31.03.2021 - 09:13 | Son Güncellenme:
2022 Dünya Kupası elemelerinde Letonya ile 3-3 berabere kaldığımız karşılaşmanın ardından spor yazarları bugün köşelerinde Milli Takım'ı yazdı. İşte yazarların Ay-Yıldızlı ekibin yaşadığı puan kaybı sonrasındaki görüşleri...
Korktuğumuz başımıza geldi. Okyanusları aştık, boyumuzu aşmayan derede boğulduk. Nedir bu Letonya‘dan çektiğimiz? Hollanda‘ya, Norveç‘e puanı keybetsek canım yanmayacak.
Üstelik daha başlangıçta attığımız golle, Letonya‘nın duvar örme hazırlığını yerle bir ettik. Sonrasında golü atan Kenan’la, Yusuf‘la, Burak‘la, Hakan’la kaçırdık da kaçırdık... Bunların hiç olmazsa birini-ikisini daha gol yapmalıydık.
Sonrası kabus... Golü erken yiyen Letonya çareyi hücumda buldu. O kadar rahat geldiler ki, orta sahayı o kadar rahat geçtiler ki, hiç müdahale edemedik, engelleyemedik, bozamadık, rakip oyunculara hep uzak kaldık.
Daha üç gün önce Norveç karşısında “sıradağlar” gibi dizilen ve süper golcü Haaland ile Sörloth‘a şut atma fırsatı bile vermeyen savunma anlayışımız, ne oldu da Letonya önünde “yaylalar” gibi geniş alanlar bıraktı.
İlk yarı bitene kadar özellikle hava toplarında çok sıkıntı çektik. Her hava topunu aldılar, bir kafa golü de attılar. Allah’tan hakem “faul” diye imdadımıza yetişti. İkinci yarının başlangıcında Mert Müldür‘ün tek başına yarattığı penaltı ve sonrasında gelen golün dışında Letonya kalesine bile yaklaşamadık. Atak yapmaya, kafa toplarını almaya devam ettiler. Attıkları goller de kafayla aşırdıkları toplar sonrasında geldi.
Açıkçası, bir maç öncesinin süper adamı Kaan Ayhan‘ı aradım. Umut Meraş niye kesildi anlamadım. Taylan Antalyalı ile Umut Meraş‘ın girişi, rakibi durdurmak adına akıllı bir hamleydi. Ama takımın tek iyi ve yaratıcı adamı Yusuf Yazıcı ile savunmaya ciddi anlamda katkı sağlayan Kenan‘ın çıkışı doğru muydu acaba? Bir lafım da Enes’e... Hocan sana bu kadar şans veriyor, bir kımıldasan artık...
Grup maçlarına başlarken, “3 maçta 7 puana razı mısınız?” deseler zil çalar oynardık. Ama Hollanda, Norveç gibi grup liderliğinde iddialı iki takımı toplam 7 gol atıp yendikten sonra, ilk turu kendi sahamızda beraberlikle bitirmek bir “burukluk” yarattı. Bu kadar umut bağladığımız Milli Takım, ne kadar etkisiz olursa olsun 3-1 öne geçtiği maçı 3-3‘e getirmemeliydi...
3 maçtaki 7 puana, atılan 10 gole ve yenilmezliğe rağmen canım sıkkın... Okyanusları aşıp, derede boğulduğumuz için...
3-1 öndeyken maçın fişini çekmemiz gerekiyordu. İçeride 3 gol yemek sıkıntılı bir durum, Çünkü Avrupa Şampiyonası var. Gereksiz fauller yaptık. Taylan'ın bir tane faulü var, yapmaması gerekiyor. Bu 3 maçımıza başlamadan önce 7 puanı verseler kabul eder miydiniz deseler ben imzamı atardım. Bir Hollanda beraberliği gibi düşünerek 7 puan kötü değil veya Norveç beraberliğiyle.
Biraz üzücü oldu bu sonuç. Eylül'e kadar ara olacak ama bu jenerasyona galibiyetle bitirmek yakışacaktı. Onlar da sanıyorum demoralize olmuşlardır. Süper Ligimizin kalitesini artırmak lazım. Süper Lig'in oyuncuları oyuna girdikten sonra Milli takımımızın performansı düştü biraz, net gözüktü. Taylan'ın heyecanını anlamadım. Caner hiç beklediğimiz gibi değildi, gollerde hatası vardı. Üzülmemek elde değil, galip gelsek tabii ki daha güzel olacaktı. Yine de lideriz."
Caner Erkin gollerde hatalı olduğu gerekçesiyle sosyal medyada da eleştiri aldı.
Avrupa Şampiyonası’na direkt yelken açan A Milli Takımımız, şimdilerde çıta yükseltti, dünyaya göz dikti. Büyük, küçük takım hiç fark etmiyor, takır - takır oynuyorlar, güçlü rakiplerini tek tek yeniyorlar, adeta yol temizliyorlar.
Gelin görün ki, bu oyunda ummadığınız taş, baş yarıyor bazen arkadaş! Letonya kendi çapında bir ekip, eti-budu belli! Hollanda ve ardından Norveç’i yen, gel Letonya’ya takıl, olacak iş mi! Buna çayda boğulmak denir!
Halbuki ne güzel başladık maça, daha ikinci dakika dolmadan Kenan Karaman’la gol perdesini açtık. Yusuf Yazıcı, Kenan Karaman ve Caner’le pozisyon yakaladık, atamadık! Caner’in harika bir şutu üst direkte patladı, canın sağolsun dedik.
