05.02.2021 - 13:26 | Son Güncellenme:
Röportaj: Nergis Aşkın Kameraman: Fevzi Tapan
Ali Koç, Türk futbolu için çok büyük bir şans. Biraz da fazla gerçekçi olarak geldi Türk futboluna. Hatta o muvaffakiyetteki bir iş adamının genel anlamda kendi duygusallığını yaşamadığını görüyoruz. İş adamları genellikle "aman risk almayayım, bütün takımlar bizim" yaklaşımında bulunuyor. Ali Koç iyi bir Fenerbahçeli. Kendi iş hayatındaki gerçekçiliği de "Türk sporuna getireyim" dedi. Geldiği yıl, "kulüplerimiz batmıştır. İflas etmiştir. Sürdürülebilir değildir şu anki durum. Bu minvalde biz kendi gerçek öz kaynaklarımızla dönmek zorundayız. Ben bugün Ali Koç olarak, belli beklentilere belki cevap verebilirim ama bu doğru olmaz. Kulüplerin kendi kaynaklarıyla dönmesi lazım. Bütçeleri ufaltıp, bu Avrupa'daki FFP ile ilgili tedbirleri almamız lazım" dedi.
O minvalde transferler yaptı. Tüm Türkiye güldü. Herkes güldü ama. Yapmış olduğu transfer maliyetleri beklentilerin çok altında olduğu için risk almış oldu. Nitekim sonuçlar da ona bağlı olarak çok kötü geldi. Fenerbahçe tarihinin akıl almaz sonuçları, küme düşme hattından son dört haftada çıktı Fenerbahçe. Bir sene sonra ısrar etti. Yine o minvalde dalga geçildi. Bir tek Vedat Muriqi'yi almışlardı. Devre arası da bir oyuncu aldırmadılar. Türkiye'de transfer sınırlamasını, bir oyuncu aldırmamaya dahi tek yaşayan kulüp Fenerbahçe'ydi. "Sol beke ihtiyacım var benim" dedi ikinci yarı devre arasında. Türkiye'deki bütün kulüplere "senin limitin var, Fenerbahçe senin yok" dediler. O da döndü dedi ki; "bakın rekabetimiz olsun. Rekabet bizi geliştirir. Eyvallah ama burada bir kulübün önünü keserek veya kendince bir neden yaratıp onun hakkını gasp ederseniz ben de bu yöntemlerin ne şekilde yapıldığını bilmiyor değilim. Yaparım! Ama bu doğru değil."
Çünkü Türk futbolunun son 10 yılda aldığı puanlara baktığın zaman, milli takımlar da ortada. Facia. Kulüpler üzerinde de facia. Bu sene şampiyon olan takımın ön eleme oynama olasılığı var. O kadar dibin dibine vurduk. "Bu değiştirilmeli" dedi, herkes güldü adama. "Hay hay sorun yok" dedi. Para verdi. Şimdi de "nasıl alıyorsun" diyorlar. Ben hep bunu söylerim. Taraflı bakmaz, objektif geriye çekilip baktığın zaman...
Türkiye'deki en büyük problem, rekabet anlayışında. Herkes "ben kazanayım, nasıl kazanıyorsam, kazanayım. Şartlar ve sonuçlar sadece benim lehime gelişsin" istiyor. Mesela "bir tek ben transfer yapayım. Bir tek ben şampiyon olayım, bir tek ben kazanayım. Bir tek ben Şampiyonlar Ligi'ne gideyim" hep ben ben. Bunu en az 5-6 kulüp deyince, kendi camialarına da bu vaatlerden dolayı sorumlu hissedince, kendi camialarına başarısız oldukları zaman suçluyu başkası gösteriyorlar. "Ben yapardım ama onun yüzünden olamadım. Ben şampiyon olamadım ama" falan gibi.
