26.10.2015 - 08:00 | Son Güncellenme:
Tam da Başkan Aziz Yıldırım’ın Yüksek Divan Kurulu toplantısında söyledikleri gibi oynanıyordu maç... Evet, Kadıköy’e her gelişlerinde adeta bacakları titriyordu Galatasaraylı futbolcuların. Topla hemen her buluşmalarında rakibin presiyle bocalıyor, isabetsiz ya da hatalı paslarla kaybediyorlardı. Fenerbahçe’nin hücumdaki en etkin silahları savunmanın iki beki Gökhan ile tadını çıkardılar. Hamzaoğlu’nun savunma hattı sağda da solda da çöktü. Sağbek Sabri, biraz olsun Podolski’den destek alıyordu. Solda Carole ise Yasin Öztekin’in sorumsuz ve savunma anlayışından yoksun oyunuyla Gökhan’ın önünde adeta ezildi. Bu ezikliğin bedeli bir gol yediler. Aslında Fırat Aydınus’un fıtratında olan bir goldü bu.Gökhan ortaladığı zaman o topu tokatlayan Muslera, Diego’nun önüne düşürdü meşin yuvarlağı. O sırada ofsayt pozisyonundaki Van Persie, ayağını sallayarak, hamle ederek oyuna katılıyordu. Pasiften aktife geçmişti. Yardımcısı da uyarmadı kendisini. Böylece Fenerbahçe futbolun fıtratından da yararlanmış oluyordu. Aydınus bu açık ofsaytı görmeyerek, atlayarak derbi maçın terazisine gölge düşürdü.Bu gole Galatasaray’ın göstereceği tepkiyi boşuna bekledi maçı izleyenler... Galatasaray hiç de öyle isyan etmiyordu uğradığı kazaya. Podolski kariyerine hiç de yakışmayacak bir durgunluk halindeydi. Umut Bulut, “Sen beni unut” diyordu arkadaşlarına. Yasin’in birçok maçta öne çıkan etkin hücumculuğu acayip bir suskunluğa dönüşmüştü. Sneijder mi dediniz? Maçın en gayretli adamı belki de oydu. Ne var ki Fenerbahçe orta alanında, savunmasında Sneijder’in değişen markörleri (!) hemen her defasında sert faullerle yolunu kestiler Hollandalı’nın. Aydınus’un fauller ve fena hareketler konusundaki yorumu da çelişkiler yumağıydı. O nedenle ikili mücadeleler maçın tadını kaçırdı.Bu yazıyı yazarken maçın kıran-kırana oynandığını söyleyen yorumcuların sözleri tırmaladı kulağımı. Onlara buradan itiraz ediyorum. Hayır, hiç de kıran kırana değil... Galatasaray’ın uzun süre uyuduğu, dağıldığı bir maç izledik.Sadece Sneijder ve Muslera ayakta durmaya, oynamaya çalışıyordu. Onlar teslim olmadılar. Olcan’ın Sneijder ortasıyla (asistiyle demek daha doğru) attığı gol hem adil oyun adına bir isyan, hem de Aziz Yıldırım’a bir “sitem” gibiydi. Eh, futbolun fıtratında bunların hepsi var...(Milliyet)
Her yiğidin gönlünde bir aslan yatıyordu… Galatasaraylılar on altı yıl sonra Saracoğlu’nda kazanıp isimlerini tarihe yazdırmak istiyorlardı... Fenerbahçelilerin ise daha mütevazı bir hedefi vardı.Tarih yazmayı sürdürmek...Birinin cesareti eksikti, diğerinin nefesi.Eksik gedik de olsa Fenerbahçe’nin dediği oldu... Yersen... Hiçbir Fenerbahçeliyi mutlu etmedi bu beraberlik tabi.Aslında elindeki şansı tepti Fenerbahçe.Maçın ilk yarısında taraflardan amacı ve işi daha zor olan Galatasaray inanılmaz bir şekilde tehlike bile yaratamadı Fenerbahçe kalesinde.Aziz Yıldırım’ın “betondan anlarım futboldan da” iddiasını güçlendirecek şekilde elleri ayakları titriyordu sanki.En başta da yenilirse sonunu göremeyen Hamzaoğlu’nun... Galatasaray kaybederse didik didik ederler diye, Benfica’yı yenen takımı savunmaya mahkum etti maçın çoğunda.Belki Fenerbahçe’nin isteği, hızı, temposu onları bu hale getirdi ama ortadaki gerçek, ilk yarıda en çok yorulan Galatasaraylının kaleci Muslera olduğuydu.Aslında tek nedeni vardı bunun, Galatasaray beklerini oyuna dahil ettirmeyen Fenerbahçe bekleri Caner ve Gökhan.Nani’nin oynamak arzusu, Diego’nun çalışkanlığı, Mehmet Topal’ın futbol zekası, seyircinin gücü hep ikincil sebepler.Kanatları çalışamayan Galatasaray ilk devre daha güç durumlara düşmediyse berbat bir derbi çıkaran Van Persie’ye teşekkür etmeli.Her işte bir hayır vardır!.. Berbat oynadığını bilen Van Persie’nin kendisini oyundan alan Pereira’yı bir öpmediği kaldı. Van Persie kötüyse araları iyi yani!Fenerbahçe’nin galibiyet golü, 37. dakikaya kadar Nani ve Diego’nun heyecan yaratan topuk paslarının ödülü