Ara transfer dönemi bitmek üzere... Kimi kadrosunu güçlendirmek, kimi de sakatlık nedeniyle boşalan formaları doldurmak için transfer yapıyor. En son Türkiye Kupası maçında Fenerbahçe’nin üç stoperi birden sakatlanınca, bizim bugün konumuz ikincisi, yani “Neden sakatlanıyor bu oyuncular?”
Bu konu, futbolun ahkam kesmesi en zor başlıklarından biri. Takımınızın orta saha ihtiyacını şak diye anlayabiliyorken, kadronun revire dönmesinin sebeplerini anlamak, antrenman ve sağlık bilimi konusunda uzmanlık istiyor. Ben de bu yazıyı yazmadan önce bir dönem Süper Lig takımlarında antrenörlük yapmış bir hoca ve bir doktorun fikirlerine başvurdum ve ortaya şöyle bir tablo çıktı.
Günümüz futbolu, fiziksel güç, hız ve dayanıklılığın her zamankinden daha önem kazandığı bir spor haline geldi. Buna bir de oyuna artık bir spor değil eğlence ve para aracı olarak bakan UEFA eklenince, ortaya insan denen organizmanın sınırlarını zorlayan yeni bir düzen çıktı. Peki ama aynı takımda oynayan X oyuncu her maç oynayıp hiç sakatlanmıyorken, Y oyuncu neden her sezon en az iki ayı kaçırıyor?
Hırs başka, ihtiras başkaProfesyonellerin bu konuya ilk yanıtı; genetik sebepler. Her futbolcu aynı fiziksel özelliklere sahip olmadığı gibi, aynı biyolojik özelliklere de sahip değil. Kas yapıları, eklem güçleri yaptıkları antrenman çalışmalarından bağımsız farklılık gösteriyor. Yani kimi doğuştan şanslı, kimi değil. Kimini devirmeyen darbe, kiminin dizini döndürebiliyor. Bu bilimin değiştiremeyeceği ancak bir takım güçlendirici müdahalelerle destek olabileceği kısım.
Her oyuncunun vücudu farklı olduğu gibi huyu, suyu da farklı. Kimi daha hırslı oynarken, kimi kendini daha koruyarak oynuyor. Hemen burada aklıma, Boluspor karşısında ilk maçına çıkan Morata geldi. Yeni yapılmış uzun bir seyahatin ardından kötü bir hava ve sert bir zeminde olası bir sakatlık için her koşul elverişliydi. Ancak oyun içerisinde hem hırslı hem de kendini sakınarak nasıl oynanabileceğini gösterdi. Hemen burada fikrini aldığım hocadan bir alıntı yapıyorum: “Hırs başka ihtiras başkadır çünkü.”
“Her oyuncu hırslıdır ama bazıları ihtiraslıdır. Örneğin Yunus Akgün, Barış Alper” diyor. Her maça çıkarken sahanın en iyisi, o mevkinin en iyisi, ülkenin en iyisi olmak var akıllarında. Bu her teknik adamın isteyeceği bir özellik. Ama aynı zamanda kaybettikleri her pozisyon, her top sonrası geri kazanmak için girecekleri mücadelelerde, dakikalar ilerledikçe kontrolü kaybedebilir, duyguları fiziksel limitlerinin önüne geçebilir, sakatlığa zemin hazırlayabilirler. Okan Hoca da zamanında ihtiraslı futbolculardan biriydi. Ama Morata’nın yetiştiği İspanya’da alt yapılarda çocuklara ilk öğretilen şey iradelerini kontrol etmek. Topu geri kazanmak, ikili mücadeleden galip çıkmak önemli ama maçı sağlam tamamlamak daha önemli.