O yüzden transferlere geldiğin zaman, Fenerbahçe alışılagelmişin dışında son iki senedir, iyi sezon geçirdi. Orada Ali Koç'tan beklenen katkıyı gördü. Hatta ben hala yüzde bir verdiğini düşünüyorum. Şimdi tevazu göstermeyelim. Ali Koç diyorsun. Fazla tevazu gösterince de gerçek sanıyorlar. Açık konuşalım. Duş alırken ne kazanıyordur mesela. Anlaşılan dil, gerçekler acıdır. Bu adamcağız gerçekleri söyledi güldünüz. Peki "nedir" dedi. Al. Bu sefer de "nasıl alıyor" diyorlar. Ali Koç bugün, Fenerbahçe'nin 500 milyon dolar borcunu bir saniyede kapatır. Şöyle olur yani, abartmıyorum. Arar, "evet kapatın" der. Adam bu aslında. Adam fazla tevazu sahibi olunca, biz kafamıza göre takılmaya başladık. Bunlar normal.
Sadece herkes açısından gerçeği masaya koydu. Dedi ki, "Ben de bugün burada, geçiciyim. Bu kulüpler başkanlara, bireylere bağlı kalmasın kendi ayakları üzerinde dönsün. Sürdürülebilir başarıları taraftar yaşasın. Galatasaray, Trabzonspor, Beşiktaş yaşasın. Rekabeti orada yapalım. Ama hani mali tablolar sürdürülebilir olsun. Yoksa Ali Koç için transfer, diyorum ki bak, "bu 700 milyon euro mu? Verdim" o zaman ne diyeceksin. "Nereden mi" diyeceksin. Çok komik yani. O yüzden Fenerbahçe'nin imkanlarıyla ilgili sorgulama yapılması, trajikomik yani. Onu sorguluyorsan sen, öteki kulüplere ne diyeceksin. Türkiye'deki reklam pastasının, 3'te 1'i midir Koç Holding. Gerçek baktığında, bir sponsora yazar adam 300 milyon TL, ne yapacaksın. Ne diyeceksin?
Sevindim. İmza törenine de Başkan davet etti, ben gittim. Çok etkiledi beni. Dürüst bir çocuk. Verimliliğini bilemezsin. Real Madrid, Barcelona dünyanın en büyük yıldızlarını alıyor. Olmuyor, tutmuyor performans anlamında. Mesut geldi. Çok yetenekli, çok maharetli bir çocuk. Fenerbahçe'ye geldi, o yetenekleri mukabilinde performans verecek mi? Garantisi yok. Belli olmaz ama duruşu, tavrı... Öncesinden ben onun özellikle bir Filistin meselesinde, bir de Uygur Türkleri meselesinde koyduğu tavırdan mütevellit özellikle Almanya, Arsenal kulübü başkanı tarafından nasıl bir tavır alındığını, nasıl bir durumu maruz kaldığını biliyoruz. Çok kararlı bir çocuk. Egosuz, komplekssiz ondan etkilendim.
İnşallah burada da sakatlıksız, kazasız, belasız spor hayatına devam eder. Çünkü gelmesiyle birlikte uluslararası ajanslar dahil bundan bahseder olunca, bizim buradaki ürünümüz kıymetleniyor. Galatasaray bir dönem Drogba'yı falan getirdi. Sneijder'i getirdi. Şimdi Beşiktaş Pepe'yi getirdi. Böyle olduğu zaman ürün kıymetleniyor. O zaman bu ürünü daha pahalıya satıyorsun. Kulüplerimizin gelirleri, kendi ölçeklerinde artıyor oluyor. Sporun tamamına katkısı oluyor, bu tip transferlerin. İnşallah beklentileri de karşılar. Kendi ürünümüz. Eve gidiyoruz. Ne seyrediyoruz? Maç seyrediyoruz yani. Pandemide hele.
Verilere bakacak olursak Galatasaray bana göre bir adım daha önde. Fatih Hoca korkunç tecrübeli. Ülkemizin yetiştirdiği en değerli, en kıymetli hocalardan biri. Çok tecrübeli, ligi inanılmaz iyi biliyor. Geçen seneyi saymazsak, son iki yılın şampiyonu. Şampiyon olmasından mütevellit, Şampiyonlar Ligi'ne kurdular o kadroyu. "Türkiye Ligi bir tarafa, Şampiyonlar Ligi'nde başarılı olayım" dedi. Feghouliler, Belhandalar falan onların geldiği transferler... O kadroda belirli bir iskelet oluştu. Şimdi Muslera döndü. Türkiye'nin en iyi kalecisi. Marcao ve Luyindama orada stoperler olarak çok etkili. Çok oturmuş birbirlerini tanıyorlar. Feghouli, Belhanda'sı... Ben Babel hayranıyım. Beşiktaş'tan beri çok müthiş bir oyuncu. Babel'in varlığı başlı başına bir risktir. Bir takımın defansını çıkartmaz komple yani. İki hafta önce Malatya deplasmanında da 88'de Galatasaray'ın golünü attı.