olmalı!.. Olay yine Nani’nin topuk pasıyla başladı, Diego’nun ayağında bitti.O Diego ki, daha sezon başlamadan “bu takımda ihtiyaç yok” denilen-Pereira’dan duymadım ama Pereira’nın öyle düşündüğünü bana Başkan Yıldırım söylemişti- ilk haftalarda kesilen, oynadığında kimseye kendini beğendiremeyen ama yılmayan, çalışan, koşan biri... Köşe gönderine karate yapıp, reklam panolarına tekme çakarak golü sarı kartla kutlamasını herkes makul karşılamalı.Diego Fenerbahçe tarihine takımı, taktiği ve hocasının fikrini değiştiren ve bunu çalışarak yapan adam olarak geçecek devam ederse.Fenerbahçe’nin golüne gelince... Kurallar labirentinde golde ofsayt olmayabilir. Ancak ceza sahasına orta yapıldığında Van Persie’nin ofsayt olduğu kesin.Van Persie pozisyona katılmadı ama kaleci Muslera’nın çıkıp topu Diego’ya pas haline getirme nedeni Hollandalının ceza sahasında olması.Eğri oturalım, doğru konuşalım; var bir katkısı ofsaytın... Ya da gol ofsaytın bonusu diyelim!..Galatasaray’ın maça dönüşü, 60’da Burak’ın girmesiyle... Ama Burak yüzünden değil, o sırada Fenerbahçeliler şiştiği için.Biyolojik çöküşü psikolojik çöküş takip etti kaçınılmaz olarak. Sanki bir anda formalar değişti. Artık korkan, çekinen Fenerbahçe’ydi.İşin gerçeği, “raporlarla- baskılarla” Galatasaraylılar tarafından kimyası bozulan Hamza Hamzaoğlu’nun çekingen taktiğini sahada Galatasaraylı futbolcular bozdu.Biraz yüklendiler, tarih yazamadılar ama hiç olmazsa yenilmediler. Vakit olsa kazanacaklar. Çünkü Fenerbahçe’nin pili bitmişti.Bakarsanız tarih yazmaya devam ettiler ama hesabın incesine girince, bu derbide kaybeden Fenerbahçe.Hayallerle gerçekler her zaman örtüşmüyor işte. Hatta gerçeklerin bile tonları var.Derbi koyu lacivertti Fenerbahçe için.(Milliyet)
Dün akşam iki derbiyi peş peşe izledik, Manchester derbisi ip üstünde golsüz bitti. İstanbul derbisindeyse detaylarda kazanan Pereira idi. 180 kritik dakikadan çıkan sonuç şuydu bence: City ile United, Fenerbahçe ile Galatasaray zaten güç olarak birbirine çok yakın. Böyle maçların kaderini nüanslar belirliyor, ufacık detaylar. Dün iki hocanın da 11’inin 9’u-10’u netti zaten. Tartışmasızdı. Kalan 1-2 detayda Pereira form durumlarını göz önüne aldı, doğru Gökhan ve Van Persie tercihleriyle vitesi elinde tuttu. Gökhan ne kadar büyük bir profesyonel olduğunu gösterdi 4 günde 2 defa... Hamzaoğlu’ysa bir kez daha evlat kriterlerini devreye soktu, sağda Sabri, forvette Umut’la başladı. Sabri’nin derbide kendisine gelen neredeyse her pası küçülüp böğrüyle stop etmeye kalkması ve tribünleri el itirazıyla ayaklandırması, özgüveninin tükenişinin net bir ispatı. O her böğür stopu yaptığında bir Zidane öldü, bir Cafu öldü dün gece. Böyle maçlarda en zayıf halkan kadar güçlüsün çünkü. Ne zaman ki Burak-Sinan ikilisi oyuna katıldı, Galatasaray kısmen de olsa oyuna ortak oldu. Bu enerji enjeksiyonu da puanı getirdi zaten.Hakem performansına gelince... Kabul edelim ki Aydınus, tavır olarak rol model bir hakem. Doğru verir-yanlış verir ayrı konu, ama ben futbolcu olsam onun gibi rahat diyalog kuran bir adamın adaletli çalacağına, gördüğünü vereceğine inanırım. Çünkü tavrı, benimle beraber sahaya oynamaya gelmiş sporcu tavrı. Dün frikiklerde topun önüne iki kesik çizgi çizmesini sevdim, çünkü birçok sporcu topun tam önüne çizilen köpükten rahatsızdı. Bir de barajları önce yerine çekip sonra köpüğü sıkmak yerine, önce çizip sonra barajın oraya kendisinin geçmesini istese, hiç uğraşmasa, çok çabuk olacaktı frikik seremonileri. Ancak dün gece sertliğe müsamaha konusunda ölçüyü kaçırdı, Souza-Sneijder eşleşmesinde daha erken çıkabilirdi sarı kart... Diego’nun golünde de bu yıl yeni talimatla yapılandırılan bir ofsayt kararını kaçırdı ama tabii ki o yanlış, yardımcının yanlışı.Maçın en büyük tebriğini sanırım futbolun gelişen paydaşlarına göndermek gerek: “Maç 90 dakika, kardeşlik bir ömür” pankartıyla taraftar. Samimi sarılmalarıyla hocalar. Volkan’ın dostça Sneijder’ın durumuna bakması, Caner’in sert faul sonrası özrü. Hepsi harikalar. Fanatik kulüp yöneticileri ve saldırgan medya aradan çıkarsa, eminim bu genç adamlar Türk sporunda şiddeti bitirecekler.(Milliyet)