3 AYDA 9 ÇAPRAZ BAĞ KOPMASI
Madem ülkelerin eğitimleri arasında farklılıklar var, o zaman antrenman bilimleri arasında da fark var mı merak ediyorum. Aldığım cevap, bugün artık yok. Türkiye artık birçok elit teknik direktörün çalıştığı, yerli hocaların antrenman biliminde kendini çok geliştirdiği ve çok güncel kaldığı bir yer. Ama... Özellikle yerli oyuncular, yapmaları gereken sağlıklı idmanın ne kadarını yapıyorlar? “Misal, çoğu Türk oyuncu şiddetli koşu antrenmanı yapmayı sevmez, hatta kendilerinden bunun istenmesini de biraz küçümseyerek karşılar” diyor hoca. Halbuki bu tip maksimal kuvvet antrenmanları özellikle patlayıcı gücü yüksek olan sporcular için elzem.
Hızlı çıkışlar, ani sıçramalar, kısa deparlar sonrası elini arka adalesine götüren futbolcuları bir aklımızdan geçirelim. Bu sakatlıkların temeli aslında maçlarda değil, antrenmanlarda atılıyor. Yani oyuncuların idmanları % 100’üyle yapması en önemli sakatlık koruyucu faktörlerden biri.
Bazen teknik ekibin hazırladığı antrenman programından kaynaklı sakatlıklarla da karşılaşmak mümkün. 36 yaşındaki Tadic ile 19 yaşındaki Yusuf Akçiçek’in aynı idmanı yapmaması gerekiyor. Günümüz antrenman bilimi artık her oyuncu için bireysel antrenman programı oluşturmasını şart kılıyor. Peki Manchester City’nin bu hale düşmesinin en büyük sebeplerinden biri Rodri’nin sakatlığını kafamızda nereye koymalıyız? İşte orada devreye, artan maç sayıları ve yoğun takvim giriyor. Yoğun takvim demek sadece ne sıklıkta maç oynandığı demek değil. Seyahat demek, her uçak yolculuğunun vücudun üzerine etkisi demek, özel hayatının, gevşeme-rahatlama süresinin azalması, zihinsel tükenmişliğin artması demek.
Elit bir sporcu yılın 253 gününde kulübüne, 40 gününde milli takımına olan sorumluluklarını yerine getirirken, özel yaşamına ayırdığı gün sayısı 72 imiş. Böyle bir tabloda da Rodri’nin durumunda olduğu gibi zihin maçı kavrıyor ama beden kavrayamıyor. Sen beni dinlendirmezsen, ben seni dinlenmeye mecbur bırakırım diyerek beyaz bayrağı çekiyor.
Sakatlıklardan muzdarip bir başka kulüp Real Madrid’in Başkanı Perez, bu sezon La Liga’nın sadece ilk üç ayında ligde toplam 9 çapraz bağ kopması olduğunu söyledi. Tıbbi uzmanlara göre, çapraz bağ kopmalarının çoğunlukla nedeni yorgunluk ve her maç arasında daha az dinlenmenin olması.
BİLGİLİLER YETKİSİZ, YETKİLİLER BİLGİSİZ
Peki sağlık ekibi sakatlıkların neresinde ona bakalım.
Bizde bir takımda sakatlık sayısı artınca, yorumcular ilk taşı kulüp doktoruna atar. Büyük kulüplerde çalışmış bir hekim diyor ki, eğer sakatlığın teşhisi doğru konmadıysa tabi ki sağlık heyeti kabahatlidir. Ama Türkiye’de sorun çok daha büyük. Biliç’in dediği gibi, “Bilgililer yetkisiz, yetkililer bilgisiz.”
Kulüp başkanları anahtarı teknik direktöre teslim ediyor. Çoğu antrenör de sağlık ekibinin oyuncularla ilgili verdiği geri bildirimleri dikkate almıyor, uyumlu çalışmıyor. Her kulüpte her oyuncunun detaylı sağlık analizi düzenli şekilde yapılır. Ama son kararı teknik direktör verir. Eğer bir takımda aynı mevkide oynayan oyuncular sakatlanıyorsa veya aynı tip sakatlık çok yaşanıyorsa, o zaman idman ve maç planlaması gözden geçirilmeli, orada gedik aranmalı.