Galatasaray iyi bir takım. İyi oynayan bir takım. 20 yıldan beri de Kadıköy'de kazanamıyorlardı. Geçen sene o psikolojik eşiği aştılar. En azından artık Galatasaray, Kadıköy'e giderken o geçmişten kalan baskıyı hissetmeyecek. Seyirci yok. Daha önceden deplasmanların, iç saha takımın avantajı yok. Galatasaray'ı bir adım önde görüyorum. Onyekuru çok oldu orada. Ben Monaco'da oynamayan bir oyuncunun, gelip direk 11 başlayıp, bu kadar direk skora katkı verecek birebir etkili. Hiç beklemiyordum. O da Fatih Hoca'nın bence mahareti. Oyuncuyu çok iyi tanıyor. Galatasaray'ın silahları var. Favori görüyorum.
Fenerbahçe'ye gelince de; Allah için çok iyi kadro. Ama sonuçta maç cumartesi. Sahaya çıkacak 11 üzerinden değerlendirdiğinde ciddi eksikler var. Bugün Mesut Özil, bir yıl futbol oynamamış. Maça hazır olma ihtimali sıfır. Maç eksiği var çünkü. İrfan Can Kahveci büyük bir silah fakat Fenerbahçe'nin bu sezon en çok performans aldığı oyuncusu Pelkas sakat. Sosa, geldiği günden bugüne form tutamadı. Etti mi sana, maçın skoruna etki edecek 4 oyuncunun eksikliği. Şimdi bu 4. Gustavo, dizinde ödemden mütevellit, yetişse bile sağlıklı performans alma ihtimalin düşük.
Fenerbahçe devre arası transferleriyle beraber 20 oyuncu transfer etmiş bir takım. O zaman ne anlam çıkıyor? Birbirini hiç tanımayan, etmeyen 20 oyuncusu olan bir takım. Birbirlerini tanımıyorlar ki zaten. Denizli maçına bakıyorsun. Fenerbahçe tarihinde hiç kaybetmediği kadar iç sahada maç kaybetti. İstatistikleri söylüyorum yani, Fenerbahçe'nin en büyük kalesi iç sahaydı. Deplasmanlarda başarısızdı. Şimdi tam tersi oldu. Demek ki iç saha avantajından da bahsedemeyiz. Bu şu demek değil "dükkanı kapatalım, Fenerbahçe kaybeder" değil. Yani şimdi o İngiltere'den gelen bir oyuncu var. Samuel. Çok iyi bir oyuncu. Samatta'sı var orada, Valencia, Thiam'ı, Ozan'ı var. Güzel bir maç bekliyorum.
Benim en büyük korkum; hakem faciası yaşanıyor Türkiye'de 20 yıldır. Federasyon Başkanımız Nihat Özdemir'i çok iyi tanırım. Asbaşkan Servet Yardımcı çok iyi tanırım. Pırlanta gibi insanlar. Sorumluluk almış insanlar. Maçları katlediyorlar. Şunu beceremiyorlar "ben iyi niyetle, eğitimini aldığım mesleği icra etmeye çalışayım. Onun forması kırmızıymış, onun forması lacivertmiş önemli değil. Velev ki acabası olan bir pozisyonda teknoloji de geldi. Durduruyorum maçı geri sarıyorum hem de ağır, ağır."