Dikkat çekici olan öncelikle sertlik dozuydu. Özellikle Sneijder üzerinde büyük bir baskı oluşturdu Fenerbahçe orta sahası. Onu oyuna sokmadılar. Bu zaman zaman sertlik sınırını zorlar nitelikteydi. Mutlak kademeli, mutlak hamleli bir markajla Galatasaray’ın beyni üzerine oynadılar. Bu sadece onu değil bağlılarını da etkiledi. Selçuk ve Bilal’i... Galatasaray’ın Melo sonrası yumuşak orta sahasının silahı pas yapmak. Buna kendi birinci bölgelerinde 70 dakika hiç izin vermediler. Fener yorulunca plan işlediBunu yapmak için standart bir organizasyona sahip değillerdi. Bu yüzden daha çok ekstra güç harcadılar. Doğal olarak da 70’ten sonra yoruldular. Bir orta saha organizasyonu olmadığı içinde topu ve oyunu rakibe teslim ettiler. Galatasaray ise aynı. Oturmuş sistemini oynamaya çalışıyor. Tek bir planları var. Benfica karşısında da işlemiş bir oyun bu. Orta sahalarına baskı yiyince işlemeyen oyun, Fenerbahçe yorulunca anında, ezberden tıkır tıkır işlemeye başladı. Fenerbahçe ilk yarıda harcadığı enerjiyi, Kayseri ve Ajax maçları toplamında harcamamıştır. Galatasaray her maçta 90 dakika aynı şeyi çeşitli kalitelerde, rakibin durumuna göre oynayabiliyor.Bu savunmaya karşıŞöyle düşünün; Galatasaray’ın 2 stoperi sarı kartlı. İki beki de Olcan ve Sabri gibi savunmada yerleşme sorunları olan oyuncular. Ve skor almak için risk alıyorlar. Markoviç, Gökhan, Nani ve Caner gibi bindirmeciler var. İkinci yarıda skoru almak için başlamaz mısınız böyle bir oyunda? Başlayamadı Fenerbahçe. Zaten gücü yokken böyle bir ilk yarı üzerine olmadı. Sadece bir oyuncu ekstra zinde durdu o da son gün gelen Markoviç. Kondisyon önemlidir.Organizasyon turnusoluBir takımın ne kadar organize olduğunu iki işaretle bulabilirsiniz. Birincisi duran toplardaki duruş. Hücum ve savunmada. Fenerbahçe duran toplardan (korner- serbest vuruş) uzun boylu bir takım olmasına rağmen zor pozisyon buluyor. Olcan’a da kafa golü attırıyor. Ba maçın yıldızlarından bir olacakken Souza’yla birlikte uyuyarak bu sorunun altını çizdi. İkincisi ise kontrataklar. Tamamen risk almış bir rakibe karşı bu kadar hızlı oyuncuya sahip olmsına rağmen doğru ve hızlı üç pas yapamadılar. Bu oyuncuların beceriksizliğinden değil, şablonların belirgin olmayışından.Ofsayt mı?Gökhan’ın pasında Van Persie önde. Pozisyonu ilk seyrettiğimde ofsayt dedim ben de. Ta ki kale arkası çekimini görene kadar. Hollandalı 1 metre kadar Muslera’dan uzak (son adamın arkasında ve ofsayt olmasına rağmen) Buradaki sorun her sene kendisi olmasa da yorumu değişen bu kuralda. Sonuç itibarıyla ofsayt diyene itiraz etmem. Değil diyene de yukarıdakileri söyler çok uzatmam.Markoviç hamGücü Galatasaray standardında olan tek adam Markoviç. Zaten 2. yarıdaki çok az sayıdaki kontraların kaynağı da bitiricisi de o. Herhangi bir güç sorunu yok. Ve fakat oyunu hala çok ham. Bu süratte bir adam beklenmedik olanı yapabildiği zaman farklılaşır ve durdurması zordur. O en azından şimdilik hep tahmin edileni yapıyor. Tahmin edilen pas, tahmin edilen yere koşu, tahmin edilebilen şut. Bu durumdaki bir savunmaya karşı çok daha hırpalıyıcı olabilirdi. Rıdvan Hoca ondan bir çeşit ‘Mini-Me’ diye bahsediyor. Kendisine haksızlık ediyor. En azından şimdilik.Sneijder-Muslera-ChedjouMarkoviç’in şutu dışında zorlayıcı bir pozisyon olmasa da topu oyuna sokuşundaki akıl bile özel. Bunca sert prese karşı sahada kalmayı tercih edip asisti yapan, son 15 dakikaya hükmeden Sneijder belki ondan da özel. Sarı kartlı olmasına rağmen savunmasını ayakta tutan Chedjou en özel. Bu 3 yabancı oyuncu gibi 5 oyuncu bulabilen Avrupa’yı sallar.(Fanatik)
