Çelme takmak dilimize çeşitli anlamlar taşımak üzere girmiştir. Çelme esasında iradeli bir harekettir, karşısındakini düşürmeyi hedefler; ama manevi anlamda da kulanılır. Böyle kullanıldığında “bana çelme taktılar” deriz. Yani belli bir yere gelmemiz istenmemiştir. Daha sonraları futbol oyunu sahneye çıkınca çelme takmak büyük bir suç olmuştur. Hele hele arkadan yapılırsa, kırmızı kartla oyundan atılabilirsiniz.
Hani futbolda da akademik tartışmalar oluyor ya... Biri çıkıp sorabilir. Böyle bir akademisyen “Hani oyunda oyuncunun oyuncuya çelme takmasını anladık da hakeme çelme takmak da ne demek oluyor” diye araştırabilir. Böylece oturup işin psikolojisine geçmek gerekir. Profesörün biri kalkıp “Esasında bu çelme hakeme değil takıma, kulübe, hatta taraftara atılmıştır” derse ne cevap verebilirsiniz? Doğrudur demekten başka çareniz yoktur. Ama milyonların havada uçuştuğu futbol endüstrisinde profesyonel futbol yaşının 30’ları pek az geçtiği düşünülürse, genç futbolcuların psikolojik yapılarının vahşi batıda görüldüğü gibi dengeli olması çok zordur. Yani zaman zaman iradeli davranışlar yerini kontrolsüz, irade dışı hareketlere bırakabilir. Meşhur Zidane’ın bir milli maçtaki şuursuz, irade dışı hareketini hatırlayın. Kültürel yapısı zayıf Güney Amerika’da böyle irade dışı hareketleri sıklıkla görmüyor muyuz? Orta Amerika’da futbol yüzünden, çelme yüzünden savaş bile çıkmamış mıydı? Atatürk’ün “Ben futbolcunun ahlâklısını severim” dediğini hatırlayın. Ahlâk kültürle gelişir. Anlaşılıyor ki ne kadar kültür, futbolda da o kadar köfte.