Gördüğün şeyi yorumlamakta bile sorun yaşıyorsan o biraz abes de, yukarıda bekleyen kişilere "baba sen ne diyorsun" diyorum. Buna rağmen başarısızlar. Futbolu oynatmıyorlar. Hakem, oyunculardan gergin olacak. Maç başlayacak. Vücut diline bak öncelikle. Mesela Avrupa'da bakarsın, güler. Oyuncuyla şaka yapar. Mesela oyuncu "hocam faul değil" der. "Sen öyle zannediyorsun" dersin. Bizde acemi birliğindeki komutan gibi. Adam samuray gibi, estetik olmuş gibi çıkıyor zaten. Ve Süleyman Hurma'nın çok güzel bir röportajı var. Tavsiye ediyorum. Kurduğu bir cümleyi söyleyeceğim size. "Avrupa'da da hakemler hata yapıyor. Onu izah ediyorlar. Bugün bu hakem formsuz. İkiniz maç yapıyorsunuz, formsuz ya 3 tane senin aleyhine karar veriyor. 1 tane onun aleyhine karar veriyor. 4 tane senin lehine karar veriyor. 2 tane onun lehine karar veriyor. Ama bir denge var. Niyeti art değil, formsuz adam.
Türkiye'deki fark şu; hakem çıktığı maçta 90 dakika boyunca, bir takımın lehine, bir takımın aleyhine hata yapıyor. O zaman niyet bozuk. Bunun başka izah edilebilir bir tarafı olur mu? En büyük problem. Türkiye'deki futbolun gelişmemesine en büyük etken hakem performansıdır. Bir gün bu ülkede bir hakem çıkıp, maçı konuşmamıza, taktikleri eleştirmemize vesile olursa; kendi yayınımında bile ayağa kalkıp, önümü ilikleyip minnet ve şükranlarımı sunacağım. Yapacağım çünkü bunlar bizim düşmanımız değil ki insanımız. Benim onlarla ne gibi bir derdim olabilir. Facialar. "Kötüler, iyi değiller" değil facialar. Dünyada hiçbir meslek bu kadar avantajlı olsun, hayatı yaşarken geriye sardırma imkanımız olduğunu düşünüyor musunuz?
Hata yapmazdım ki ben hiç. Adamlarda bir de teknoloji var. Mesleklerini icra ederken maçı durdurup, videodan seyredip karar verme şanslarına rağmen bu kadar kötüler. Bir maçta seni itmem, onun kriterine göre penaltı. Bak onun kriteri. Ona da kabulüm. Bu adamın hakemlik görüşü bunu veriyor diyorum. Aynı maçta öteki takıma oluyor, vermiyor. İtmeye VAR'a gidiyor penaltı mı diye. Aynı maçta 10 dakika sonra daha büyük bir itmeye, VAR'a gitmiyor. O zaman siz bu ülke insanını, kışkırtmak, birbirine düşürmek için görevlendirilmiş gibi addediliyorsunuz. Öyle bir şey olabilir mi? Amacın ne? Her maç sonrası dikkat et, yönetici, oyuncu, taraftar herkesin ağzından köpükler çıkıyor. Maçı herkes bir gün sonra konuşabiliyor bunlar yüzünden. Herkes bir öfke, herkes bir şikayet. Nabızlar normale dönünce, 4-4-2'nin 8 numarası eksik kaldı diyebiliyorlar. Artık centilmence bir maç geçsin de kazananı da tebrik edelim. Hayat devam ediyor.
Fatih Hoca'nın yemek sözü var bana. Pazartesi yemek yiyeceğim. Ben Fenerbahçeli'yim. Severim ben onu o da beni sever. Rekabet dibine kadar olsun. Galatasaraylı kardeşlerimiz takımlarını müthiş seviyorlar. Desteklesinler. Moral versinler, Galatasaraylı Fatih Hoca taktiklerini sahaya sürsün. Galatasaraylı kardeşlerimiz, terinin son damlasına kadar mücadele etsin. Keza Fenerbahçeliler'de. Maç bittikten sonra hepimiz kardeşiz. Aileyiz. Eğlenelim, birbirimizi kızdıralım. Ama bu kadar. Düşman, birbirine karşı kışkırtılıp, terörize olmuş bir spor ortamına çevirdik. Kabul etmiyorum.
250 TL'ye varan hoş geldin bonusu Misli.com'da Hemen oynamak için buraya tıklayın!