DERBİLERDE teknik, taktik, fiziksel ve bireysel kalite 2. planda kalıyor. Dün yazdım, daha yürekli olan, çok isteyen ve kararlı olan kazanıyor. Psikolojik faktörler daha etkin. Dün bir kez daha bunu yaşadık. İlk yarı F.Bahçe, özellikle 60. dakikadan sonra G.Saray daha baskındı. 2 takım da top ayaklarındayken nitelikli bir oyun ortaya koyamadı. MAÇIN başlamasıyla F.Bahçe, kaliteli bir oyun ortaya koymasa bile hırsıyla, arzusuyla seyircinin itici gücüyle ilk yarıda G.Saray’ı ezdi. Sarı-kırmızılar, bırakın pozisyon bulmayı F.Bahçe ceza alanına 1 kez bile giremedi. İkili mücadelelerde ayakta kalamadı. Top ile kaliteli işler yapmasa bile F.Bahçe zorladı, G.Saray’ı itti ve golü buldu.F.BAHÇE’NİN golünde Van Persie ofsayt. Ancak Hollandalı aktif alanda mı? Muslera’yı rahatsız ediyor mu? Van Persie orada olmasa Muslera çıkar mı? Şu da var topla oynayan Van Persie değil; Muslera.. 10 yıl önce FIFA’nın getirdiği çok tartışılan aktif alan tanımı daha çok gol atılsın diye yapıldı ve böyle goller her yerde atıldı. Yoruma ve tartışmaya açık. Çünkü kuralın kendisi böyle. Benzer bir gol de Beşiktaş-F.Bahçe maçında Kjaer kendi kalesine atmıştı. F.BAHÇE, Avrupa dönüşü G.Saray’a oranla 24 saat daha az dinlenmesine rağmen daha güçlü ve diriydi. Maçtaki en belirgin fark buradaydı. İlk devre G.Saray, Trabzon ve Başakşehir deplasmanlarındaki uyuşuk ve üretkenlikten uzak oyunun bir benzerini oynadı. Tabii hal böyle olunca da Kadıköy’de kazanması imkansızdı. KORUMA PSİKOLOJİSİİKİNCİ yarıda F.Bahçe oyunu kendi yarı sahasında kabul etti ve G.Saray, daha fazla pas yapma imkanı buldu. Dakikalar ilerledikçe de G.Saray, skoru koruma psikolojisi ile geriye yaslanan F.Bahçe’yi hapsetmeye başladı. Markovic’in kaçırdığı 2. gol ise maçın dönüm noktasıydı. FUTBOL kalitesi bakımından sınıfta kalan; ama tansiyonu ve mücadelesiyle heyecanlı bir derbi oldu. Maç boyu hücumda etkili olamayan G.Saray’a davetiye çıkaran F.Bahçe, oyunu kendi sahasında kabul ederek beraberliğe davetiye çıkardı. Neticede son yarım saat daha baskılı olan G.Saray, Kadıköy’den istediğini alan taraf oldu.(Vatan)
ÖZELLİKLE Aziz Yıldırım’ın önceki günkü, “Alaycı, küstahvari” ve G.Saray’ı aşağılamaya yönelik konuşmalarının dünkü maçta G.Saraylı futbolcular ve Hamza Hamzaoğlu üzerinde inanılmaz bir artı motivasyon olacağını düşünüyordum. Ama yine yanıldım.ZATEN maçtan önce Hamza Hoca’yı yayıncı kuruluşta dinlerken gözlerime inanamadım. Sönük, etkisiz ve mağlubiyeti kabullenmiş görüntüsü elbette beni şaşırttı. Zaten maçta da çok etkisiz kaldı Hamza Hoca. Kadro baştan aşağı yanlıştı. Elinde sağlam bir Burak varsa, Umut kulübede, Burak sahada başlar. Bu takımın en iyilerinden Denayer’i yedekte bırakması ve maçların 2. yarısında daha etkili oynayan Yasin’e ilk 11’de görev vermesi büyük yanlıştı. Selçuk-Bilal ikilisini Astana’ya, Mersin’e, Gençler’e karşı oynatabilirsin ama bu kırılgan ikili, Kadıköy’de F.Bahçe’ye karşı beraber oynamamalı. İşte bu nedenle Hamza Hamzaoğlu derbiden kırık not almıştır.KARŞISINDA iyi olmayan ve çabuk yorulan bir F.Bahçe var ve G.Saray maçtaki ilk önemli pozisyonuna 61’de Yasin’le yakalıyor. Sebebi basit. Tecrübeli isimler bile Kadıköy’den korkuyor. Ayakları birbirine dolaşıyor. Koca bir 45 dakika Podolski’yi, Umut’u hiç görmedim. G.Saray 8-9 kişi oynadı. Rodriguez oynasaydı daha farklı olabilirdi.GELELİM Aydınus ve yardımcılarına. 37’deki Diego’nun golü öncesi Van Persie topa hareketlenip Muslera’yı bozuyor. Kısacası Van Persie topa hareketlenmese Muslera ya topu bırakacak ya da çok rahat kontrol edecek. Diego’nun golü bu nedenle ofsayt gerekçesiyle verilmemeliydi. Josef de Souza’nın 53’te Sneijder’e yaptığı harekette faul yok ama Aydınus faul ve sarı kart verdi. SONRADAN GÖRDÜ HALBUKİ ilk yarbiterken de Souza’nın Sneijder’e hareketi faul ve kırmızı olmalıydı. İyi niyetli oyunculardan kurulu dünkü maçta Aydınus ve yardımcılareyyam yaptı. Çünkü Aydınus, Diego’nun golü öncesi ofsayt olduğunu soyunma odasında veya birileri söyledi. İşte bu nedenle Aydınus 2. yarı hep G.Saray lehine çaldı. Ba’nın topsuz alanda Burak’a vurduğu dizi, çizgi hakemleri görüp verdirmeliydi. Onu da atladılar. Sadece Aleks Taşçıoğlu’nun Kjaer’in attığı goldeki ofsaytı görmesi hakemlerin tek artılarıydı.SONUÇTA korkan, çekinen ve pozisyon üretemeyen G.Saray Muslera, Chedjou, Sabri ve 2. yarı Sneijder’in biraz daha etkili oyunuyla kötü F.Bahçe karşısında 1 puan aldı. Hepsi bu...(Vatan)
