Anadolu Efes Top16’daki yolunda emin adımlarla ilerliyor. Brose Basket deplasmanında alınan 94-76’lık galibiyet belki şaşırtıcı değildi. Fakat önceki yıllarda yaşadığımız tecrübeleri düşününce önemli bir galibiyet olduğu söyleyebiliriz. Gruptaki iki Alman takımının durumundan daha önce de bahsetmiştik. Bu takımlar muhtemelen son iki sırayı paylaşacaklar. Ancak üst sıralardan alabilecekleri her galibiyet kaybeden takımın sıralamadaki yerini değiştirecek. Anadolu Efes için de bu iki takımla yapacağı dört maçtan da galibiyetle ayrılması çok önemli. Top 16’nın 14 maçlık yeni sistemi telafisi mümkün uzun bir maraton olarak yansıtılsa da gerçekler daha farklı. Top 8 için mücadele ediyorsan rakibini yeneceksin. Hesap basit; Alman takımları ve iç sahada kalan maçlarını alan takım zaten 9 galibiyete ulaşacak ve büyük avantaj sağlayacak. Alba ve Brose'nin çelme taktıkları ya devre dışı kalacak ya da sıralamadaki rakibini deplasmanda yenmeye çalışacak ve adı da telafi(!) olacak. Daha işin başında bu hesaplara girecek takımın işi çok zor (bkz: Fenerbahçe Ülker).
Benim için maçla ilgili en önemli iki nottan ilki faul yüzdesi. %50’lerden %94,4’e çıkan serbest atışlar artık olması gerektiği gibi cezalandırma aracı haline geliyor. Kırılma anlarında kritik önem taşıyan atışları sayıya çevirebilmek takımı bir adım öteye taşıyor. İkincisi ise Barac’ın onyedi dakikada 10 sayı 6 ribaundluk bir performans göstermesi. Barac bu seviyede beklenen performansı göstermese de Oktay Mahmuti’nin aynı dili konuşabildiği Slav oyuncular üzerindeki etkisi kendini belli ediyor.
Fenerbahçe Ülker’in evinde Caja Laboral’e 97-75 kaybettiği karşılaşma ilk üç maçın karbon kopyası gibiydi. Yine Bogdanovic ve Preldzic’in sayı yükünü üstlendiği Sato ve Ömer’in takımı dik tutmaya çalıştıüı klasik bir Top 16 maçı oldu sarı-lacivertliler için. Ribaund problemi (FBÜ: 23, CL: 36) ve asist yoksunluğu (FBÜ: 12, CL:21) gibi etkenler başroldeydi. Özellikle ikinci çeyrekte Bjelica’nın çizgi dışından gösterdiği performans farkın açılmasına neden oldu. Üçüncü çeyrek başında gösterilen çabanın ardından aynı akut travma başgösterdi. Takımda Andersen ve Preldzic 3’er asistle başı çektiler. Bunun yanında takımın oyun kurucuları, McCalebb 1 (bir), Tripkovic 0 (sıfır) ve Barış Ermiş 0 (sıfır, sadece 3 dakika oyunda kaldığını da belirtelim), toplam 1 asist ile maçı tamamladı. Takımda oluşan travmayı sadece “maçı bırakıyorlar” diye sınırlandırmak doğru değil. Çünkü daha “maçı bırakmadan”, devre sonunda potamızda 48 sayıyı görmüştük bile. Pianigiani alternatifleri denemeye başladı. Uzun zamandır ilk defa tüm oyuncular az ya da çok süre buldu karşılaşmada. Vakit hızla ilerliyor ve bu teknik-taktik olayların ötesinde öncelikle oyuncuların psikolojik durumlarına bir çözüm bulmak gerekiyor.
Nocioni’ye agresif hareketlerinden dolayı çok tepki gösterildi fakat o rolünü bence gayet iyi oynadı. Zaten yetenekleri ortada. İşin psikolojik tarafını da gayet iyi götürüyor. Aldığı teknik faulde bile Fenerbahçeli oyuncuları sinirlendirerek takımına zarardan çok fayda getirdi. Oğuz’un maç içindeki “baltası” dışında hiçbir reaksiyon göstermedi oyuncular. Nocioni görevini yaptı, sahneden çekildi. Euroleague seviyesinde bu tip durumlara nasıl karşılık verileceği de artık antrenörden beklenmemeli. Bu seviyede basketbol oynayan “yıldızlar” saha içinde gerekli cevabı veremiyorsa ve elinden oyuncağı alınmış çocuklar gibi bütün dengeleri altüst oluyorsa derhal İskandinav liglerine transfer bakabilirler.
Beşiktaş, Barcelona karşısında 73-59 kaybetmesine karşılık ortaya koyduğu mücadele iyiydi. Siyah-Beyazlılar ilk turda çok önemli bir başarı yakaladılar ama Top 16 için kapasiteleri belli. Christopher da katkı veremeyince hücum gücü belli bir seviyenin de altında kalıyor. Ancak işin savunma tarafında elinden geleni yaptı Beşiktaş. Barcelona’yı 73 sayıda tutmak önemli. Beşiktaş’tan beklenen de bu zaten. Rakibi düşük sayılarda tutup, sonlarda yakalanabilecek bir seriyle maçı almak. Daha fazlasını hedeflemek, beklentiyi arttırmak onlara da haksızlık olur.