Yüklendik, baskı yaptık, takım oyununu öne çıkardık, 33’te Hakan Çalhanoğlu’nun füzesiyle farkı ikiye taşıdık. Tam tamına iki dakika sonra, Savajnieks’in farkı bire düşüren golüyle sarsıldık, rakibin direncini artırdık!
Hadi dedik, olabilir, bunun ikinci yarısı da var. Nitekim Mert Müldür’ün düşürülmesiyle penaltı kazandık, Burak Yılmaz ile yeniden farkı ikiye çıkardık. Ahhh şu duran toplar ahhh... Bunlardan çektiğimizi hiç bir şeyden çekmedik arkadaş! Her şeyimiz güzel, bir buna çare bulamadık yıllardır! 58’de işte böylesi bir duran toptan Uldrikis boş kaldı yakın mesafeden yine farkı bire indirdi.
Gereksiz fauller, rakibin kazandığı duran toplar, hep başımıza dert oldu! Farkı açmak isterken, 79 ‘da Davis ceza alanı içinde topla buluştu, döndü vurdu, skoru eşitledi. Burak Yılmaz galibiyet için 80’de müthiş bir fırsat yakaladı, top az farkla auta giderken, Letonya’ya takılı kaldık! Ahhh güzel adamlar ahhh, sizleri seviyoruz, sizlere güveniyoruz, bu skor sizlerin başarılarına asla gölge düşürmez, inanın.
Ne güzel Dünya Kupası finallerinin anahtarını cebimize koyacaktık, olmadı, sadece kredimizden birazcık harcadık, hepsi o kadar. O dünyanın kapısını açacak anahtar yine hep sizin cebinizde olacak biliyoruz, zor günlerin takımısınız, grubun en büyük favorisi yine sizsiniz, biz de sizinle gurur duymaya devam edeceğiz.
“- Bu takım, cumhuriyet tarihimizin en iyi takımı… Şenol Güneş Avrupa Şampiyonası’nda final oynatmazsa, kabahati kendinde aramalı.” Futbol antrenörü, akademisyen ve yorumcu arkadaşım Metin Tükenmez’in Avrupa Şampiyonası elemelerinin son maçından sonraki yazısı. Kulunuz da geçen Pazar sabahı, Norveç galibiyetinden sonra, huzurlarınıza şu satırlarla çıkmıştı: “Bu çocuklar ne yaptıklarını biliyorlar.
Neyi nasıl yapacaklarını da.. Onları motive etmeye gerek yok. Özgüvenleri, bilgi ve becerileri var. Tarihimizin en iyi Milli Takımı bunlar. Korkmuyorlar, korkutuyorlar. Şaşırmayın. Büyük hedeflere koşuyorlar.”
TFF’nin A Milli Takım’dan Sorumlu yönetim kurulu üyesi, Selim (Soydan) Ağabeyim de “Bu Milli Takım son 50 yılın en iyi Milli Takımı.” açıklamasını yaparak Fransa (2-0), Rusya (2-1), Almanya (3-3), Hollanda (4-2) ve Norveç (3-0) maçlarını bir arada değerlendirmiş.50 yılın en iyi takımı tartışmasına “temkinli” yaklaşanlar da var, olumlu bakanlar da.
Bu yazı Letonya maçından önce yazıldı. Dün geceki sonuç ne olursa olsun, inancım değişmeyecek. 1956 yılında Macaristan (3-1) galibiyetiyle çocukluğumdan beri izlediğim Milli Takımlar, unutulmaz maçlar oynadılar. Her birinin değeri var. Türkiye o değerleri, acı tatlı sonuçlarıyla birlikte kabul etti, sevdi, benimsedi. Lefter Abi’den Metin Oktay’a, ondan Can Bartu’ya, Kadri Aytaç’tan Nihat Kahveci ve Arda Turan’a kadar milli forma için ter döken futbolcuları bağrına bastı.
2000’de Galatasaray’la UEFA Kupası’na sahip olan, 2002’de Dünya Kupası üçüncülüğü kazanan, 2008 Avrupa Şampiyonası’nda yarı final oynayan Türk futbolu, özlenen bir pozisyonu da, gecikerek, yakalamış durumda.
Artık sahadaki takımın çoğunluğu Avrupa’nın endüstriyel liglerinde oynayan futbolculardan oluşuyor. Uğurcan ve Ozan Tufan’ın dışında hemen hepsi kariyerlerini başarıyla sürdürürken, kişisel gelişimlerini de düzenliyor.
Özel mentörü, kondisyoneri, beslenme uzmanı, doktoru ve öğretmenleri olan futbolcularımız var. Avrupa’ya kapağı atıp kontak kapatmıyorlar.
Üst düzey şampiyonluk iddiasıyla, ya da zirve takımları arasında oynayanlarla sürekli forma bulamayan ama en azından antrenmanlara katılıp fizik ve mental olarak uluslararası kimlik kazanan oyuncularımız bir arada.
Süper Lig deneyimi kazanmış olanlar çoğunlukta. Takım içi iletişim ve arkadaşlık da sorunsuz. Bireysel başarılarını takım bütünlüğüne taşıyabiliyorlar. Bu noktada Şenol Güneş’in “öğretmen katkısı” da çok değerli.