Öncelikle iyi bir derbi seyrettiğimizi söyleyelim. Tempo vardı, mücadele vardı, zaman zaman oyun kalitesi bir hayli yükseldi, göze hoş gelen hareketler de gördük... Hakemin de sıklıkla dahil olduğu oyunda aslında ne şiş yandı ne kebap dersek hiç yanlış söylememiş oluruz.İlk yarıda Hamza Hamzaoğlu’nun, ikinci yarıda da Vitor Pereira’nın oyuna müdahaleleri aslında 1-1’in kaderini belirleyen ana unsurlardı. Maçın başı ve devre arasına gidilen dönemde Fenerbahçe taraftarı ‘acaba ikinci 6-0 mı geliyor’ diye yerinde duramazken, ikinci yarı bu kez Galatasaraylılar haklı bir heyecana kapılıp ‘acaba bu kez şeytanın bacağını kırıp yenebilecek miyiz’ diye bir hayli umutlandılar. Ama dedik ya klasik beraberliğe adanmış bir derbi izledik.Fenerbahçe, mükemmel diyebileceğimiz ve bu sezon hiç görmediğimiz yüksek tempoyla maça başladı. Van Persie’nin verimsizliğine rağmen Gökhan-Caner ikilisi ile başlayan tüm ataklar ciddi tehlikeler yarattı. Belki de Carole’ün sakatlanıp çıkması Galatasaray adına bir şans anıydı. Çünkü ev sahibi o koridoru oldukça etkili kullanıyordu. İlk yarıdaki Fenerbahçe’yi gerçekten durdurmakta bir hayli zorlandılar. Golün ofsayt olduğunu söyleyelim ve yeri gelmişken Fırat Aydınus’un da kart uygulamalarında zayıf kalmasına rağmen maçın kontrolünü elinden kaçırmadığını dile getirelim.Şimdi Fenerbahçe, 16 yıllık gelenek bozulmadı diye sevinsin mi, yoksa ilk yarı kaçırdıkları goller nedeniyle Galatasaray’ı elinden kaçırdığına mı yansın. Elbette bu bir bakış açısı ama şurası bir gerçek ilk yarıdaki Fenerbahçe, Van Persie’nin düşük performansına rağmen bu sezonki en iyi Fenerbahçe’ydi. Ama eklemekte de fayda var, sistem Fenerbahçe için uygun, ancak bir sonraki seçim Van Persie değil, Fernandao olmalı.Fenerbahçe maçı kazanabilir miydi? ‘Evet’ kazanabilirdi. Pereira’nın uzun zamandır görmediğimiz kadar çok iyi oynayan Diego’yu çıkarması oyunun kaderini belirledi. Tamam o dakikaya kadar Galatasaray ciddi bir baskı kurmuş, gol mesajları veriyordu ve bir hamle gerekiyordu. Ama bu asla Diego’nun kenara alınması Meireles ile de geriye yaslanma operasyonunun başlatılması değildi. Bence Pereira bu konuda biraz dizini dövmeli.Galatasaray’a gelince; maçın ilk yarısında o inanılmaz baskıyı yiyip kalesinde bir de gol gördükten sonra ikinci yarı oyuna dahil olup üstünlüğü ele geçirmesi mükemmel bir takım oyununun ve belki de stresten kurtulmanın etkisiydi. Sarı-kırmızılı ekip ikinci yarı gerçekten iyi oynadı. Bu iyi oyun için çok ciddi risk aldılar. Fenerbahçe üç tane çok önemli pozisyon yakaladı bu risklerin karşılığında. Ama atamayınca Galatasaray hak ettiği golü buldu. Keyifli bir derbi için iki takıma da teşekkür edelim.(Milliyet)
Kolay değil 16 yıldır Saracoğlu’nda Fenerbahçe’yi yenemiyor. Önceki gün sarı-lacivertlilerin başkanı Aziz Yıldırım’ın yaptığı basın toplantısında ‘Galatasaraylı futbolcuların Kadıköy’de ayakları titriyor’ demesi, bu maçın önemini bir kat daha artırdı.İlk yarı rakibinden daha iyi bir Fenerbahçe vardı sahada. Orta sahada Selçuk ve Bilal’in Souza ve Mehmet Topal karşısında ağır kalışları oyunun kontrolünü ev sahibi ekibe geçirdi. Muslera kalesinde devleşmese belki de ilk yarı daha farklı skorla bitecekti ama ikinci yarı sahada iyi bir Galatasaray vardı. Fenerbahçeli futbolcuların ‘1-0 bize yeter’ düşüncesi, topuk paslarıyla oyunda varyasyonlar yapışını Cim Bom iyi değerlendirdi. İlk devrenin başarısız futbolcularından Selçuk ve Bilal sahneye çıktı. Sneijder daha çok mesuliyet aldı.Hollandalı futbolcu hakikaten takımın herşeyi. Onun yerinde başka bir oyuncu olsa ikinci 45 dakikaya sakatım diye çıkmazdı. Ama Sneijder soyunma odasında ‘Ben takımımı yalnız bırakmam’ demiş. Ve Olcan’ın attığı golün ortasını yaptı. Podolski fazla