta zorluk çekiyorum. Geniş alanlarda rakibi kaçırıyor, çabuk dönemiyor, hızlı ataklarda ciddi anlamda yavaş kalıyor.
Her derde çare Atiba, son üç haftadır eski çizgisinin çok gerisinde... Oğuzhan her maçta takımın en fazla koşanı ama eskisi kadar rakip savunmanın arkasına “öldürücü” toplar atamıyor. Cenk Tosun sanki durdu. Quaresma bir sağa, bir sola sallanıyor, harmanlıyor ama öldürücü darbeyi vuramıyor. Babel ilk maçlarının gerisinde...
Ama bunların hepsi son derece doğal... Zaten Beşiktaş savunmasının son maçlarda ciddi anlamda “sallandığını” hepimiz görüyoruz. Düşünsenize, Beşiktaş son üç maçında Trabzonspor’dan 3, küme düşmesi kesinleşen Adanaspor’dan 2, son olarak da Başakşehir’den 3 gol yedi. 3 haftada 8 gol... Bu bile Beşiktaş’ın eski sağlamlığından geride kaldığını gösteriyor.
Buna rağmen ülkenin en iyi futbol oynayan takımı Beşiktaş... Bitime 5 hafta kala 4 puan farkla şampiyonluğun “banko” adayı da Beşiktaş...
Tudor coşkuyu yakaladı
Galatasaray’da yakın zamana kadar, “Sneijder oynarsa Galatasaray oynar” diyorduk... Ama sanki son maçlarda bu tanımlama “Bruma oynarsa Galatasaray oynar”a döndü. Bursaspor maçında bu tanımlama açıkçası “cuk” oturdu.
Bruma hevesli olunca, isteği ve coşkusu yerinde olunca G.Saray atakları önüne set kurulamayan, baraj yapılamayan “debisi” yüksek azgın bir nehre dönüyor.
Ama Bruma’nın bu isteğini, hevesini, becerisini ve yeteneğini “sürekli” hale getirmesi gerekiyor. Oynadığı zaman Galatasaray’ın hücumları adına her şey çok daha güzel oluyor. Galatasaray çok daha rahat gole gidiyor. Galatasaraylı mutlu oluyor, futbolsever izlediği Galatasaray’dan zevk alıyor. Galatasaray’ın son iki maçına baktığımızda birini kaybetmiş olmasına rağmen, başarılı dönemlerdeki coşkusunu ve heyecanını yakalamış gibi görülüyor. Coşkunu ve heyecanını kazanırsan, maçı zaten kazanırsın. Çünkü kadronda “yetenek” sorunu yok. Bugüne kadar ne kaybettiysen duygudan, coşkudan, heyecandan uzak oynamaktan kaybettin. Tudor bu konuda başarıyı yakalamış gibi görünüyor.
Ne oldu böyle?
Dursun Özbek, Hürriyet’e verdiği röportajda “Tudor ile bir yıl daha devam edeceğiz” diyor. Ama bakıyorum, özellikle Galatasaray’a yakın çevrelerde ısrarla Abdullan Avcı’nın ve Lucescu’nun adı dolaşıyor. Bizim bildiğimiz bir başkanın sözü kanun sayılırdı. Şimdilerde ne oldu böyle? Başkanlar mı değişti, yoksa kanunlar mı?
Ne ekersen onu biçiyorsun
Bursaspor’un çöküşünü sadece bu yönetime fatura etmek hakça bir yorum olmaz. Bursaspor birkaç dönemdir yaptığı transfer yanlışlarının, yanlış kadro mühendisliğinin faturasını ödüyor aslında... Bu takım, benim hatırladığım Şener’i, Volkan’ı, Ozan’ı, Fernandao’yu, Bakambu’yu, Bellusehi‘yi, Serdar Aziz’i daha önce Civelli gibi oyuncuları ya sattı, ya bıraktı. Dünyaları da kazandı...
Ama gidenlerin yeri dolmadı. Bursaspor, Çekya’nın santrforunu aldı olmadı, Macar Milli Takımı’nın kaptanını getirdi, yapamadı. Bursaspor’un bugün 1. sınıf bir golcüsü yok. Bursaspor bugün 2. sınıf stoperlerle oynuyor. Bursaspor’un gençlere ve altyapı oyuncularına ilk on birde şans vermesini yürekten destekliyorum ama gençler de kendilerini geliştirmek konusunda en ufak bir mesafe alamadı.
Ne ekersen onu biçiyorsun. Tarihinde şampiyonluk bulunan Bursaspor şunu anlamalı: 1. sınıf takımlar, 2. sınıf futbolcularla yürümez.
Objektif Özdeş
Kasımpaşa’nın hocası Kemal Özdeş’in açıklamalarını maç sonlarında dinledikçe “objektif bir göze ve iyi bir futbol vicdanına” sahip olduğunu düşünüyorum. Ancak Kemal Hoca son Akhisar maçından sonra verilmeyen gollerini gündeme getirirken, Akhisar’ın biri banko, iki penaltı pozisyonunu pas geçti. Gene de önemli değil, keşke bizim futbol aleminde herkes Kemal Hoca kadar olabilse...
Son çare Mesut Bakkal
Mesut Bakkal sanki teknik direktör değil, “yoğun bakım” hocası... Nerede tehlikeye düşen, ligde kalma umudu bitme noktasına gelen takım varsa “yetiş” diye Mesut Bakkal’a sarılıyor. Son örnek Kayseri... Bakkal geldi ve galibiyete hasret Kayseri, Bakkal yönetiminde ilk maçında 3 golle 3 puanı aldı. “Doktor bana bir çare” misali...
Konuşturana bak!
Aykut Kocaman özellikle son haftalarda her maç sonrası çok hakem konuşur oldu. Aykut Hoca, hakem konuşmazdı, alışkın olmadığımız için yadırgıyoruz. Ama ne demişler konuşana değil, konuşturana bak...
Hepimiz seyirciyiz!
Geçen haftaya bakın. Fenerbahçe- Rize maçında 8 bin 514 seyirci... Birinci ile ikincinin karşılaştığı Başakşehir-Beşiktaş maçında 6915 seyirci... Kasımpaşa-Akhisar’da sadece 597, Adana-Antalya maçında 700 seyirci... Statlar kaç zamandır boşaldı. Kaçan seyirciyi geri getirmek için bir gayret, bir girişim bekliyoruz, neredee... Kimsenin “Gık”ı çıkmıyor. Aslında hepimiz seyirciyiz, kılımız kıpırdamıyor.