topla buluşamadı. Sağ bek Sabri’ye çok yardım etti. Karşısında Caner gibi iyi bir futbolcu olunca da Benfica karşılaşmasındaki o bitirici gücünü kullanamadı. Umut’u sakın kimse eleştirmesin. Çocuğun nerdeyse ayağına top değmeden devreyi bitirdi, pas alamadı. Daha sonra da yerini Burak’a bıraktı. Burak iyi bir golcü. Rakip defansa baskı yaptı. Maçın son 25 dakikası oyunu karşı kaleye yıktı. Ba ve Kjaer ilk yarıdaki gibi hücuma çıkamadı. Galatasaray’ın hücum gücünü artıran futbolcu oldu.Ama herşey bir yana sarı-kırmızılılar deplasmanda 1 puan aldıysa bunun en büyük mimarları başta Muslera, Chedjou ve Hakan Balta’dır. Carole sakatlanıncaya kadar Fenerbahçe’nin en etkili kanadı, Gökhan Gönül ve Markovic’in oynadığı sağ çizgiyi iyi savundu. Sakatlanıp yerine giren Olcan da Carole’u aratmadı, bir de gol atarak takımını mağlubiyetten kurtardı. Sabri canla başla çalışıyor. Rakibin iki kanadı da çok etkili. Sabri de Caner ve Nani’nin olduğu çizgide başarılı bir maç çıkardı.Karşılaşmanın hakemi Fırat Aydınus için herkes birşey söyleyebilir. İlk gole ofsayt denebilir. Neden adaletli kartlarını çıkarmadığı sorgulanabilir ama iyi niyetliydi, art niyetli değildi. Şayet ilk gol ofsayt ise yardımcı hakem Arkın Akgöl’ün hatası var.(Milliyet)
DÜN akşam oynanan F.Bahçe-G.Saray derbisi gerçekten mücadele, arzu ve istek açısından son derece üst seviyede oynanmış bir karşılaşmaydı. 65 dakika F.Bahçe’nin G.Saray üzerinde kurmuş olduğu üstünlük, G.Saray’ın kendi adına hiçbir şey yapamamasının en büyük sebebiydi. Özellikle 65 dakika F.Bahçe bütün ikili mücadeleleri kazandı. Almış olduğu toplarla hem kanatlardan, hem göbekten olumlu bir şekilde G.Saray ceza sahasına indi. Seyircisinin de muhteşem bir desteği vardı. 65. dakikadan sonra ise özellikle Sneijder ve Selçuk markajdan kurtulup takımın pas yapmasına ve oyunu kanatlara açmasını sağlayarak F.Bahçe’nin temposunu düşürdü ve ceza sahası içinde pozisyonlara girmeye de başladılar. F.BAHÇE tempo açısından çok yüksek oynuyordu ama top Robin van Persie’ye geldiği zaman tempoyu yavaşlatan bir durum ortaya çıktı. G.Saray adına Sneijder ve Podolski, F.Bahçe adına Nani, Diego ve Van Persie bireysel yeteneklerini ortaya koyup takımları adına maç kazandırmadıkları sürece insan ‘bunların yıldızlıkları nerede kaldı?’ diye kendisine sormadan edemiyor. DÜN akşam F.Bahçeli ve G.Saraylı oyuncular çok iyi mücadele ettiler, hiçbir taşkınlık yapmadan takımları adına iyi bir performans sergilemeye çalıştılar. İki takımın oyuncularını da vermiş oldukları iyi niyetli oyunlarından ötürü kutlamak isterim. KJAER EKSİKSİZDİFERNANDAO bu takımda her zaman oynaması gereken bir oyuncu. Robin Van Persie de bu temposuyla sonradan girmesi gereken bir oyuncu görünümü veriyor. Ben yine Pereira’yı anlamakta zorluk çekiyorum. Böyle muhteşem bir seyircin var, böyle yıldızların var, neden önde baskı kurmayıp oyunu rakip ceza sahasına yıkmazsın, bunu anlamak hiç mümkün değil... GÖKHAN Gönül için bir parantez açmak gerekir. Bu sene oynadığı ikinci resmi karşılaşmada gerçekten çok iyi bir performans sergiledi. Hem defansif görevini hem ofansif görevini fazlasıyla yerine getirdi. F.Bahçe’nin diğer iki en iyi ismi ise Kjaer ve M.Topal’dı. Ben Kjaer’i sezon başından beri hiç bu kadar beğenmedim. Dün akşam eksiksiz, tam konsantre ve çok faydalı oynadı.(Vatan)
F.BAHÇE, derbiye yüksek tempoyla başlamasa da, G.Saray’ın oyun planı işini kolaylaştırdı ve kontrolü tamamen eline aldı. Sarı-kırmızılılar belli ki, eldeki 1 puanı koruyup, rakibin hatasını kollamayı planlıyordu. Ama bu düşünce ile G.Saray ilk yarıda hücum dahi edemedi. F.Bahçe ise, özellikle bekler arkasına atılan toplar ve hızlı oyuncularıyla fırsat bulmaya çalışsa da, bazen vuruş, bazen de final pasları nedeniyle net pozisyon bulamadı. G.SARAY, tıpkı geçmiş derbilerde çokça karşılaştığımız gibi, iyi oynamaya başladığı anda gol yedi. Golde, Robin van Persie ofsayt, öncesinde Sabri elle oynadığı için bayrak kalktı, hakem Fırat Aydınus ‘devam’ dedi ama G.Saraylılar durdu. Bu detaylar skoru değiştirdi. İKİNCİ yarıda, G.Saray oyun mantalitesini değiştirip golü düşününce F.Bahçe’nin defoları ortaya çıktı. Ba ve Kjaer, F.Bahçe’yi hedefine ulaştırabilecek stoperler değil. Bunu geçmiş maçlarda da dile getirdim, eskilerden ekstra ne özellikleri var? İkinci sorun, Josef De Souza-Mehmet Topal ikilisi. Onların birlikte oynadığı maçlarda, F.Bahçe’nin hücum zenginliği yaşaması ve maçı koparması çok zor. Ancak Nani, Diego ve Markovic uçacak, forvetler atacak. PEREIRA, takımı ürkmüş ve geriye çekilmişken, Raul Meireles hamlesiyle G.Saray’ın ekmeğine yağ sürdü. Kenarda Ozan varken, vatandaşından ne medet umdu merak ediyorum. MUSLERA AYAKTA TUTTUDERBİDE oyun kalitesi, sahadaki futbolcuların kariyeriyle karşılaştırıldığında tatmin edici değildi, daha tempolu ve akıcı bir maç bekliyordum. Ancak G.Saray’ın 2. yarıdaki skora başkaldırışı takdir edici. Muslera takımını ayakta tuttu, Sneijder devreye girdi. Burak’ın girişi de takımın daha önde oynamasını sağladı. Hamza Hoca, Benfica maçından sonra dün akşam da hamleleriyle etki yaptı. Belki Umut tercihi tartışılabilir. FIRAT Aydınus, stresi yüksek bir karşılaşmada skoru etkileyecek bariz bir hata yapmadı ve temiz bir derbi çıkardı.(Vatan)
PEREIRA, G.Saray’a karşı Ajax maçının 11’iyle çıktı. Taraftarının da desteğiyle rakibine baskı kurdu. Kendine güvenen, rakibine yakın oynayan, baskı yapan, pozisyona sokmayan F.Bahçe, topu her kazandığında en az 5 oyuncuyla gol noktasında etkili oldu. F.BAHÇE’NİN hücum zenginliği içinde olmasının en büyük nedeni Caner ve Gökhan’dır. Orta sahada M.Topal, Souza, Diego ve Nani hareketli ve güvenli pas oyununu başarıyla uyguladıklarında Caner ve Gökhan’ın uygun zamanlamayla yaptığı bindirmeleri izlemek büyük keyif veriyor. BU noktada önemli olan kanattan gelen orta-paslarda Nani ve Markovic’in, Van Persie ile birlikte forveti üçlemeleri, Souza ve özellikle attığı golde olduğu gibi Diego’nun da dönen toplar için rakip ceza alanı üstünde başarılı pozisyon almalarıdır. Diego’dan beklentimiz rakip kaleye 30-40 metre mesafelerde hareketli olarak topla buluşması ve hedefe yönelik oynamasıdır. Bu alanlardan topu kanatlara oynaması, asist yapması veya şut atmasıdır. O da ilk defa bunları layığıyla uyguladı. G.SARAY’IN ANLAYIŞI F.BAHÇE’YE YARADIUZUN yıllardır G.Saray’ın F.Bahçe karşısındaki başarısızlıklarının psikolojik etkileri açıkca bu maça da yansıdı. Hamza hocanın stratejisi mümkün olduğunca tempoyu düşürmek, oyunu kendi yarı sahasında tutup rakibi pozisyona sokmadan, gol yemeden berabere bitirmek, fırsat bulursa gol atmaktı. Ama bu anlayış F.Bahçe’yi daha da etkili, istekli ve güçlü kılarken diğer yandan sahada bu psikoloji altında ezilen bir G.Saray gördük. 1-0 yenik durumda olan G.Saray, 2. yarıda daha fazla önde oynayıp riskleri büyüterek gol aradı. F.Bahçe ise bütünlük içinde savunma yaparak Markovic ve Nani’yle hızlı hücumlara çıktı. Ancak son 20 dakikada F.Bahçe topa daha fazla sahip olup geliştirdiği tüm hızlı hücumları heba etmemeliydi. Oyunu daha dengeli ve kontrollü oynayıp 2. golü aramalıydı. F.Bahçe’yi bu hataya sürükleyen başta Pereira olmak üzere oyunculardan da Markovic ve Nani oldu!(Vatan)
İLK cümleler Fırat Hoca için! Gerçi yardımcısının kurbanı oldu ama F.Bahçe’nin golü ofsayt! Bir de ev sahibi maçı en fazla 10 kişi bitirebilirdi! Burak-Kjaer penaltı pozisyonu da çok tartışmalı.İŞTAHLI başlayan F.Bahçe için gol ideal dakikada (37) geldi. Seyirci desteğiyle, hızlı oyunuyla, “sahada doğru bir resim verememesine rağmen” soyunma odasına önde gitmeyi hak ediyordu. Dönen/düşen toplarda birçok kez rakibine üstünlük kurdular, gol de öyle geldi. G.Saray doğru dürüst 1 kez dahi ceza sahasında topla buluşamadığı 45 dakikayı 1-0 yenik kapatmakta şanslıydı. Orta sahanın hem merkezinde, hem hücumda 6 oyuncuyla teslim bir sarı-kırmızılı grup izledik. Üstüne 2 stoperi de sarı kartlıydı.MAHİR AYAKLAR...2.yarı da benzer bir tabloyla başladı. G.Saray mahkumiyeti sürerken, sarı-lacivertliler 60’lara kadar yine maçın sürükleyicisi oldular. Ne zamanki Burak oyuna girdi, tablo değişti. G.Saray’lı oyuncular ‘en oynayabilecekleri oyunu’ oynama tercihine gittiler. Kaleye yakın, 2 ve 3.bölgeleri mahir ayaklarıyla kontrol altına alan, rakip kaleye oyunu yıkan anlayışı sonlara doğru ‘bu maç 1-1’e gidiyor’ duygusunu herkeste oluşturdu. BU OYUNLA 1 PUANF.BAHÇE kulübesi reaksiyon veremedi. Maç genelinde iyi oynadığı 5’er 10’ar dakikaları sürekli hale dönüştüremeyen ev sahibi için gol de çalıştığını varsaydığım yerden geldi. Wesley, duran topu ‘bölgeye atmaktansa’, hareketli topu “istediği yere” attı! Ba ile Kjaer kısacık Olcan’ın önünde uyuyunca maç berabere bitti. “3 iç orta saha ya da Yasin ile kanatlı oyun dışında” formasyon seçeneği bulunmayan G.Saray, 70 milyon Euro’ya kurulan F.Bahçe önünde son 25 dakikadaki oyunuyla 1 puanı aldıysa, sorun ev sahibinin kulübesinde aşureyi yapamayandadır!(Vatan)
Fenerbahçe ve Galatasaray'ın hafta arası oynadıkları Avrupa kupası maçları derbi öncesi bize önemli veriler sundu. Fenerbahçe oyunu genelde kontrol eden taraf olmasına rağmen topla oynamada yüzde 49'a 51, toplam pas sayısında 354'e 385 Ajax'ın gerisinde kaldı. Galatasaray ise Benfica önünde topla oynamada yüzde 45'e 55, toplam pas sayısında 409'a 549 rakibine geçildi.Buna karşılık gol pozisyonu sayısında Fenerbahçe 7'ye 1, Galatasaray ise 6'ya 4 rakiplerine üstünlük sağladı. Özetle iki takım da derbi öncesi oyundan çok maçı kazanmayı hedeflemişlerdi ve Türkiye için çok değerli galibiyetlere imza attılar... Bu tablo bize derbide taraflardan birinin oyuna hükmetmesinin zor olduğunu söylüyordu ve ilk yarım saat itibariyle öyle de oldu.Evet, Fenerbahçe daha agresif ve kazanmayı daha çok isteyen bir görüntü veriyordu ama oyuna hükmetme konusunda yeterince başarılı değildi. Galatasaray ise ilk 15'teki bocalamayı atlattıktan sonra orta sahada pas yapmaya başladı. Fakat Gökhan ve Markovic'in, Sneijder ile Yasin'in pas yapmalarına izin vermemesi sarı-kırmızılıların en önemli hücum opsiyonunu işlevsiz kıldı.Diego'nun beklenmeyen anda gelen golünde Gökhan bir kez daha Avrupa'nın en iyi hücum beklerinden biri olduğunu gözler önüne serdi. Muslera'nın yaptığı hata sonrası sarı-kırmızılı defansın bir anda dağılması ve orta sahaların oralarda hiç bulunmamaları ise takım savunmasında yaşanan sıkıntıyı en çarpıcı biçimde gösterdi.Fenerbahçe'nin ikinci yarıyla birlikte topu Galatasaray'a bırarak kontratak düzenine dönmesi anlaşılır gibi değildi. Oysa ilk yarıdaki agresif baskı sonuç vermiş, sarı-lacivertli takım rakibini kalesine yaklaştırmamıştı. Pereira'nın öne geçtikleri deplasman maçlarında bu garip planı devreye soktuğunu daha önce de görmüştük ama derbide hiç beklemiyorduk...Fenerbahçe ikinci yarı boyunca Kadıköy'de değil, TT Arena'da oynar gibiydi. Tedirgindi ve ikinci gol umutlarını sadece kontrataklara bağlamıştı. Evet bomboş pozisyondaki Markovic ikinciyi atsa derbi orada biterdi, ama olmadı Galatasaray topa sahip olup yüklendi, sarı-lacivertli tribünlerin beraberlik golünü yeme endişeleri her geçen dakika arttı.Kötü giden maça ilk müdahalesini Fernandao ile yapan Pereira, Diego ile Meireles'i değiştirerek oyunu dengelemeye çalıştı fakat pozitif anlamda hiçbir şey yaşanmadı. Hatta sarı-kırmızılıların baskısı dozunu biraz daha artırdı ve "geliyorum" diye adeta bağıran gol, sahanın en kısalarından Olcan'ın kafasından geldi, derbi dengelendi.Hamza Hamzaoğlu ve Galatasaray'ı ikinci yarıdaki oyun için tebrik etmek gerek. Ofansif anlamda son yıllardaki en başarılı 45'likti. Ama bu iyi oyunun en önemli sebebi sarı-lacivertli takımı yine dizginleyen Vitor Pereira'ydı. Fenerbahçe ikinci yarı 9 kişiyle savunma yapmayıp, ikinciyi atmak için cesaretle hücum etse bu büyük kaybı yaşamazdı.Pereira'nın kredisini biraz daha tükettiğini düşünüyorum. Çünkü onun garip tercihleri yüzünden ikinci yarıda titreyen Galatasaraylılar değil, Fenerbahçe tribünleriydi...(Milliyet)